Medya

Doğrulama kuruluşları neyi doğruluyor?

Yazan: Ekin Dalman
grafik: thehindu.com

Seçimlerde de tanık olduğumuz üzere Türkiye, asılsız haber ve içerik üretimi konusunda epey üretken. Peki Türkiye’deki doğruluk kontrolü (fact checking) kuruluşları, doğrulayacakları içerikleri nasıl belirliyor?

Geride bıraktığımız seçim dönemi siyasiler başta olmak üzere geleneksel ve sosyal medyanın “dezenformasyon” savaşına sahne oldu; asılsız içerikler seçim meydanlarına kadar taşındı.

Kamuoyunu yönlendirme amacı taşıyan asılsız içeriklerin yayılımı, Türkiye’ye özgü bir durum değil.  Doğruluk kontrolü (fact checking), bu nedenle ortaya çıkan, gazetecilik tarihi kadar eski ancak özellikle “gerçek ötesi” (post truth) dönemi olarak adlandırılan son 10 yılda kurumsallaşan bir uygulama.

Doğruluk kontrolüne neden ihtiyaç var?

Reuters Enstitüsü’nün 2022 Dijital Haber Raporu‘na göre Türkiye’de habere duyulan güven oranı bir yıl içinde yüzde 41’den yüzde 36’ya geriledi. Araştırmaya Türkiye’den katılan 2 bin 7 katılımcının yüzde 62’si internetteki yanlış ve yanıltıcı bilgiyi bir sorun olarak görüyor.

Türkiye dışında 28 ülkede gerçekleştirilen Edelman Güven Ölçeği 2021 araştırmasına göre ise katılımcıların yüzde 59’u gazetecilerin kasıtlı olarak halkı, yanlış ve abartılı bilgi sahibi olduğuna inandırmaya çalıştığına ve medyanın kamuyu bilgilendirmekten çok bir ideolojiyi ya da politik görüşü desteklemekle ilgilendiğini düşünüyor.

Uluslararası Doğruluk Kontrolü Ağı’nın (IFCN) İlkeler Klavuzu’nu imzalayan doğrulama kuruluşları, IFCN’in ortaya koymuş olduğu şeffaflık, tarafsızlık, denetlenebillik gibi prensiplere uymayı taahhüt etmiş oluyor.

Dünyada ve Türkiye’de medyanın sunduğu içeriğe güven bu durumdayken, yanlış bilgiyle mücadelede doğrulama kuruluşlarının üstlendiği yük giderek artıyor.

Dünyanın önde gelen medya enstitülerinden Poynter bünyesinde 2015’te kurulan Uluslararası Doğruluk Kontrolü Ağı (The International Fact-Checking Network – IFCN), doğruluk kontrolü çabalarının medyada ve sivil toplumda geliştirilmesini ve kurumsallaşmasını amaçlıyor.

Dünya çapında toplam 113 medya ve sivil toplum kuruluşu, Uluslararası Doğruluk Kontrolü Ağı’nın ortaya koyduğu İlkeler Klavuzu’nun imzacısı. Kuruluşların bu ilkeleri kabul etmesi, doğruluk kontrolünde mükemmelliği gözetmeyi, şeffaf çalışmayı ve düzenli dış denetime tabi olmayı taahhüt ettiği anlamına geliyor. Türkiye’de IFCN ilkelerine göre çalışmayı kabul eden üç kuruluş Doğruluk Payı, Teyit ve Doğrula

Doğrulanacak içerik nasıl belirleniyor?

Türkiye’de IFCN imzacısı olmayan, tematik konularda çalışan bir başka doğrulama kuruluşları da var. Örneğin 2010’da kurulan Evrim Ağacı, sadece bilimsel doğruluk kontrolü yani “sözdebilim çürütme” ile ilgileniyor. Keza özellikle Covid-19 pandemisi sürecinde daha aktif olan Yalansavar da benzer bir prensiple çalışıyor. 2009’da kurulan Malumatfuruş ise, kendini tarif ettiği şekliyle, “köşe yazarı zabıtağından” başlayıp, basılı ve dijital ortamlarda yer alan yanlış bilgilere odaklanıyor. 

teyit.org kurucusu Mehmet Atakan Foça (Fotoğraf: twitter.com/matakanfoca)

2015’te yayına başlayan IFCN üyesi teyit.org’un kurucusu Mehmet Atakan Foça, Akademisyen Akın Ünver‘in 2020’de EDAM için hazırladığı raporda Teyit’in “doğruluk kontrol ekosistemine ‘her şeyi kapsayan’ bir gündemle girdiğini, bu geniş doğrulama gündeminin, hem dönemin kriz ve istikrarsızlığının bir sonucu, hem de o dönem giderek artan toplumsal bilgi ve haber açlığının bir tezahürü” olduğunu belirtiyor.

Peki bunca bilgi kirliliği içinde ve özellikle Türkiye gibi, kutuplaşmanın derinleştiği ve medyaya duyulan  güvenin de giderek azaldığıbir ülkede doğrulama kuruluşları doğrulayacakları içerikleri neye göre belirliyor?

Kuruluşların ilgi alanları 

Kuruluşlar, doğrulayacakları içerikleri kendi araştırmaları, kullanıcılardan gelen istekler ve sosyal medya üzerinden yayılan şüpheli paylaşımlar arasından seçiyor. Ancak bütün platformlar aynı süreci kullanıyor demek mümkün değil.

