İstanbul Bilgi Üniversitesi, 13 Kasım Perşembe günü “Bilgi Düzensizliklerine Karşı Toplumsal Bilişsel Dirençlilik – RESAID” projesinin lansmanı ve uzmanların katıldığı bir panele ev sahipliği yaptı. Etkinlikte, bilgi düzensizliğinin teknik, hukuki ve toplumsal boyutları ele alınırken, projenin eğitim ve uygulama çıktıları da tanıtıldı
Proje Koordinatörü Prof. Dr. Emre Erdoğan, bilgi düzensizliklerinin giderek derinleşen küresel krizlerle birlikte tehlikeli bir boyuta ulaştığını vurguladı. Erdoğan, sorunu yalnızca teknik bir mesele olarak değil, geniş etkileri olan bir kırılganlık alanı olarak tanımladı ve “Sorun insani güvenlik sorunu devletler arası güç mücadelesi” sözleriyle tehlikenin çok katmanlı doğasına işaret etti.
Bilgiye erişimin bir hak olduğunu belirten Erdoğan, kritik bir uyarıda bulunarak yanlış bilgiye karşı geliştirilecek her tedbirin dikkatle düşünülmesi gerektiğini belirtti: “Alınacak tedbirlerin insanların temel haklarına zarar vermemesi gerekiyor.”
Sosyal bağlam kayboluyor, dijital ekosistemin dönüşümü
Panelde konuşan Prof. Dr. Erkan Saka algoritmaların uzun süredir var olduğunu ancak sosyal medyanın bu mekanizmaları hayatın merkezine taşıdığını anlattı. “Geleneksel arabulucuların ortadan kalktığını görüyoruz” sözleriyle bilgi doğrulama ve süzgeç mekanizmalarının zayıflamasına dikkat çekti. Saka, yanıltıcı içeriğin hızla yayılmasını artıran en önemli sorunlardan birinin “sosyal bağlamın kaybolması” olduğunu vurguladı. Platformların kullanıcıları içeride tutmak için etkileşim odaklı tasarımlar geliştirdiğini belirten Saka, bunun bilgi ekosisteminde kırılmalar yarattığını söyledi.
Saka, yapay zekâ araçlarının kaynak göstermeden bilgi üretmesinin giderek büyüyen bir sorun hâline geldiğine dikkat çekti. Bu durumun, yapay zekânın gerçek bir bilgi kaynağıymış gibi algılandığı sentetik bir bilgi düzeni oluşturduğunu, “Yapay zeka, kaynak göstermeden bize bilgi veriyor ve daha ileri düzeyde yapay zekanın kaynak gibi göründüğü sentetik bir durum ortaya çıkıyor; bu da yeni bir kriz meydana getiriyor” sözleriyle ifade etti.

Bilgi düzensizliklerine karşı toplumsal bilişsel dirençlilik sunumu
Yanlış bilgi bir hak ihlali mi?
Avukat Dr. Tuğçe Duygu Köksal, yanlış bilginin hukuksal boyutuna odaklanarak “Yanlış bilgi bir hak ihlali olarak görülebilir mi?” sorusu üzerinde durdu. Köksal, mevcut mevzuatın sınırlarını hatırlatarak, “Bilgiye erişim temel bir hak mıdır diye sorduğumuzda böyle bir hakkın tanımlandığını kural olarak görmüyoruz” ifadesiyle hukuki çerçevenin bu konuda açık bir düzenleme içermediğini vurguladı. Bununla birlikte, kavramsal açıdan bilgiye erişimin ifadenin özünü oluşturduğunu belirten Köksal, “Bilgiye erişim hakkı ifade özgürlüğünün özüdür dolayısıyla bilgiye erişim bir haktır; ifade özgürlüğünün gerçekleşebilmesi için bir araçtır” sözleriyle meselenin haklar sistemindeki yerine dikkat çekti.
Devletlerin bu alandaki yükümlülüklerine de değinen Köksal, kamusal bilginin üretilmesi ve halka ulaştırılması konusunda kamu otoritelerinin aktif bir sorumluluk taşıdığını belirterek, “Devletin bilgiye erişimi sağlama konusunda bir pozitif yükümlülüğü var mı dediğimizde ise cevap evet” dedi. Bu yaklaşımın, demokratik toplumların şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkeleri açısından taşıdığı kritik öneme işaret etti.
Köksal’ın konuşmasındaki en çarpıcı vurgu ise devletin bilgi sağlama rolü üzerineydi. “Devlet yanlış bilgi veremez. Devlet, kamuoyuna samimi ve güvenilir bilgi aktarmalıdır” diyerek, kamu kurumlarının doğruluk ilkesini gözetmek zorunda olduğunun altını çizdi. Ona göre bu ilke, demokratik işleyişin sürdürülebilmesi için vazgeçilmez bir koşul niteliği taşıyor. Köksal, dezenformasyona karşı toplumun direnç kazanabilmesi için güvenilir bilginin serbestçe dolaşması gerektiğini ifade ederek, “Sağlıklı bilgi akacak ki biz en azından dezenformasyona karşı güçlü ve dirençli olabilelim” dedi.

