Habervs
ABD’li diplomatlar tarafından 8 Aralık 2005’te yazılan 05ANKARA7215 kodlu bir başka raporda AKP içinde bölünme söz konusu olmadığı belirtilen raporda yer alanlar şöyle:
Erdoğan’ın başında olduğu AKP’nin 357 milletvekili arasında bölünmeler olduğuna dair basında yer alan haberler ve muhalefette dolaşan dedikodulara rağmen, parti şimdilik bütünlüğünü koruyor. AKP içinde belirgin dindarlar, pragmatik ve milliyetçi akımlar mevcut. Türkiye’nin Kürt nüfusunun yoğunlukta olduğu güneydoğu bölgesinde yakın dönemde yaşanan olaylar, AKP’nin Kürt kökenli üyeleriyle diğer partinin geri kalanı arasındaki tansiyonu yükseltiyor. Gelecek yıl içinde AKP içinde yavaşça kopmalar yaşanabilir ancak büyük bir bölünme Erdoğan iktidarda kaldığı ve gücünü koruduğu sürece yaşanması düşük bir olasılık.
Son bir yıl içinde Türk basını AKP içinde bölünmeler olacağına dair defalarca imalarda bulundu. AKP içinde ideolojik ve kişisel zeminde fay hatları bulunsa da, Erdoğan iktidarda kaldığı sürece büyük bölünmeler olması beklenmiyor. Hatta, partisinin önde gelen eleştirmenlerinden biri olan Ankara milletvekili Yarbay Ersönmez, bölünme dedikodularının muhalefet tarafından erken seçim sağlamak için öne atıldığını belirtti.
AKP’lilerin profili
AKP, görüş açıları birbirinden çok farklı politikacılardan oluşuyor. Parti içinde üç büyük ideolojik akım var. Bunlar, dindar, milliyetçi ve pragmatik. Bu akımlardan hiçbiri belirgin bir çoğunluk oluşturmuyor ve özellikle dindar üyelerin kişisel sadakati ideolojiye baskın geliyor.
Dindarlar: Neredeyse tüm AKP’li milletvekilleri bir dereceye kadar dini itaatkarlık gösteriyor. Örnek olarak birçoğu Ramazan’da oruç tutuyor. Öte yandan, daha büyük ve daha dindar üyelerden oluşan bir grup söz konusu. Bu gruptakiler geçmişte kapatılan Fazilet Partisi, Ulusal İslami Görüş gençlik grubu eski üyesi ve yasaklanan Müslüman Kardeşler grubu üyeleri. AKP’nin en üst düzey lider kadrosu bu gruba giriyor: Başbakan Tayyip Erdoğan, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Meclis Başkanı Bülent Arınç, yardımcısı ve Saadet Partisi başkanı Necmettin Erbakan’ın eski sağ kolu İsmail Alptekin.
Çok sayıda İslamcı Avrupa Birliği’ne (AB) karşı gelse de, AKP üyeleri partilerinin çizgisini takip ederek AB üyeliğini destekliyor. Tipik Türk İslamcısı olarak, Türk ordusunu sevmiyor, orduyla zorunlu askerlik görevi dışında hiçbir bağ bulundurmuyorlar. ABD’ye karşı görüşleri büyük farklılık gösterirken, “arkadaşçı” ve “şüpheli” arasında değişiyor. AKPli üyelerden birçoğu Müslüman dünyasıyla yakın ilişkileri desteklese de, Erdoğan’ın liderliği altında, karşı oldukları özelleştirme ve yabancı yatırımı kamuoyunda cesaretle savunuyorlar.
Dindar milletvekillerinin, Erdoğan’ın başörtüsü ve dini okullarda başörtüsü giyilmesi konusundaki kısıtlamaları hafifletememesinden dolayı son derece mutsuz oldukları söyleniyor. Buna rağmen, 2002’den beri hiçbir milletvekili istifa ederek Saadet Partisi’ne geçmedi.
Milliyetçiler:Milliyetçi olmayan bir Türk bulmak zor. Öyle ki, eski bir milletvekilinin verdiği bilgiye göre, AKP’de çoğunluğu aşırı milliyetçi MHP veya merkez sağ DYP üyeliği yapmış 50’ye yakın vekil, Türk standartlarıyla kıyaslandığında aşırı milliyetçi. Bu grup, Adalet Bakanı ve hükümet sözcüsü Cemil Çiçek, Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen ve meclis başkanvekili Sadık Yakut’tan oluşuyor.
