Genel

Darfur’da ‘Atlı Şeytanlar’ın sonu gelecek mi?

Yazan: Duygu Ertürk-Burcu Soydan

Türkiye ziyaretinden son anda vazgeç(iril)en Sudan devlet başkanı El Beşir hakkındaki tutuklama emri, Darfur’da yıllardır yaşanan büyük acıları dünyaya bir kez daha hatırlatıyor. Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Sudan Devlet ve Genelkurmay Başkanı Ömer El Beşir hakkında Darfur’da savaş suçu işlemesinden dolayı geçtiğimiz mart ayında tutuklama emri çıkartmıştı. 2005 yılından beri Lahey’de kurulan Uluslararası Ceza Mahkemesi […]

Türkiye ziyaretinden son anda vazgeç(iril)en Sudan devlet başkanı El Beşir hakkındaki tutuklama emri, Darfur’da yıllardır yaşanan büyük acıları dünyaya bir kez daha hatırlatıyor. Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Sudan Devlet ve Genelkurmay Başkanı Ömer El Beşir hakkında Darfur’da savaş suçu işlemesinden dolayı geçtiğimiz mart ayında tutuklama emri çıkartmıştı. 2005 yılından beri Lahey’de kurulan Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından yargılanan El Beşir, bugüne kadar savaş suçundan yargılanan görevdeki ilk devlet başkanı. “Darfur’daki saldırıları bilerek yönetmek, cinayet, tecavüz, işkence, zorla göç ettirme ve yağmalama” suçlarından sorumlu tutulan El Beşir, çıkarılan tutuklama emrini “Üzerine yazılan mürekkep kadar değersiz” olarak nitelendirdi.

Sudan’da doğup orduya katılan El Beşir, 1973 Mısır-İsrail savaşında Mısır ordusunda görev aldı. Ardından Birleşik Arap Emirlikleri’nde askeri ateşelik yapan El Beşir, Sudan’a dönmesiyle generalliğe yükseldi. 1989’da Sudan devlet başkanı Sadık El Mehdi’nin devrilmesiyle sonuçlanan darbede yer alan El Beşir, 1993’te Devrimci Hareket Konseyi’nin feshedilmesiyle devlet başkanlığına getirildi.

El Beşir’in sorumlusu sayıldığı Darfur krizi 2003’ten bu yana 300 bin insanın ölmesine, milyonlarcasının da yerinden edilmesine neden oldu. Ateşkes denemeleri yapılsa da çatışmalar hala devam ediyor. Sudan’ın Darfur Eyaleti’nde yüz binlerce insan, köktendinci hükümetin desteklediği “Cincavit” adı verilen Arap milisleri tarafından sistematik olarak katlediliyor.

Haritadan öte hikayesiyle Darfur

Darfur, haritaya baksanız Afrika’nın en büyük ülkesi olan Sudan’ın batı kesiminde bir eyalet yalnızca. Oysa altı yıldır süregelen iç savaş başka tanımlar yüklemiş bölgeye: İktidar tarafından desteklenen, planlı bir katliam, yerle bir edilen evler, o evlerde katledilen veya oraları terk etmek zorunda bırakılan milyonlarca insan, ırzına geçilen kadınlar ve içlerinde korku, dimağlarında gizli felaket öyküleriyle hayatta kalanlar… Haritaya buradan bakınca, o sıradan eyalet, tarihin en büyük soykırımlarından birinin yaşandığı, açlık ve hastalıkların kol gezdiği bir dramın ev sahibi oluveriyor bir anda.

2003’te başlayan katliam için önce 2004’te birkaç ülke bir araya gelerek, evlerinden edilen mültecilere yardım amacıyla kampanyalar düzenledi. Bu arada dünyanın çeşitli yerlerinden önemli insanlar bölgeyi ziyaret ediyor ancak yalnızca gezi yazısı tadında gözlemlerini anlatmakla ve acıklı gözlerle soruları yanıtlamakla yetiniyordu bu “önemli insanlar”. 2007’de BM, savaşı körükleyen Sudan Hükümeti’ne baskı uygulayarak yardım teklifini kabul ettirdi. Ancak mültecilere su, gıda ve sağlık yardımında bulunabilen BM’nin gücü ülkedeki güvenliği sağlamakta yetersiz kalıyor. Zira halk, kendilerini milislerden korumakla görevli polislerin bile mülteci kamplarına sığınan kadınlara ve çocuklara tecavüz ettiğini söylüyor.

