Yaşam

Hastayı güçlendirmek

Yazan: Seray Ö. Doğanyiğit*

Sağlık sektöründeki “oyuncu” sayısının, iletişim imkanları ve buna bağlı bilgi akışının artması hastaya ne kadar fayda getiriyor?

İletişim teknolojilerinin her alanda etkin olmasıyla artan paydaş diyaloğu katılımı, sağlık alanında da kendini gösteriyor. Eskiden sağlık iletişiminin başarısı, o yönde tek karar verici olan kamu kuruluşlarının düzenlediği kampanyalar üzerinden değerlendirilirdi. Bu tek yönlü değerlendirme iletişim teknolojilerinin gelişmesi ve alıcının da süreci daha iyi anlayabilmesi ve katılım gösterebilmesiyle birlikte daha etkileşimli bir ortam yarattı. Sağlık sektörü içerisinde bulunan hastaneler, doktorlar, eczaneler, ilaç üreticileri gibi farklı kesimlerin görüşleri, performansları da değerlendirmede dikkate alınmaya başladı.  Sektöre dışarıdan hizmet veren ajanslar, mobil operatörler, uygulama ve yazılım firmalarının servisleri de sosyal medya ve mobilizasyon etkileşimiyle birlikte bu sürece dahil oldu.

Bu çoklu paylaşım ve beraberinde getirdiği enformasyon akışı diğer taraftan da, doğru bilgiyi ayırt etme güçlüğüne neden olabiliyor; ters bir etki yaratarak sektörün paydaşlarının birbirini anlayabilsine engel oluşturabiliyor. Oyuncuları artan sağlık sektörü, hasta merkezli iletişimi gözden kaçırabiliyor. Bu durum hastaya, eskiye kıyasla daha yüksek bir sorumluluk yüklüyor. Karar verici ve düzenleyici mekanizmalar (çevre, regülasyonlar vs.) bir tarafa, kendi durumu hakkında daha bilinçli olması, deyim yerindeyse hastanın kendini daha çok “kollaması” gerekebiliyor. İşin bu noktaya gelmesinde sağlık sektörünün küreselleşmesi ve Türkiye’de sağlıkta ilgili dönüşüm politikalarının merkezine başka dinamikleri alıyor olmasının da etkisi var elbette. Ama en önemlisi, birçok kanaldan sağlığı ile ilgili teşhise ve tedavi yöntemleri hakkında enformasyona maruz kalan hastanın bunları değerlendirebilmek için artık daha “güçlü” olması gerekiyor. Hastayı güçlendiren kaynaklar üretilmesine ihtiyaç yaratıyor.

23-24 Ocak’ta Workshop dergisi tarafından ikincisi gerçekleştirilen Hasta ve Hasta İletişimi Zirvesi (HİZ) işte tam da ihtiyaçtan yola çıkarak, hasta dernekleri ile karar vericileri bir araya getirdi. Hastaların yüzde 50’sinin hekimi anlamadan tedavi sürecini terk etmesi, hekimlerin regülasyonlar gereği hastaya ayırdığı vaktin ortalama 3 dakikayla sınırlı olması, hekim kadar hasta hatta hasta yakının da sorumluluğunun da artması gibi sorunları tartışma olanağı sağladı.

İletişim çağında hastanın yaşadığı sorunları anlayabilmek için başvurulan en önemli verilerden biri “sağlık okuryazarlığı”. Okuryazarlık, hastanın sadece hekimden gelen bilgileri değerlerdirmesini ve kendi tedavi sürecinde fikir beyan etmesini, karar vermesini kapsamıyor. Kendi sorunlarını, şikayetlerini doğru ifade edebilmesinden başlıyor.

Sağlık okuryazarlığı oranının ülkemizde yüzde 10-15’lerde olduğu tahmin ediliyor. Dolayısıyla deneyim paylaşımının ve etkileşimin hızlanması, sağlıkla ilgili bilginin ulaşılabilirliğinin artması tek başına yeterli değil. Bu imkanlar, hastaların onu değerlendirebilecek donanıma sahip olması yani “okuryazar” olmasıyla anlam kazanabilecek. Okuryazarlığın artması sadece kamunun değil, sektörün diğer paydaşlarının da üstlenmesi gereken bir sorumluluk.