Milliyetçi AKP’liler, AB ve Kıbrıs için söz konusu olan imtiyazlarda en sert duruşu sergiledi. Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, hükümetin Ankara Anlaşması’nın genişletilmesi protokolünün parlamentoya getirilmesinin milliyetçi partililerin tepkisi yüzünden ertelendiğini defalarca belirtti. Milliyetçi AKPliler, Türkiye’de etnik Kürtlerin güdülerinden oldukça şüpheli. Aynı zamanda, Erdoğan’ın Ağustos ayında Diyarbakır’da Türkiye’nin bir Kürt sorunu olduğunu açıklamasını eleştiriyorlar. ABD’ye olan yaklaşımları ise dindar meslektaşlarınınkine benziyor
Pragmatistler: Yurt dışında eğitim görmüş ve diğer meslektaşlarına kıyasla daha fazla seyahat etmiş olan AKPli pragmatistlerin çoğu İngilizce konuşuyor. Bazıları eski ANAP milletvekili olan pragmatistlerin çoğu Ankara ve İstanbul gibi büyük kozmopolit şehirlerden geliyor. Yabancı yetkililerle yapılan temaslarda yer alan AKP’deki beş başkan yardımcılığı koltuğunun üçü, pragmatistlere ait. Bu kişiler Bülent Gedikli, Reha Denemeç ve Şaban Dişli. Her biri yurt dışında eğitim görmüş bu kişiler İstanbul ve Ankara’yı temsil ediyor. Aynı özellikler, Erdoğan’ın çevirmeni ve dış politika danışmanı Egemen Bağış için de geçerli.
Pragmatik AKPliler dış politikada en çok öne çıkan isimler olsalar da, parti içinde milliyetçi ve dindar kesimin ardında kalıyorlar. 2005 yılının başlarında, istifa eden milletvekillerinin çoğunun ANAP’a geçmesi ılımlı AKPlileri öfkelendirdi. AKP’den ayrılarak ANAP’ın başına gelen Erkan Mumcu, “AKP’de kendisini sadece bir misafir olarak hissettiğini” söyledi.
Erdoğan pragmatistleri kaybetmenin altından kalkamaz. AKP’ye ABD ve Avrupa’da iyi bir diplomasi sergileyen büyük bir çadır görüntüsü kazandırmalarının yanı sıra, pragmatistler İstanbul ve Ankaralı elitlerle bağlantılara sahip. AKP’nin ABD’ye en arkadaşça kesimini oluşturdukları gibi AB üyeliği için gereken liberal politik ve açık piyasa ekonomisi reformlarını savunuyorlar.
Kişisel sadakati olanlar: AKP’liler kişilik ve politik alanda bölünüyor olmalarına rağmen, kişiliklerinde yatan fay hatları ideolojik fay hatlarını kesip geçiyor. Erdoğan’ın AKP’yi bir araya tutmaya yarayan tutkalı, İstanbul belediye başkanıyken ekibinde yer alan ve ardından onu izleyen milletvekilleri. Bunlar arasında Ekonomi Bakanı Kemal Unakıtan, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Devlet Bakanı Nimet Çubukçu, milletvekili İrfan Gündüz ve Erdoğan’ın konuşmalarının metnini yazan Hüseyin Besli var. Bu isimlerin her biri dindar iken, Çubukçu’nun partideki dindar kesimi sürekli desteklediği biliniyor.
Erdoğan, İstanbul’ Bakanları için yapılan istifa çağrılarına rağmen üç bakanını sürekli savundu. Diğer AKP vekilleri Tayyip Bey’e sadakatlerini belirtiyor ve ona yakın kalmak istiyor. Bir kaynak, Erdoğan’ın stratejisinin, emrinde olan kişileri sürekli rekabet içinde tutarak onları ilgisini çekmeye zorladığı, böylece onları kendisine ciddi bir tehdit oluşturamayacak kadar meşgul ettiğini belirtti.
Gül, Erdoğan’a en büyük rakip olarak duruyor. Aralarındaki fark ideolojiden değil, Gül’ün daha fazla güç istemesinden kaynaklanıyor. Fazilet Partisi’nin parlamentodaki grubunu temsil eden Gül, Kayseri milletvekili Salih Kapusuz, AKP eski halkla ilişkiler başkan yardımcısı Murat Mercan (bu yılın başlarında yetersiz kaldığı için Erdoğan tarafından kovuldu) ve bir diğer Kayseri milletvekili Taner Yıldız bulunuyor.
