Genel

Bir Ankaralı olarak Recep İvedik

Yazan: HaberVs

Nihan Ozannozan@medyakronik.com Şahan Gökbakar’ın filmi Recep İvedik üçüncü haftasında, 3 milyondan izleyiciyi salonlara çekti ve gişe hasılatı 22 milyon TL’yi aştı. Şahan Gökbakar’ın yarattığı Recep İvedik, film henüz vizyona girmeden televizyon ekranlarından zaten herkesin çok güldüğü ve benimsediği bir karakter olmuştu. Film vizyona gireli daha iki hafta oldu ama Recep İvedik’ten birçok replik aramızda dolaşmaya […]

Nihan Ozan
nozan@medyakronik.com

Şahan Gökbakar’ın filmi Recep İvedik üçüncü haftasında, 3 milyondan izleyiciyi salonlara çekti ve gişe hasılatı 22 milyon TL’yi aştı. Şahan Gökbakar’ın yarattığı Recep İvedik, film henüz vizyona girmeden televizyon ekranlarından zaten herkesin çok güldüğü ve benimsediği bir karakter olmuştu.

Film vizyona gireli daha iki hafta oldu ama Recep İvedik’ten birçok replik aramızda dolaşmaya başladı bile: “Salih Abi sen feysbuk’a üye misin?”, “Gonuşma laayn!”, “Asabiyim, gompleksliyiimm…”

Recep, kıl konusunda cimri davranılmamış, çocukluktan kalma emzik alışkanlığını dudağının sağ tarafında daimi duran sigara izmaritiyle gideren, gömleği, ona uyumsuz pantolonu ve özen gösterdiği sivri burun kösele ayakkabısıyla hepimizin yakından tanıdığı bir karakter. Cam kenarında bira içme keyfinden asla vazgeçmeyen, sinirini sadece kendine has tepkilerle ifade eden bir halk kahramanı.

Pamuk kadar yumuşak kalbini ve kimseye belli etmemeye özen gösterdiği romantik tarafını unutmamak gerek. Tabii bir de yardımsever yanını… Öyle ki, bu özelliği, kilometrelerce yolu kendi imkânlarıyla katetmesine mal oluyor. Yol uzun. Recep bol bol güldürüyor: “Metalci bebeler”, “kamyoncular derneğindeki dingiller”…

Şahan Gökbakar büyümüş, üniversiteyi Ankara’da okumuş bir oyuncu. Belli ki Ankara’dan mizah açısından çok beslenmiş. Ankaralılar bahsedilen durumu iyi anlar; Recep İvedik’in Ankaralı olması çok muhtemel. Ankara Anadolu’nun bağrında yer aldığı için doğu, batı, kuzey ve güneyden gelen farklı kültürlerle beslenir ve bunları tek potada birleştirerek kendine ait mizahi bir dil oluşturur.

Ankara’da bu mizahi yapıyı ortaya çıkaran ve hayatının her anında yaşayıp, yaşatan insanlara rastlayabiliriz. O kadar fazla hikâye vardır ki Ankara’ya ait… İşte bunlardan biri: Yıllar önce Ankara’da bir işadamı Kızılay Bakanlıklar’dan Esenboğa Havaalanı’na gitmek için taksiye biner. Havaalanı yakınlarında radyoda – ki o zamanlar özel radyolar yoktur ve yalnızca TRT vardır- Ankara oyun havası olan “misket” çalmaya başlar. Taksi şoförü arabayı sağa çekip, radyonun sesini yükseltir, arabadan iner ve yol kenarında oynamaya başlar. Yolcu kızar: “Ne yapıyorsun be adam uçağı kaçıracağım!” Şoför hiç istifini bozmaz: “Valla beyefendi bu uçak kaçarsa akşama bir uçak daha var; ama bu oyun havası bir daha kim bilir ne zaman çıkar.”

Günümüzde hâlâ Ankara’nın işlek caddelerinden Eskişehir – Ankara Yolu, Bahçelievler ve Tunalı Hilmi Caddesi’nde sağa çekip oynama ritüeli devam ediyor. Teknolojinin olanaklarıyla arabada uydu yayını bile seyretmek mümkünken, arkadaşlar biraraya geldiğinde ve uygun oyun havası yakalandığında, arabalar sağa çekilip, ses yükseltilerek yol kenarında karşılıklı oynamaya başlanıyor. Bazıları tarafından yadırgansa da, bunu özümsemiş Anakaralılar tarafından bu durum, korna ve selektörle desteklenerek adeta bir senfoni oluşturuluyor.