Kuruluşların özel uzmanlık alanları, araştırma konusu belirlemede önemli bir faktör. Örneğin Evrim Ağacı’na  başvuran bir kullanıcı siyasî bir konuda doğrulama talep etse bile kuruluş kendi alanına girmediği için bu konuya girmiyor. Bunun tam tersi ise temel çalışma alanı siyaset olan Doğruluk Payı için geçerli: Takipçi bilimsel bir doğrulama talep etse bile bu talebe cevap verilmiyor.

Viral olmuş iddialara öncelik veriyoruz

Doğruluk Payı, günlük siyasi haber gündemine odaklanıyor. Ekibin gerçekleştirdiği doğruluk kontrollerinin yaklaşık yüzde 30’unu, e-posta ya da sosyal medya hesaplarından kendilerine  ulaştırılan talepler oluşturuyor.

Doğruluk Payı Dijital Koordinatörü Denizcan Sarı (Fotoğraf: linkedin.com/in/denizcansari)

HaberVs‘nin sorusunu yanıtlayan Doğruluk Payı Dijital Koordinatörü Denizcan Sarı öncelik sırasını, kontrolü yapılacak şüpheli bilginin yayılma hızına göre belirlediklerini söylüyor. Sarı “Viral olmuş iddiaları yanlış bilginin yayılma hızınını kesmeyi amaçlıyoruz” diyor.

Doğruluk Payı da, diğer tüm kuruluşlar gibi ilk olarak açık kaynaklar üzerinden doğrulama çalışması yapıyor; politikacıların iddialarını açık kaynak araçları, resmi raporlar ve uzman bildirimleri kullanılarak kontrol ediyor. Bu çalışma kesin olmayan bir sonuç verirse editörler, iddiaları çapraz doğrulamaya tabi tutmak için birden fazla uzmana (bilim insanları, diğer yetkililer veya araştırmacılar) başvuruyor.

“İlk kriter: Krizin büyüklüğü”

dogrula.org Yayın Koordinatörü Yunus Çağlar, doğruluk kontrolü yapılacak içeriğin seçiminin dört aşamada yaptıklarını belirtiyor:

Çağlar’a göre ilk kriter “krizin” büyüklüğü. Bu kriterde, dolaşıma giren bilginin etik sorgulaması yapılıyor ve neden olabileceği zararla değerlendiriliyor. Çağlar, örneğin insan sağlığını ilgilendiren yanlış bir bilginin doğrulanmasına öncelik verdiklerini söylüyor.

Doğrula Yayın Koordinatörü Yunus Çağlar (fotoğraf: dogrula.org)

Seçimde ikinci temel etken, bilginin yayılma hızı ve boyutu. Üçüncü ve dördüncü aşamalarda ise bilginin hangi kurum ya da kişi tarafından yayıldığına bakılıyor. Dezenformasyonu yayan mecranın büyüklüğü seçimde üçüncü önemli etken. Son olarak da yanlış bilgiyi yayan kişinin halk tarafından sözü dinlenir, dikkate alınır bir ağırlığı olup olmadığına bakılıyor.

Teyit, gerek kendi editörlerinin tespit ettiği sorunlu içerikleri ve gerek doğrulanması için kuruma iletilen talepleri “dubito” isimli bir panelde topluyor. Burada toplanan içeriklerin seçiminde ise üç kriter gözetiliyor: Yaygınlık (viralite), önem ve aciliyet.

İddianın doğrulanabilir olması 

Ancak bu kriterler başvurmadan önce, iddianın verilere ve somut delillere dayanılarak doğrulanabilir olup olmadığı kontrol ediliyor. Kişiler arası konuşmalar, yorumlar, varsayım ya da gelecek öngörüsü içeren iddialar ile izi sürülemeyecek kadar geçmiş tarihte yaşanmış olaylar değerlendirmeye alınmıyor.

İddianın doğrulanabilirliğinin tespit edilmesinin ardından yaygınlığı, yani internet kullanıcılarının gündeminde olup olmadığına ve aldığı paylaşım sayısına bakılıyor olması. Önem kriterinde ise iddianın bireyler, topluluklar, gruplar, sistemler, haklar veya demokrasinin etkilenmesine sebep olabilecek nitelikte olup olmadığı değerlendiriliyor.

Aciliyet kriteri ise duygusal yükselişlerin, travmatik olayların yaşandığı, toplumda polarizasyonun yükseldiği, olaylara bağlı nefret söyleminin arttığı “kriz anlarında” gözetiliyor. (teyit.org sitesinde bu anlara örnek olarak seçim dönemleri, sistemsel değişimler, doğal ve insana bağlı afetler veriliyor.) Kiriz anlarında yanlış bilgi, viral olmasa dahi çabucak doğrulanması gereken niteliğe sahip olabiliyor.

HaberVs‘nin görüşüne başvurduğu NewsLabTurkey Yönetici Direktörü ve IFCN değerlendirme ekip üyesi Dr. Sarphan Uzunoğlu da, yalan haberlerin çok hızlı yayılımının önüne geçmek için bütün kuruluşların viral olan içeriklere öncelik verdiği düşüncesinde.

Uzunoğlu’na göre doğrulama platformlarının aldığı talep, bu kurumun haber ve medya ekosisteminin düzenli bir bileşeni olmasını sağlayabilir.

Yorum yazın