Meclis Başkanı Bülent Arınç, partideki en üst düzey üçüncü lider figürü ve Erdoğan’ın gelecekteki olası rakiplerinden biri. Ancak Gül’ün nüfuzu altında olan Arınç, bağlantılarımıza göre belirgin bir sadık AKP’li’nin desteğinden yoksun.
AKP’nin Kürt milletvekilleri: Çoğunluğu güneydoğudan olmak üzere, AKP’nin yaklaşık 60 milletvekili Kürt kökenli. Partinin en belirgin Kürt kökenli milletvekili, Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat. AKP milletvekilleri dindar eğilim göstererek, Kürt milliyetçiliği üzerindeki ortak bağları öne çıkarıyor. Eski bir Kürt kökenli ve dindar milletvekili, AKP’nin Kürt vekillerinin Kürtleri ilgilendiren konularda son derece pasif kaldığını düşündüğünü belirtti.
Yakın dönemde yaşanan, Şemdinli’de Jandarma’nın karıştığı bombalama olayları ve Erdoğan’ın Diyarbakır’da yaptığı konuşma, Kürt kökenli vekillerle parlamentonun geri kalanı arasındaki tansiyonu yükseltti. Ankaralı bir AKP vekili, kısa bir süre önce yaşanan gerilimin, AKP’nin dindar kesimini etkilediğini ve parti içindeki diğer gruplara göre gücünü azalttığını belirtti.
Yorum: AKP’nin parlamentoda sahip olduğu güç, şu ana kadar Erdoğan’ın farklı görüşe sahip milletvekillerinden oluşan çeşitli grupları bir arada tutabilmesi ve güçlü bir muhalefet oluşamamasından kaynaklanıyor. Ortaya çıkan soru, Erdoğan’ın AKP’yi klasik Türk geleneği içinde demokrasi dışı, kişilik-temelli bir hale getirmeden bütünlük içinde tutup tutamayacağı. AKP’ye muhalefet nihayetinde kendi içinde doğacak. Ancak şu an için Erdoğan kontrole sahip gibi görülüyor ve mutsuz milletvekilleri için politik bir alternatif bulunmuyor.
Hamas ziyaretinin yarattığı memnuniyetsizlik
11 Ağustos 2006 tarihinde Ankara’dan gönderilen Nancy McEldowney imzalı bilgi notunda Başbakan Erdoğan’ın kurmayları ve dışişlerindeki kariyer diplomatları arasındaki bölünmeden bahsediyor. Üst düzey Dışişleri Bakanlığı diplomatları ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın etrafındaki sıkı danışman çemberinin arasında uzun süreden beri yaşanan bölünme, son haftalarda belirgin bir şekilde büyüdü. Erdoğan’ın AKP hükümeti altında yaşanan bu ayrılığının en büyük nedeni, hem Erdoğan’ın hem de Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün, çok sayıda girişimin sorumluluğunu üstlenmek için hevesli olan Başbakanlık danışmanı Ahmet Davutoğlu’yla olan yakın bağı. Son zamanlarda, bu tür sıkıntılar kağıt üzerinde daha faza yer almaya başladı. Bu iç kavga, Türk hükümetinin dış politikada aldığı tüm adımları etkiliyor.
İyi eğitimli Türk diplomatlar, ABD ve Avrupa’ya neyin satılacağı konusunu iyi bilmelerine rağmen, iç politika söz konusu olduğunda aynısı geçerli değil. Erdoğan’ın, aralarında Davutoğlu ve parti genel başkan yardımcılarının da yer aldığı çekirdek danışmanları, seçim bölgelerinde neyin gideceğini çok iyi biliyor. Ancak, dünyanın nasıl işlemesi gerektiğine dair Türkiye ve İslam merkezli görüşleri, Ankara dışında politikanın nasıl uygulanacağı konusunda bir engel oluşturuyor.
Erdoğan’ın danışmanlarının Dışişleri Bakanlığı’ndan kendisini ayrıştırması, yeni şanslar doğurabilir. Aynı zamanda, yanlış anlaşılmalar olması ve yanlış adımlar atılması olasılığını da artırıyor. Örneğin, Şubat 2006’da Hamas’ın Ankara’ya yaptığı ziyarette Dışişleri Bakanlığı karanlıkta kaldı. Hamas’ın ziyaretiyle ilgilenen AKPliler, bunu son derece gelişigüzel ve koordinesiz bir şekilde gerçekleştirdi. Bilgilendirilmeyen Dışişleri Bakanlığı, bizimle ön değerlendirme yapma imkanı bulamadı. ABD’nin özellikle attığı geri adım, AKP’nin gerçekten geri adım atmasına neden oldu. Hamas ziyaretinin neden olduğu memnuniyetsizliğin nereden çıktığı ve nedenini üzerindeki kısıtlı anlayışı ortadan kaldırmak, haftalar, hatta aylar sürdü.