Recep İvedik de filmde aynen böyle bir sahne yaşar. Tüm centilmenliğiyle kendi arabasının aküsünü, yolda mahsur kalan kızlara feda etmiştir. Ve yolun geri kalanını kendi imkânlarıyla tamamlamak zorunda kalmıştır. Sağa çekip oynama ritüelini itina ile gerçekleştiren bir grubun yanına gider ve hep birlikte “kostak kostak” oynarlar.

Ankaralı gençler birbirlerine “birader” ya da “kardeş”ten çok, “bebe” diye hitap ederler. Aynı bebeler mahallede, aldıkları 200 gr. ay çekirdeğini çitleyerek gündemin kritiğini yaparlar, maç konuşurlar, âşık olanlar birbirlerine sevgililerini anlatırlar. Bazen mahalleli bacılarına yan gözle bakanı çevirip döverler. Ardından Japon kale (iki taştan oluşturulan bir adım genişliğinde minik kaleler vardır; oyuncu sayısı orada bulunan kişilerle doğru orantılıdır) maç yaparlar.

Saha yolun ortasında olduğu için araba geçtiğinde oyun durdurulur, ardından tekrar devam eder. “Bebelerin” daha küçükleri yine Ankara’ya has “misket” diye adlandırılan camdan bilyelerle zehir, müselles, baş, tumba gibi farklı biçimleri olan oyunları oynarlar. Misket, çocukluğu Ankara’da geçen herkes için, ateşte közlenen patates ya da mahallenin nohutçu amcasından yenilen nohutlar kadar unutulmazdır.

Ankara mizahının iyi hissedilebileceği Keçiören, Kalaba gibi semtlerde farklı giyinenler, alternatif müzik dinleyenler azıcık yadırganır. Recep otostopla devam eder yolculuğuna. Bu kez denk geldiği arabada alışık olmadığı bir müzik hâkimdir, simsiyah giyinmiş gençler ellerinde biralarla keyifli bir yolculuk geçirmektedir. Recep “Aç şu camı mamı, bu ne koku ya… ?” diyerek duruma tepkisini gösterir. Ve Ankara ağzıyla “Bu ne abuk bi hayat la…” diye devam eder. İşte bu “la” da Ankara’ya has bir hitap şeklidir. “Ahmet gelmiyon mu la” cümlesinde olduğu gibi Ankaralılar “la”yı sık sık kullanır.

Yine Ankara’da yaygın bir gelenek olan “oturak âlemi” de filmde unutulmamış. Ankara’da içmeyi seven gençler yer, mekân, zaman ayrımı yapmaksızın buldukları uygun yere oturarak, neşeli vakit geçirirler. Bazen gruptaki isteksizler de bu âleme zorlanır ve komik sahneler yaşanır. Recep otelde tanıştığı görevliyi, otel odasında kurduğu ufak sofraya zorla çağırır, biraz ısrarcıdır.

Ankara’nın bazı semtlerinde hâlâ yaşayan bir şive vardır; kelimelerdeki “k” harfi, “g” ye bazen de “h” ye dönüşür. Recep otelde Sibel ve Sibel’in annesiyle masada otururken yemek hakkında yorum yapar: “Ama çoh güzel dananın guyruh sohumuynan, gerdan yağından yaptırttırdım…”, “-Rakhın goh –Rock’n Coke- gibisin çadır gurmak istiyorum!”, “Ben birazcıh agresifim, gompleksliyim amma perdelerimi galdırdığımda da…”

Recep İvedik, miladı Ankara’ya dayanan bir geleneği temsil ediyor: Sivri burun kösele ayakkabıları Ankara’da yumurta topuk diye de adlandırılıyor. Bu ayakkabıları genellikle uzun süre direksiyon sallayan dolmuş ve taksi şoförleri, arkasına basarak giymeyi tercih ediyor. Bu şoförler, genelde, asabi, karmaşık gibi görünseler de perdelerini açtıklarında “çok sıcak” oldukları anlaşılıyor. Tıpkı Recep İvedik gibi… Recep, bu özelikleriyle sanki aralarından biriymiş gibi görünüyor.

Yorum yazın