RESAID Projesi kapsamında Mayıs 2025’te düzenlenen konferansta yer alan bildirilerin yer aldığı kitap yine proje kapsamında erişime açık olarak yayınlandı. Kitapta yer alan 12 makale hem akademik çalışmalar, hem de politika üreticileri için değerli bir kaynak niteliğinde.
Dirençlilik mümkün mü?
Panelde konuşan Doç. Dr. Elif Posos Devrani, toplumsal bilişsel dirençliliğin sürdürülebilirliğini ele alan sunumunda tartışmayı çarpıcı bir soruyla açtı. “Dirençlilik mümkün mü? Mümkün; zor mu? Zor, ama gerekli.” sözleri, hem bireysel hem de toplumsal ölçekte dayanıklılığın günümüz koşullarında ne denli kritik bir ihtiyaç haline geldiğine işaret ediyordu.
Devrani, özellikle dijital dünyada çocukların güvenliği konusunda yürütülen çalışmalarda sorumluluk paylaşımının hâlâ belirsizliğini koruduğunu vurguladı. Dört yıl önce yapılan bir araştırmanın bulgularını hatırlatarak, “Çocuğun dijital dünyada güvenli kalmasından sorumlu kişi kimdir?” sorusuna verilen yanıtların bugün de değişmediğini belirtti. Ebeveynlerin sorumluluğu öğretmenlere, öğretmenlerin ise ebeveynlere yüklediğini; ancak hiç kimsenin özel sektörü ya da sivil toplum kuruluşlarını hesaba katmadığını ifade etti. Devrani bu tespitle, çocukların dijital güvenliği alanında kurumsal sorumluluk mekanizmalarının hâlâ tam olarak yapılandırılamadığına dikkat çekti.
Konuşmasının devamında medya okuryazarlığının öneminin giderek arttığına dikkat çeken Devrani, bu alanın artık yalnızca pedagojik bir tercih değil, toplumsal dirençliliğin temel bileşenlerinden biri olarak ele alınması gerektiğini söyledi. Eğitim sisteminde medya okuryazarlığının hâlen seçmeli bir ders olarak sunulmasının yetersizliğine işaret eden Devrani, “Eğitimcilerin medya okuryazarlığını içselleştirmesi gerekiyor. Medya okuryazarlığı yaşam boyu eğitim konularından biridir.” diyerek, bu becerinin hem öğretmenler hem de öğrenciler açısından zorunlu ve sürekli gelişmesi gereken bir yetkinlik olduğunun altını çizdi.
Devrani değerlendirmelerinde, dijital çağda toplumsal dirençliliğin yalnızca bireysel farkındalıkla değil; eğitim kurumları, aileler, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları arasında kurulması gereken bütüncül bir işbirliğiyle mümkün olabileceğini vurguladı.
Bilgi düzensizliğiyle mücadelede yeni yöntemler
Toplantıda RESAID projesinde araştırdmacı olarak yer alan Dr. Öğretim Üyesi Tuğçe Erçetin Sabuncu, proje kapsamında hazırlanan yedi derslik yapıyı aktardı. Dersler; bilgi düzensizliklerinin temel kavramlarından doğrulama tekniklerine, hibrit savaş perspektiflerinden algoritmalar ve yapay zekâ etkisine kadar geniş bir çerçeveyi kapsıyor. Erçetin, “Her birinde ana ders videolarımız ve quiz sorularımız var” diyerek modüllerin hem bilgilendirici hem de uygulamalı yönüne dikkat çekti.
Proje araştırmacılarından Şaban Çaytaş ise bilişsel dirençliliği artırmayı hedefleyen çevrimiçi oyunları tanıttı. Sosyal medya kullanıcılarına “bilgi düzensizliklerine karşı bağışıklık kazandırmayı” amaçlayan dört oyundan biri olan Sparkline’ın salondakilerle birlikte canlı demosu yapıldı.
Toplumsal bilişsel dirençlilik için ortak çaba çağrısı
RESAID paneli, yanlış bilginin yalnızca bireysel bir sorun değil; güvenlikten haklara, eğitimden teknolojiye uzanan geniş etkileri olan bir toplumsal sorun olduğuna dikkat çekti.. Projenin ürettiği kitaplar, eğitimler, raporlar, dersler ve oyunlar, kriz çağında güçlü bir direnç mekanizması inşa etmeyi hedefliyor. Hazırlanan tüm içeriklere, resaid.bilgi.org.tr adresinden erişilebiliyor.

Yorum yazın