Spor

Nerede o gençler?

Yazan: Mert Oynargül

) Bakan Özak, yakın gelecekte Türkiye’de Dünya Basketbol Şampiyonası, Kış Olimpiyatları gibi önemli spor organizasyonlarının düzenlenecek olmasını da ülkenin son yıllarda gerçekleştirdiği aşamaya bağlıyor: “Siz Avrupa’nın altıncı, dünyanın 16. büyük ekonomisi olursanız, İslam Konferansı Örgütünün başında siz varsanız ve ABD Başkanı ilk ziyaretini sizin ülkenize gerçekleştirirse, bunun değerlendirmesini de öyle yapmak lazım.” Başarı “teğet geçiyor” […]

) Bakan Özak, yakın gelecekte Türkiye’de Dünya Basketbol Şampiyonası, Kış Olimpiyatları gibi önemli spor organizasyonlarının düzenlenecek olmasını da ülkenin son yıllarda gerçekleştirdiği aşamaya bağlıyor: “Siz Avrupa’nın altıncı, dünyanın 16. büyük ekonomisi olursanız, İslam Konferansı Örgütünün başında siz varsanız ve ABD Başkanı ilk ziyaretini sizin ülkenize gerçekleştirirse, bunun değerlendirmesini de öyle yapmak lazım.”

Başarı “teğet geçiyor”

Büyüyen Türkiye ekonomisi, spor yatırımları ve lisanslı sporcu sayısındaki artış… Tüm bunlar dünya spor arenasında Türkiye’ye ne getiriyor? Örneğin, Özak’ın bahsettiği Kış Olimpiyatlarında, bir sporcumuzun madalya alacağını umabilir miyiz? Başarı, uluslararası alanda güreş ve halter dışında ismini tutarlı bir şekilde geçiremeyen Türk sporuna neden “teğet geçiyor”?

Diğer taraftan, küçük yaş gruplarında mücadele eden sporcularımıza baktığımızda tümüyle farklı bir resimle karşılaşıyoruz. Türkiye, futbol da dahil olmak üzere 18 yaşın altındaki sporcuların katıldığı uluslararası turnuvalarda elle tutulur başarılara imza atıyor. Daha bu yaz, Genç Milli Basketbol Takımımız, Avrupa Şampiyonası’nda ev sahibi İspanya ile final oynadı ve Avrupa ikincisi oldu. Milli takımın, dünya şampiyonu İspanya’ya yenilmesi kimseyi üzmedi bile.

Gençlerden iki ay sonra, bu kez Basketbol A Milli Takımımız Avrupa arenasındaydı. A milliler grup maçlarında, daha sonra final oynayacak iki ekibi, İspanya ve Sırbistan’ı yenmiş ancak çeyrek final uzatmalarında Yunanistan’a yenildikten sonra bir daha ayağa kalkamamıştı. Türkiye, finalistleri yendiği Avrupa Şampiyonası’nı sekizincilikle tamamlamıştı.

Potadan havuza…

Basketbolda yaşadığımız bu çelişkinin bir benzerine, geçtiğimiz günlerde İstanbul’da düzenlenen Avrupa Kısa Kulvar Yüzme Şampiyonası’nda tanık olduk. Türkiye 10-13 Aralık 2009’da gerçekleşen bu şampiyonaya genç bir ekiple katıldı. Milli takımda yer alan sporcuların çoğu, daha küçük yaşlarda katıldıkları turnuvalarda kürsüye çıkma başarı gösteren isimlerdi. Fakat alışa geldiği üzere Türkiye bu şampiyonayı da madalyasız kapadı. Turnuvada elle tutulur tek başarımız, 34 yaşındaki yüzümüz Derya Büyükuncu’nun, seçmelerinde Türkiye rekoru kırdığı 200 metre sırtüstü finalinde Avrupa beşincisi olmasıydı.