Bu konuda çaba sarf etmesi gereken paydaşların belki de başında hasta dernekleri var. Hastalar ve hasta yakınları tarafından ya da hekimler tarafından kurulan derneklerin yanı sıra, her iki grubun da bir arada olduğu melez dernekler de mevcut. Yapısı ne olursa olsun hastanın iç görülerini anlamak ve “know-how” sağlayarak kamuoyu oluşturmakta azımsanmayacak sorumluluğa sahipler. Ancak Türkiye’deki tablo, bu derneklerin hemen hepsinin bağımsız, diğerleriyle iletişime geçmeden çalıştığını gösteriyor. Bazı dernekler, toplumu bilgilendirmeye yönelik faaliyetlerinde, ilaç firmalarıyla işbirliği yapıyor. Bu tip derneklerde hekimlerin daha faal olduğunu söylemek mümkün. Ama ne yazık ki özellikle hasta ve hasta yakınlarının kurduğu dernekler yeterince aktif değil. Finansman eksikliği, kurumsal yapılanmadan oluşan zayıflıklar bu tip derneklerin daha kısıtlı bir kitleyle iletişim içerisinde kalmasına neden oluyor. Dolayısıyla dernek o hastalık ile ilgili kamusal bir farkındalık ve bilinç yaratma konusunda işlevini tam olarak yerine getiremiyor.

Hasta derneklerinin en önemli sorunlarından biri de bazı hastalıklara karşı toplum tarafından “stigmatizasyona” (yaftalamaya) uğruyor olması. Hasta dernekleri de, tıpkı bulaşıcı hastalıklara yakalananlar gibi, toplumun bu hastalıklar konusunda yeterince bilgi sahibi olmaması nedeniyle dışlanabiliyor. Kronik hastalıklar konusunda faaliyet gösterenler bu konuda daha şanslı. Ama hastaya ve hastalığa dair önyargılar, derneklere de yansıyor.

Önyargıları engellemek yine aynı şekilde, sağlık okuryazarlığının artmasıyla sağlanabilir. Derneklerin aynı çatı altında toplanması, sağlıklı bir iletişim sürecinde mesajın tek elden kamunun çıkarlarını gözetecek şekilde iletilmesini sağlayabilir. Bu birliktelik, hasta ve hasta yakınlarının karar vericiler üzerindeki etkisini de arttıracaktır. Dünyada bu tür derneklerin hasta hakları ve bilinçlendirme amacıyla birlikte çalışıp, sorunlarını daha geniş platformlara taşıyabildiğini gösteren pek çok örnek var.

Sağlık sektöründe tek yönlü bir etkileşimden, çok paydaşlı ve çok etkileşimli bir yapıya geçmesi elbette bir avantaj. HİZ’in de gündeme getirdiği üzere, bu avantajı kullanabilmek ve çoklu kanallarla üretilen bilgiyi doğru yönetebilecek bir iletişim planlamasına sahip olabilmek hayati öneme sahip. Sağlıklı bir sağlık ileşimi için bu planlamanın odağında da hastayı görmeliyiz. Çünkü ancak hastayı anlayarak diğer tüm paydaşlara dokunabiliyor ve sağlık hizmetini daha bütüncül bir bakış açısı ile görebiliyoruz.

*Seray Öney Doğanyiğit
Bilgi Üniversitesi Halkla İlişkiler Lisans Programı

1 Yorum

  • Çok güzel bir yazı..emeğiniz için teşekkürler..
    Hastasının yüzüne bile bakmadan reçete yazan hastalık hakkında hastaya bilgi vermeyen Hekimler kadar,
    Hekim karşısında ya da muayenesinde..canın acıyor mu..ağrın var mı? sorularına "ı-ıhh" ya da "oyyy ayyy" diye yanıt veren Hastalarımız da var..
    Karşılıklı iletişimin olacağı ortak dili bulmak çok önemli..

Yorum yazın