Her fırsatta tüm dünyaya, insan hakları ve demokrasi konusunda ne denli ‘nahif’ olduğunu hatırlatan ABD, alışılageldiği üzere kınamakla yetindi Darfur’daki iç savaşı. Son olarak ABD’nin üç başkan adayı; Clinton, Obama ve McCain, savedarfur.org organizasyonu kapsamında, Darfur’da işlenen insanlık suçunu durdurmak için biraraya gelip, bir kampanya başlatarak bölgeyi tekrar ülke gündemine taşıdılar.

Darfur’a Türkiye’den silah geliyor

Katliamın doğum tarihi 2003. İki farklı örgüt; ‘Sudan Kurtuluş Ordusu’ (SLA) ile ‘Adalet ve Eşitlik Hareketi’nin (JEM), Sudan hükümetinin bölgeyi ihmal ettiği ve bölgedeki Araplar’la Afrika kabileleri arasında ayrım yaparak, Afrikalılar’a ikinci sınıf insan muamelesi yaptığı gerekçesiyle merkezi yönetime karşı ayaklanmasıyla başladı herşey. Çoğunluğu siyah Afrikalı olan 6 milyon nüfusa sahip Darfur’daki bu insanlık dışı koşulların kaynağı olan iç savaş aslında 1980’lere hatta daha da öncesine kadar uzanan etnik ve sosyal bir çatışmanın ürünü. Yani toplum aslında “kendisinden olan”la savaşıyor; isyancılar hükümetle, hükümet isyancılarla…

Daha çok hayvancılıkla geçinen Müslüman Arap kabileleri, çiftçilikle uğraşan Afrikalı Müslüman kabilelerin topraklarına ve su kaynaklarına sahip olmak istiyordu. Çatışmalarda kaynak paylaşımının da büyük rolü olduğu için, çölleşme ve ekolojik bozulma katliamın büyümesine yol açtı. Hükümetin de bölgede ayrımcılık yaparak Araplaştırma politikası izlemesi, dış ülkelerden de destek gören isyancı grupların türemesine neden oldu. 90’larda bölgede petrol bulundu ancak petrolle sağlanan refahtan sadece yönetimdeki Araplar’ın nasiplenmesi, yerel kabilelerin ise sefalet içinde yaşaması toplumun bazı kesimlerinde sesin yükselmesine sebep oldu. Hükümet ayaklanmalarla baş edebilmek için “Cincavit” adı verilen silahlı milisleri görevlendirdi.

Arap kabilelerinden seçilen askerlerden oluşan Cincavitler isyanları bastırmak için, beş yıldır bölgedeki Afrikalılar’ı katlediyor, topraklarını yerle bir ediyor. en büyük silahları ise tecavüz. Milisler topluluk içinde veya tek başına yakaladıkları kadınlara ve çocuklara tecavüz ediyor, onları seks kölesi olarak kullanıyor. Milislerden kaçmaya çalışan ve tecavüze uğrayan kadınların çığlıkları günlük hayatın olağan manzaraları. Tüm bu şiddeti olağanlaştıran Cincavitlere burada “Atlı Şeytanlar” da deniyor. Muhalif siyasetçilerin sözlüğünde ise onlar ‘vahşi köpek’.
Bölgedeki isyancı grupların çoğu Çad’dan besleniyor. Sudan, bağımsızlığını kazandığından bu yana, pek çok konuda sorun yaşanan bir ülke olduğu için Hartum hükümeti zamanında yerli halk silahlandırılmış. Cincavitler Darfur’a; Brezilya’dan İspanya’ya, İran’dan Türkiye’ye, Fransa’dan Bulgaristan’a kadar pek çok ülkeden silah yağdığını iddia ediyor. Sonuç; Darfur krizi bu haliyle, sınırların ötesine taşmış bir “çevre kirliliği”…