Eğer biz PKK liderleriyle görüşmüş olsak…
Hamas ziyaretinin ardından ABD ve diğer bölgelerde olan AKPliler için muhtemelen en şaşırtıcı olan şey, eğer biz PKK liderleriyle görüşmüş olsak, kendilerini nasıl hissedeceklerinin sorulmasıydı. Erdoğan’ın çemberi için, bu benzersiz bir durum değil: Onlar için, terörizm PKK ile bağlantılı. Erdoğan’ın hayırsever İslamcı arkadaşı El Kadı’nin terör finansmanından yer alabileceğini düşünmek, spesifik İslami grupların terörist olarak görmesi kadar zor. Hamas ve Hizbullah batı politikalarının ters gitmesinin bir sonucu; çaresiz insanların bir cevabı ancak gerçekte terörist değiller. Onlara bu insanlara mantıklı konuşmalarına izin verin, Türkiye’nin nüfuzunu ortaya çıkarın ve Hamas değişecektir. Bu, Türkiye’nin bölgedeki diğer çabalarında, İran ( Dışişleri Bakanı Manuşer Muttaki’nin Türkiye’deki görüşmelerinde, Erdoğan’ın uluslararası konferanslarda Ahmedinejad ile yaptığı temaslarda); Suriye; (Türkler Beşir Esad’ın Lübnan’dan asker çekilmesini sağlamak ve Hariri soruşturmasında payları olduğunu düşünüyor); Gazze Şeridi ve Lübnan’daki mevcut çatışmalarında açıkça görüldü.
Erdoğan çemberiyle Dışişleri Bakanlığı arasındaki kopukluğa dair daha yakın zamanlı bir örnek, Davutoğlu’nun Temmuz’un ilk haftasında Şam’a yaptığı ve Esad’la yaptığı görüşmeyle ilgili. Bu görüşmede göz ardı edilen Dışişleri Bakanlığı çok öfkelendi (Şam elçileri, Davutoğlu Esad’la görüşürken dışarıda bekletildi).
İsrail karşıtı ama şeriat getirmez
İsrail-Lübnan krizinin büyümesiyle, Erdoğan’ın küçük çemberindeki gerilim de arttı. Erdoğan, liderliğini kullanmak yerine, popülist yeniden seçilme havası içinde, kamuoyu desteğine dayandı. Erdoğan, hiçbir zaman İsrail’e karşı olumlu eğilim göstermeyen ve savunuculuğunu yapmak istediği Sünni destekçilerine oynuyor. Bu kitleleri hedef alan erken sonuçlardan biri, 3 Ağustos’ta Kuala Lumpur’da düzenlenen, Erdoğan’ın Ahmedinmejad’la görüştüğü ve İsrail karşıtı sözlerde bulunduğu İslami Konferans Örgütü konsey toplantısı, ve Gül’ün aynı tarihte Washington Post’a verdiği açık yorumdu. Gül’ün açıklamaları Türk hükümetinin öfkesini olumsuz bir şekilde ortaya koydu ve Washington’daki üst düzey Türk diplomatları gafil avladı.
Suç ortağı olsun olmasın (biz olduğuna inanıyoruz), Gül birtakım çabalarıyla adını kirletti. Dışişleri Bakanlığına yeniden ağırlık kazandırıp kazandırmamak konusunda karar vermeli.
Dışişleri Bakanlığı yetkililer özellikle Kıbrıs gibi titiz konularda hem devlet hem de orduyla bir köprü oluşturulmasında önemli rol üstlenebilir. Veya Başbakan’ın çemberiyle çalışmaya devam edebilirler.
2007 yılında Erdoğan’ın ve hükümetteki AKP’nin “gizli bir İslami ajandası olup olmadığına ilişkin” raporda ise rektör ve yargı atamaları, yeşil sermaye iddiaları, THY’nin işe almadan Kuran bilgisi sorması gibi detaylar veriliyor. Raporda Erdoğan’ın Türkiye’ye şeriat getirme olasılığının çok düşük olduğu, İslami bir hedefi olduğuna yönelik bazı emareler bulunduğu sonucuna varılıyor.