Sanat

New Yorklu müzik “idarecileri” turnede

Yazan: HaberVs

Melis Ozan “The Management” yani MGMT, Brooklyn New York’lu Andrew Van Wyngarden ve Ben Goldwasser’ın Connecticut’taki Wesleyan Üniversitesi’nin yöntembilim kokan kampusunda mistik paganizm etrafında yollarının kesişmesiyle oluşur. Ders aralarında sohbet ederken ilgi alanlarının benzerliklerini fark eden Andrew ve Ben dünya görüşleri ve akımların dışında müzikte de aynı grupları sevdiklerini keşfederler. “Grup kurmak gibi bir niyetimiz […]

Melis Ozan

The Management” yani MGMT, Brooklyn New York’lu Andrew Van Wyngarden ve Ben Goldwasser’ın Connecticut’taki Wesleyan Üniversitesi’nin yöntembilim kokan kampusunda mistik paganizm etrafında yollarının kesişmesiyle oluşur. Ders aralarında sohbet ederken ilgi alanlarının benzerliklerini fark eden Andrew ve Ben dünya görüşleri ve akımların dışında müzikte de aynı grupları sevdiklerini keşfederler.

“Grup kurmak gibi bir niyetimiz yoktu” diyen Ben’e göre tek amaçları birbirlerine beğendikleri müzik türlerini göstermektir. Daha da ileri giden Andrew, bilgisayarları ve turn table’ları eşliğinde kaydettikleri müziğin, her türün en kötü örneğini yaratmaya çalışmalarıyla oluştuğunu ve anlamadıkları bir şekilde beğenildiğini itiraf ediyor. “İnsanların bizi sevmeye başlaması şans eseri oldu” diye de ekliyor.

2008 Ocak’ta, Columbia Records’dan ilk albümleri Oracular Spectacular’ı piyasaya süren ve isimleri The Management and Homocity’den Homocity’yi çıkarmak zorunda kalan grup, İngiltere müzik listelerinde on ikinci sıraya kadar yükseldi.Bu albümden çıkan single’ları Time to Pretend, Electric Feel, Kidsve Time To Pretend parçasına ek olarak sınırlı sayıda çıkarılan single’ları Metanoiaile Amerika, Avustralya, Kanada, Japonya ve İngiltere’de çeşitli festivallerde sahne alıyor. 4th Dimension Transition parçasında gelecekle ilgili kehanetlerde bulunmayı ihmal etmeyen MGMT torunlarımıza miras bırakacağımız MP3’lerin şimdiki çizik plaklar gibi değerleneceğini iddia ediyor.

Kalıplara sığmayan bir tür

Kulağa hippi ritimleri fısıldayan Ween ve nostaljik bir tarzı olan Arcade Fire ile kıyaslanmaktan hoşlanmadıklarını belirten grup üyeleri Panda Bear ve Beach House’a olan hayranlıklarını da saklamıyor. Albümlerinde indie-rock, psychedelic pop ve elektronik müzik tarzlarını harmanlayan MGMT’ın, müzik tarzlarına ilişkin sorulara verdiği yanıt ise albümlerinin kendilerine özgü olduğu şeklinde. 1960’larda LSD kullanımıyla birlikte anılmaya başlanan ve uyuşturucu etkisi altında görülen sanrı özellikleri barındıran psychodelic müzik, albümün tamamında en yoğun hissedilen tür denilebilir. Halüsinasyon nedeniyle ortaya çıkan birbirinden kopuk imajlar, parlak renkler, sürrealist sözcükler ikilinin hem müziğine hem şarkı sözlerine yansıyor. Elektronik ritimleri Brezilyalı grup Cansei de Ser Sexy kadar keskin olmayan, popüler müziğin eğlenceli özelliklerini kullansa da punk ezgileri de yok sayılamayacak MGMT’ı tek bir kategoriyle sınırlandırmak gerçekten zor. Suicide’ın solisti Alan Vega ya da Neil Young gibi idolleri sayesinde de beslendikleri farklı türlerin müziklerine yansıdığı fark ediliyor. Hayranlarının oluşturdukları forumlarda tarzlarını hippilere, müziklerini uyuşturucu “triplerine” benzettikleri grup kullandıkları enstrümanlarla dinleyicilerine uyanıkken rüyalarda yolculuk vaat ediyor.

Geçmişe özlem

Love Always Remains ve Time to Pretend parçalarında yoğun şekilde hissedilen özlem duygusu Weekend Wars parçasında kullanılan 60’ların müzik ekolü The Beatles benzeri melodilerle bütünleşiyor. Genel olarak birçok şarkı sözünde hedonist yaşam tarzını anlatan MGMT, The Youth parçasında gençleri “Savaşma Seviş” tarzı bir değişime çağırıyor. Moda anlayışlarıyla da hippilere benzetilen grup, Time to Pretend’deki “It’s our decision to live fast and die young” söylemiyle de James Dean’e gönderme yapmayı ihmal etmiyor.

Masalsı anlatım

Şarkı sözleri yanı sıra tüm video kliplerinde de masal öğelerine yer vermeleri grubun imzası niteliğinde. Time to Pretend klibindeki parlak ışıklar, Electric Feel‘deki mistik ormanlar ve Kids parçasının klibindeki gibi The Kiss’i andıran makyajlar elektronik ezgileri tamamlıyor. İzleyenlerde, dikkatli bakarlarsa Goldwasser ve VanWyngarden’ın yataktan yeni kalkmış görünümlü saçları ve seksenleri andıran saç bantlarının arasından Elf kulaklarını seçebileceklermiş hissi uyandırıyor. Özellikle Andrew VanWyngarden’ın kadınsı zarifliği, Yüzüklerin Efendisifilminde Liv Tyler’ın canlandırdığı Elf karakterini anımsatıyor.

MGMT ilk turnesine 9 Ekim’de, doğduğu kent New York’ta başladı. Grup sırasıyla Meksika, İrlanda, İngiltere, Fransa, Belçika, Hollanda, Almanya, İsviçre ve Japonya’da çalacak. Son konser 13 Aralık’ta Avusturalya’da.

Charles Dodgson’ın eseri Alice Harikalar Diyarında’nın bıraktığı edebi tadın benzerini müzikleri ile başaran ikilinin yolu bir gün Türkiye’ye düşerse kitleleri “beyaz tavşan” gibi peşinden sürükleyeceğe benziyor.

Yorum yazın