Hollywood’un ardında gizlenen katliam

2006’da bölgeyi ziyaret eden ABD eski Başkanı George W. Bush, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la Beyaz Saray’da yaptıkları görüşmenin ardından düzenlediği basın toplantısında Erdoğan’la beklenenin aksine, Kuzey Irak’tan değil, Sudan’ın Darfur bölgesinden bahsettiklerini beyan etmişti. Bölgeyi gezmiş birisi olarak, Erdoğan’ın Darfur’daki gözlemlerini sorduğunu anlatan Bush, “Darfur’daki acılara karşı yardım etme yönündeki derin arzumuzu paylaştık. Başbakan, benimle kişisel deneyimini paylaştı” demişti. ABD Başkanı’nın bu açıklamaları, ülkenin Darfur’a yönelik yardım planladığını düşündürdü, ancak iki ülke başkanının “derin yardım etme arzusu” sığ kalmış olacak ki, bölgeye, dünyadaki diğer pek çok ülke gibi Türkiye’den ve Amerika’dan da kayda değer bir yardım eli hiç bir zaman uzanmadı.
Dünya çok uzun bir süre, Darfur’da yaşanan soykırıma seyirci kaldıktan sonra nihayet 2007 Nisan ayında BM, duruma el koydu; Sudan Hükümeti ise bu müdahaleyi ancak uygulanan ambargo ve baskılar neticesinde kabul etmek zorunda kaldı. George Clooney, Brad Pitt, Matt Damon, Don Cheadle, Mia Farrow ve Angelina Jolie gibi ünlü isimler seferber olup, çektikleri belgeseller ve katıldıkları organizasyonlarla dünyanın dikkatini bölgeye yöneltmeyi başardılar. 30 Nisan 2007’de ‘Küresel Darfur Günü’ çerçevesinde 30 ülkede Sudan’daki Darfur katliamına son verilmesi için bir gösteri düzenlenmiş, gösteride Elton John, George Clooney, Bob Geldof, Mick Jagger, Hugh Grant, Matt Damon gibi ünlü isimler tüm dünyaya ‘kararlı eylem’ çağrısı yapmıştı.

Özellikle Angelina Jolie, Darfur’u sık sık ziyaret ederek, bölge insanlarıyla fotoğraf çektirerek ve Darfurlu çocukları evlat edinerek kameraların yönünü bölgeye çevirdi. Ancak gerçek o ki, bu katliam Hollywood yıldızlarının ardına gizlenemeyecek kadar büyük. Çünkü bölgede yaşananlar, Jolie’li fotoğraf karelerine ve magazin basınına yansıyanın çok ötesinde. Şimdi ise bu şiddetin arkasındaki isim olarak bilinen Ömer El Beşir hakkında çıkartılan tutuklama kararı şiddeti ne kadar durdurabilecek, uluslararası toplumun bu tepkisi yaşanan trajediyi durduracak mı yoksa daha da alevlendirecek mi göreceğiz.

Mültecilerin görgü tanıklıklarıyla tecavüz…
(Uluslararası Af Örgütü’nün 2008 Raporu’ndan)

