Genel

Eyvah! ‘Çobanın oyu’ meselesinde Ali Demirsoy referansı!

Yazan: [email protected]

Alper GörmüşAysun Kayacı’nın bir televizyon programında sarf ettiği, mealen, “Benim oyumla dağdaki çobanın oyu neden eşit olsun ki” biçimindeki sözlerinin yarattığı tartışma tehlikeli sularda akmaya başladı. Beni böyle düşünmeye sevk eden gelişme, tartışmanın referansının Aysun Kayacı’dan ünlü doğabilimcimiz Ali Demirsoy’a kayması oldu. Ali Demirsoy, doğada gözlediği birçok süreci “ah keşke” makamında topluma da uygulamaya çalışan […]

Alper Görmüş

Aysun Kayacı’nın bir televizyon programında sarf ettiği, mealen, “Benim oyumla dağdaki çobanın oyu neden eşit olsun ki” biçimindeki sözlerinin yarattığı tartışma tehlikeli sularda akmaya başladı. Beni böyle düşünmeye sevk eden gelişme, tartışmanın referansının Aysun Kayacı’dan ünlü doğabilimcimiz Ali Demirsoy’a kayması oldu.

Ali Demirsoy, doğada gözlediği birçok süreci “ah keşke” makamında topluma da uygulamaya çalışan bir doğabilimci. Mesela, doğada nasıl “iyiler (güçlüler) mutlaka başarır”sa, Ali Demirsoy toplumda da aynı sürecin işlemesini ister. Mesela Figen E. Yanık’ın İş Bankası Yayınları’ndan çıkan Ali Demirsoy portresi “Doğaperest”te, ileride her önüne gelenin başbakan, cumhurbaşkanı olamayacağını, ancak genleri müsaitse olabileceğini gene “ah keşke” makamında öyle bir anlatışı vardır ki, ürpermeden okumak imkânsızdır.

Yeni Sabih Kanadoğlu’muz mu?

Ulusalcı televizyoncu, Yeniçağ gazetesi yazarı Hulki Cevizoğlu dün (9Nisan) “Çobanın oyu” meselesinde ağzındaki baklayı çıkardı. Fakat ne görelim, üstünde Ali Demirsoy sosu vardı; böylece elitist yaklaşımlarına kendince bir meşruiyet sosu yerleştirmiş oluyordu:

Elimde 1998’de yayınlanmış ‘Bilgi Toplumu’ adlı bir kitap var. Yazarı, sarışın ve AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Fırat’ın ifadesiyle ‘teneke kafalı’ bir manken değil!.. Kim?.. Prof. Dr. Ali Demirsoy. Diyor ki: ‘Yalnızca yetenekli ve eğitilmiş, bilgili insanlara oy kullandırılmalı!’ Ben de soruyorum. Bir otomobili yönetmek için ‘ehliyet’ gerekiyor da ülkeyi yönetecekleri seçmek için niçin ehliyet gerekmiyor?.. Pek çok mesleğe girmek için belge zorunlu. Seçime katılmak için ‘seçmen kartı’ zorunlu. Bunlara benzer biçimde acaba ‘oy verme kartı-ehliyeti’ verilse nasıl olur? Bunun şartlarını toplum olarak ortaklaşa belirlemeliyiz. Eğer ‘evet’ diyorsanız ve öneri sahibini ‘taşlamak’ istemiyorsanız tabii ki!..”

Sabih Kanadoğlu’nun hukuk alanında oynadığı “saygın otorite” rolünü, “cahillerin demokrasi oyununun dışına atılması” mücadelesinde Ali Demirsoy’a mı oynatacaklar acaba? İnsan düşünmeden edemiyor.

Cevizoğlu’nun “evrensel genel oy”un iyi bir şey olmadığı yolunda referans gösterdiği başka “şahit”leri de var:

Günümüzden binlerce yıl önce, tarihin en büyük düşünürlerinden(filozoflarından) Eflatun (diğer adı Platon) ilk kez ‘ayak takımı’ kavramını kullanmıştı!.. Bugün AB’nin baş tacı ettiği 1789 Fransız İhtilali ‘özgürlük, eşitlik, kardeşlik’ sloganını kullanıyordu. Ama, ihtilalin ilk yıllarında ‘vergi vermeyenlere oy kullandırmadılar!..”

Radikal’in Türker Alkan’ı da…

Cevizoğlu’yla aynı gün, Radikal yazarı Türker Alkan da benzer şahitlere dayanarak “bir de buradan bakın” diyordu:

Oysa Aysun hanımın tartıştığı görüş pekâlâ tarih boyunca savunulmuş ve uygulanmıştır. Herkese eşit oy hakkı anlamına gelen ‘evrensel oy hakkı’ son derece yenidir. Başta İngiltere ve Fransa olmak üzere oy hakkı ilk olarak parası olanlara, tapulu mülk sahiplerine, vergi verenlere ve tabii erkeklere tanınmıştı. Pek çok ülkenin anayasasında oy kullanabilmek için okuryazarlık koşulu getirilmiştir. Bu koşul, çoğu kez ırksal ve sınıfsal ayrıma da yol açmıştır.

Oy verme hakkına konan bu sınırlamaların kalkması çok uzun zaman almıştır, bir kısmı da hâlâ etkili olmaya devam etmektedir. ABD Anayasası’nın oylamasına katılabilen şanslı Amerikan vatandaşlarının oranı yüzde 5 idi. İngiltere’de 1930 reformundan önce 16 milyonu bulan nüfus içinde kayıtlı seçmen sayısı sadece yarım milyondu.”

Şimdi diyeceksiniz ki, “Ne var bunda, yazar bir dizi tarihsel olguyu hatırlatıyor, bu onun ‘evrensel genel oy’un kötü olduğuna dair bir düşünce taşıdığını göstermez ki…”
Doğru. Nitekim yazar, uzun tarihsel saptamalardan sonra, yazısının son paragrafını şöyle kuruyor:

Bütün bu söylediklerim ‘evrensel oy hakkı’ yanlıştır, kötüdür, kaldırılmalıdır anlamına gelmez kuşkusuz. Evrensel oy hakkı, bütün demokrasiler için vazgeçilmez bir koşuldur. Fakat demokrasinin tek koşulu değildir.”

Düşünün: Birkaç gün önce televizyonda işkenceyi savunan eski bir emniyet müdürüne yönelik tepkiler üzerine yazıyorsunuz… Yazınızın tümünü işkencenin meşru sayıldığı tarihsel dönemlere göndermelerle dolduruyor, son paragrafında da ‘Bütün bu söylediklerim, işkencenin bazen gerekli olabileceğini savunduğum anlamına gelmez’ diye yazacaksınız…

Böyle bir durumda siz yazarınızın işkenceye samimiyetle karşı olduğunu inanabilir misiniz?

Kararınızı vermeden önce, Türker Alkan’ın yazısının başlığını da hesaba katmayı unutmayın: “Aysun hanım tümüyle haksız mıdır?”

Yorum yazın