HaberVs, Türkiye’nin genç kategorilerde kazandığı başarıyı yetişkinlerin yarıştığı turnuvalarda kazanamamasının nedenini havuzda aradı. Muhabirimiz Mert Oynargül milli takım antrenörlerinin görüşünü aldı.

Erken yükleme

Milli takım antrenörü Hakan Eskioğlu, küçük yaşlarda Avrupalı rakiplerini geride bırakan yüzücülerin birkaç yıl sonra aynı isimlere geçilmesini “erken yükleme”ye bağlıyor: “Bazı antrenörler maalesef sporcuya küçük yaşlarda, gerektiğinden daha çok yükleniyor. Bu durumun sebebi hem yüzücüdeki hem de antrenördeki ‘nasılsa çok uzun bir kariyer olmaz” düşüncesi.” Milli takımı da çalıştıran Işık Spor antrenörü, eski milli yüzücü Ersin Elmacı’ya göre yüzücülerin 18-19 yaşlarında bırakması bunun için bir bahane oluşturuyor: “Oysa yurt dışında o yaşlarda daha çok tekniğe dayalı çalışmalar yapılıyor” diyor.

Altı yıl süren havuz tadilatı

Kulvardaki başarısızlığın nedenleri arasında ön plana çıkan bir başka gerçek, Türkiye’de yeterince havuz bulunmaması olarak gözüküyor. Fenerbahçe, Galatasaray, ENKA ve Işık Spor gibi az sayıda kulüp kendi tesislerine sahipken, geride kalan onlarca kulüp bu imkandan mahrum. Ersin Elmacı bu durumu “Devletin zaten yeteri kadar 50 metrelik havuzu yok, olanları da ya özel yerlere yada belediyelere kiralıyor. Hiç olmadı tadilata sokuyor. Ataköy’deki havuzlar şu anda kapalı. Yazın yazlık havuzu kışında kışlık havuzu tadilata sokuyorlar” sözleriyle dile getiriyor.

Ersin Elmacı, sayıca yetersiz olmasına rağmen mevcut tesislerin de kullanılamamasını şu örnekle vurguluyor: “En son Burhan Felek Kapalı Havuzu tadilata girdi. Benim sporculuk dönemimde de aynısını yapmışlardı ve tadilat altı yıl sürdü.” Hakan Eskioğlu’na göre belediyelerin havuzlar için talep ettiği ücretler, kulüpleri sıkıntıya sokan bir başka neden: “Belediyeler kulvar başına bir saat için 100 lira istiyor. Normal şartlarda bir antrenmanda sporcunun rahat çalışabilmesi için en az 3 kulvar gerekir. Bu kadar pahalı bir sistemle de kulvar kiralamak amatör kulüpler için çok zor.”

Diğer taraftar devletin havuz sayısını arttırabilmek için somut bir çabası da yok. Avrupa şampiyonasının, Abdi İpekçi Spor Salonu’na kurulan portatif havuzda gerçekleştirilmesi bu durumun somut bir örneği.

Antrenörlerin dile getirdiği bir başka sorun ise, eğitim sisteminin sporculara yarattığı güçlük. Uzun ders saatleri, özellikle özel okularda eğitim gören yüzücülere idman yapabilmek için zaman bırakmıyor. Sporcu, okul zamanından çalmamak için sabahın 5’inde ya da akşam saatlerinde havuza gelebiliyor ki bu zaman dilimlerinde yapılan antremanlar fiziksel ve zihinsel yorgunluğu arttırıyor. Derslerin neredeyse tüm günü kaplaması, antremana ayrılan zamanı da kısıtlıyor.

ÖSS’ye 60 kilometre

Sporcular, antrenman eksiğini hafta sonunda gidermeye çalışıyor ve çoğu kez günde iki idman yapıyor. Ancak bu yoğun çalışma başka sorunları getiriyor. Çünkü bu antrenmanlar eğitim sisteminin sırat köprüleri OKS (Ortaöğretim Kurumları Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sınavı), LGS (Liselere Giriş Sınavı) ve ÖSS’ye (Öğrenci Seçme Sınavı) çalışma zamanlarını ve öğrencinin sosyal etkinliklerini törpülüyor.