“Adam doğrudan bana yaklaştı. ‘Sen çok konuşuyorsun, diğerlerine kaçmalarını söyleyen sendin, isyancılar gibi kibirli ve kabasın’ dedi. Ben de ‘Sen onlardan korktuğun için kadınlara cesaret edebiliyorsun’ diye cevap verdim. Sağ yanağıma tokat attı ve ben düştüm. Diğer adamlardan biri ona: ‘Köleye vurma, sonra ellerini onun pisliğinden temizleyemezsin” dedi. Ben yerdeyken adam kıyafetimi çekmeye başladı, ben de onu ittim ve yere düştü. Ayağa kalktım ve ona vurmak için büyük bir taş aldım ama bir tanesi beni sıkıca arkamdan tuttu ve tekrar yere devirdi. İkisi birden beni soymaya başladılar ve ben bayılana kadar bana tecavüz ettiler. Bilincim yerine geldiğinde çıplaktım ve her yerim idrarla kaplıydı.”
“5-6 erkek, altı gün boyunca saatlerce birbiri ardına bize tecavüz ediyordu. Bu olaydan sonra kocam beni affetmedi ve bıraktı.”
“Kampın etrafında yeterince odun yok. Ama Arab Jammala (deve çobanları) bölgeyi yönetiyor ve uzağa gitmeye cesaret edemiyoruz. Eğer erkekseniz, dayak yiyorsunuz, kadınsanız tecavüze uğruyorsunuz. Genellikle öldürmezler. Eğer dayak yemeye razıysanız, sadece döverler, ama direnirseniz öldürürler. Kadınlar, onlar tecavüze uğrar.”
“Köydeki farklı kulübelerde, yaklaşık 15 kadın ve kız çocuğuna tecavüz edildi. Cincavitler bazı kadın ve kız çocuklarının kaçmalarını önlemek için kemiklerini kırdı. Cincavitler köyde 6-7 gün kaldı.”
“Kadınlar tecavüze uğrama tehlikeleri olsa da hala odun toplamaya gidiyorlar. Biz erkekler onları hala bırakıyoruz çünkü odun toplamaya giden erkekler öldürülebilir.’’
“Küçük kızlar bazen tecavüze uğruyorlar ve hamile kalıyorlar. Bazen kürtaj oluyorlar, ancak kürtajlar çoğunlukla gerçek doktorlar tarafından yapılmadığı için hayatlarını tehlikeye atıyorlar.”

Birleşmiş Milletler (BM): “Darfur’da yaşananlar tüm dünya için büyük bir insanlık ayıbı!”

Bölgede süren iç savaş süresince 200 binden fazla kişi katledildi, hayatta kalabilmek için yardıma muhtaç 4 milyondan fazla insan var. Yaklaşık 3 milyon insan ise yerle bir edilen topraklarını terk etmek zorunda kalıyor. Türkiye’de 9 bin Darfurlu mülteci var. Kamplarda sistematik olarak tecavüze uğrayan, seks kölesi olarak kullanılan kadın ve çocukların ise sayısı belli değil!

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW): “Darfur kanıyor!”

HRW’in 2008 raporuna göre, iç savaş başladığından beri, mülteci kamplarına sığınan kadınlar Sudan ordusu askerleri, milisler ve isyancılar tarafından yoğun bir şekilde tecavüze uğruyorlar. Üstelik yalnızca saldırı zamanları değil, çatışma olmadığı zamanlarda da cinsel saldırılara maruz kalıyor ve seks kölesi olarak kullanılıyorlar. Bunun yanısıra, zorla sünnet edilen kadınların HIV virüsüne ve cinsel hastalıklara yakalanma riski kat kat artıyor.

Uluslararası Af Örgütü (AI):

“Dünya, Darfur’daki kitlesel tecavüzleri durdurmak için çok az çaba harcıyor”
Darfur’da sekiz yaşındaki kız çocukları bile tecavüze uğruyor ve seks kölesi olarak kullanılıyor. Darfur’da sürmekte olan kitlesel tecavüzler savaş suçu ve insanlığa karşı işlenen suçlar olmasına rağmen uluslararası topluluk bunu durdurmak için çok az çaba harcıyor. Sudan hükümetinin Cincavit milisleri silahsızlandıracağına söz vermesine karşın kadınlar ve kız çocukları hâlâ koruma altında değil. Bu kadınların yaşamak zorunda kaldıkları zulüm, tecavüzün çok ötesinde. Mağdurlar hayatları boyunca damgalanacak, kendi aileleri ve toplumları tarafından dışlanacaklar. Uluslararası topluluğun tecavüz konusuna çok daha ciddiyet ve özenle eğilmesi, eğitimli tıbbi personelin mağdurların bakımı için derhal bölgeye gönderilmesi gerekiyor. Bölgede çatışmanın tüm taraflarının tecavüzün bir savaş silahı olarak kullanılmasını durdurmaları ve kınamaları, sivillerin korunması için gereken mekanizmaların derhal oluştururulması ve cincavit milislerinin silahsızlandırılması gerekmektedir.

Yorum yazın