Genel

Meryem’in en siyah hali

Yazan: HaberVs

Duygu Ertürkderturk@medyakronik.com O siyah tenlerin kaşifi, o ta içimize işleyen bakışların; ‘Meryem”in (Maria) yaratıcısı, fotoğrafçı, Pınar Yolaçan… 1981 doğumlu. Önceleri aklında fotoğrafın f’si yok. O, patlıcana fermuar diken bir ‘kaçık’. Patlıcan bu öyle durmaz; çürür. Yaptığı işi belgelemesi lazım; fotoğrafını çekmek iyi fikir… Londra’da moda eğitimi aldıktan sonra, halen yaşadığı New York’a gitmiş. New York’ta […]

Duygu Ertürk
derturk@medyakronik.com

O siyah tenlerin kaşifi, o ta içimize işleyen bakışların; ‘Meryem”in (Maria) yaratıcısı, fotoğrafçı, Pınar Yolaçan… 1981 doğumlu. Önceleri aklında fotoğrafın f’si yok. O, patlıcana fermuar diken bir ‘kaçık’. Patlıcan bu öyle durmaz; çürür. Yaptığı işi belgelemesi lazım; fotoğrafını çekmek iyi fikir…

Londra’da moda eğitimi aldıktan sonra, halen yaşadığı New York’a gitmiş. New York’ta saygın bir sanat okulu olan Cooper Union’dan üç yıllık bursu kaptığı gibi de Brezilya’nın yolunu tutmuş. Her işte bir hayır… Brezilya’ya gitmeden önce de aklında hep oradaki siyahi kadınlara dair bir çalışma yapmak varmış zaten.

Yolaçan, Itaparica Adası’nda bir güzel fotoğraflamış Brezilyalı kadınları. Fotoğraflamış fotoğraflamasına da, kadınlar siyahi; kiloları, tenleri, bakışları çeşit çeşit. Nereden çıktı Meryem şimdi?

“Meryem… Çünkü klasik Meryem vardır ya hani, beyaz tenli, pembe bir kadın… Soylu bir tasvir. Dindardır. Sömürülen ülkelere dini yaymak isteyenler, oradaki siyah tenli, güneşe tapan kadınlara; fotoğraflarını çektiğim kadınların atalarına Meryem’i göstermişler rol model olarak. Nasıl model alsın o kadınlar Meryem’i; görünüşleri bile farklı. Çok komik! Buna gönderme yapmak istedim.” Bir de tesadüf bu ya, fotoğraflarını çektiği kadınların çoğunun adı Maria’ymış Yolaçan’ın.

Objektifle modellerin, iğne iplikle işkembenin harmanı onunki. “Abrakadabra!” Karşınızda ‘Faniler’, karşınızda ‘Meryem’.
“Fotoğrafçılık maskülen…” Yolaçan, inadına elinin hamurunu bulaştırmış objektife; fotoğraflardaki her bir Meryem’in üzerinde, onun elinden çıkan, el emeği göz nuru kıyafetler… Kıyafetlerin kumaşı, pazara gidip bizzat seçtiği hayvan eti. Tek bir dokunuşla, fotoğrafın en feminen hali…

“Doğarken annemizin rahminden çıkıyoruz, kan ve sümüksü bir sıvı içinde. Regl dönemlerimiz var, kanlı. Yemek yapıyoruz, elimizi ete, yağa değdiriyoruz. Bu kadar şey içinde plasenta veya ciğerden tiksinmek ilginç olur bence.” diyebilecek bir başkası varsa çıksın ortaya.

Meryem çalışması sırasında fotoğraf çekmeyi kabul etmeyenler de olmuş. Koyu Katolikler, konsept gereği üzerlerine hayvan eti giymeyi reddetmiş mesela. Çünkü, Brezilya’da bir inanışın, çiğ hayvan etiyle yaptıkları bir ritüel varmış. Onun dışında, kadınları ikna etmekte bir zorluk yaşamamış Yolaçan.
“Bana bakınca, benden zarar gelmeyeceğini anladılar tabi hemen” diyor gülerek.
“Onlara, neyin içinde yer aldıklarını anlattım; fotoğrafları çekildikten sonra kötü bir şeylerle karşılaşmayacaklarına ikna olunca sorun kalmadı. Düşündüğünüz gibi ilkel insanlar değil oradakiler. Gazete var, televizyon var. Burada Büyükada neyse, orada da Itaparica o. Sadece, onların ataları sömürülmüş bir zamanlar, orada hala bunun izleri var.”

Fotoğraflarımla feminist mesajlar vermiyorum

Yolaçan Meryem çalışmasında belgesel fotoğrafçılığa gönderme yapmış. Ona göre, ‘öteki dünya’ insanlarının fotoğrafları çekiliyor ve “işte bu insanlar böyle yaşıyor” deniyor. Ama o fotoğraflar pür gerçeği değil, fotoğrafçının gözünden o ‘öteki dünya’ yı yansıtıyor bize sadece. O sebeple Yolaçan, yine ‘öteki dünya’ dan kadınları anlattığı ‘Meryem’ de bir kültürü kendi gözünden anlatma derdinde değil; o, kadının en tek, en sade halini donduruyor tek karede; odakta bakışlar… Ve sonra, bir zamanlar Meryem’e söylenen misali: “Kadın, işte sensin!” diyor sadece.

Bundan önceki çalışması olan Faniler’de de (Perishables) sadece kadınları çekmiş Yolaçan. Çalışmalar hep kadın üzerine olunca, feminist bir duruş, kadın sömürüsüne bir başkaldırı diye düşünüyor insan ilk önce ama o bunu reddediyor:
“Ben de bir kadınım, kadınları çekmek benim için daha kolay. Feminist bir mesaj vermek istemedim fotoğraflarda. Hatta mesaj verme gibi bir derdim bile yok. Kadın çıplaklığının sömürüsüne karşı bir tepki değil benimki. 16. y.y.’da başlayan sömürgecilik faaliyetlerinde bile sömürülen ülkeler ‘feminize’ edilir; ‘virgin lands’ tir oralar. Sömürgeci devlet maskülendir. Kadının sömürülmesi derken kastettiğim bu aslında.”

Yolaçan’ın bir sonraki projesi yine kadınlar üzerine olacak; “Avrupa’nın Çiçekleri”… AB ülkelerindeki kadınları fotoğraflayacağı bir proje olacakmış bu, 15 ayrı ülkeden. Çalışmada başrol yine aksesuarların, söylemeye ne hacet! Ancak bu sefer, et ürünleri değil, çiçeklerden yapacağı kıyafetleri giydirecekmiş Pınar kadınlara. Bu sefer fotoğrafın en ferah, en mis kokan haliyle…

Yorum yazın