Hakan Eskioğlu “Amerika’da yüzme antrenörlüğü için katıldığım programda gördüm ki bizim çocuklara lisede gösterilen dersler, orada üniversitede veriliyor. Bir yüzücü başarılı olmak istiyorsa haftada en 60 kilometre idman yapmak zorunda. Bu kadar ağır ve yoğun bir eğitim sistemiyle bu mesafeye ulaşamıyoruz. Bunların dışında yüzücülerin zaman ayırması gereken tek zaman idmanlara ayırması gereken zamandan ibaret değil. Psikolojik danışmanlarına, masörüne, kara çalışmalarına ve diğer özel ihtiyaçlarında zaman ayırmak zorundalar. Bu da yaklaşık günde en az 6 saatin spora ayrılması gerektiğini gösteriyor” diyor. Ersin Elmacı “Önceden bir tek ÖSS vardı, şimdi OKS ve LGS de var. Öğrenciler her sene sınava girmek zorunda kalıyor” sözleriyle meslektaşının görüşüne katılıyor.

Çare ABD’ye gitmek mi?

Avrupa Gençlik Oyunları’nda yarışan Ediz Yıldırımer (15) bin 500 metre serbestte rekor kırdı. Yıldırımer, yaşıtlarına göre yüzmeye daha fazla zaman ayıran sporculardan biri olduğu için bu başarıyı elde etti. Ama eğitim hayatında başarısız olma kaygısı ve aldığı cazip teklif onu liseyi okumak üzere ABD’ye yönlendirdi. Kuşkusuz ona sunulan burs imkanında, ABD’nin yıllardır bu mesafede bir olimpiyat madalyası elde edememesi yatıyordu. Yıldırımer’i 2012 ve 2016 olimpiyatlarında bu ülkenin bayrağıyla yarışırken görebiliriz.

Ediz Yıldırımer’in başarısında pay sahibi antrenörü, eski rekortmen maraton yüzücülerinden Engin Sönmezoğlu, Türkiye’de yetişten sporcuların yurt dışına gitmesinden duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor: “Gerçekten üzücü bir durum. Ediz’e yada başka bir sporcuya kızmıyorum çünkü burada eğitim ve yüzmeyle aynı anda uğraşmak çok zor. Ayrıca yapacağı sponsorluk anlaşmalarıda onun geleceği açısından çok önemli. Babası Amerika adına yüzmesi konusunda çok kararlı ve bence kesinlikle 2012 olimpiyatlarında madalya kazanacak.”

Pek çok yüzücü, lise son sınıfta üniversite sınavına hazırlanabilmek için ya sporu bırakıyor ya da yurt dışına yöneliyor. Hakan Eskioğlu’na göre sporculara tanınacak ayrıcalık, “kulaç göçü”nün ve erken bırakmaların önüne geçebilir: “Sporculara ÖSS sınavında ek bir kontenjan açılmalı ve normal öğrencilerden farklı bir kontenjanla okullara girmeliler.”

Ve antrenörler..

Antrenörlerin havuzdaki başarısızlıkla ilgili gördüğü bir diğer neden de kendi meslek grupları. Her spor akademisi mezunu, branşı yüzme olmamasına rağmın 21 günlük bir kursun ardından yüzme antrenörü olabiliyor. Bu kolaylık, mesleklerinin yeterince değer görmemesine ve ücretlerin düşük kalmasına yol açıyor. Çoğu antrenörün bu nedenle, ikinci bir işte çalışıyor. Yaşadıkları konsantrasyon eksikliği ister istemez sporculara da yansıyor.

Yorum yazın

Arşivler

© HaberVesaire 2016