Genel

Aktüel’e sansür suçlaması ve Medyakronik

Yazan: [email protected]

Alper Görmüş “Bir zamandır Yeni Aktüel’de yazıyordum. Ama bana ancak altı hafta tahammül edebildiler. Yayın yönetmeni Defne Er’in çıkmasına izin vermediği bu yazıyı ibreti âlem olsun diye aşağıda herkese takdim ediyorum…” Aktüel yönetiminin yayımlamayı reddettiği yazısını Medyakronik‘e teslim ederken Ümit Bayazoğlu’nun kullandığı cümleler bunlar. Medyakronik, “sansür haberi”ni sunarken, Bayazoğlu’nun bu sözlerini aktardıktan sonra şöyle diyordu: […]

Alper Görmüş

“Bir zamandır Yeni Aktüel’de yazıyordum. Ama bana ancak altı hafta tahammül edebildiler. Yayın yönetmeni Defne Er’in çıkmasına izin vermediği bu yazıyı ibreti âlem olsun diye aşağıda herkese takdim ediyorum…”

Aktüel yönetiminin yayımlamayı reddettiği yazısını Medyakronik‘e teslim ederken Ümit Bayazoğlu’nun kullandığı cümleler bunlar. Medyakronik, “sansür haberi”ni sunarken, Bayazoğlu’nun bu sözlerini aktardıktan sonra şöyle diyordu: “Dergi yönetimi, yayınlamayacağı yazının yerine yenisini isteyince, Bayazoğlu bir daha dergiye yazı göndermeyeceğini bildirmiş.”

Aktüel’e sormadan…

“Çuvaldızı kendine…”den başlayalım: Medyakronik‘in hadiseyi sunumundan, olan biteni sadece Bayazoğlu’nun anlatımıyla aktardığı, Aktüelyönetimine kendilerine yönelik “sansür” suçlaması konusunda hiçbir şey sormadığı sonucu çıkıyor. Ben yine de gerek Aktüel gerek Medyakronikyöneticilerine “öyle mi oldu?” diye sordum. Öyle olmuş.

AktüelGenel Yayın Yönetmeni Defne Asal, “Bir yazının bir dergi tarafından kullanılmamasının haber değeri taşıdığını kabul ettiğini, yanlış olanın, suçlanana söz hakkı verilmeden ‘sansür’ suçlaması yapılması olduğunu” söyledi.

Medyakronikyöneticisi Mustafa Dağıstanlı, bu noktadaki hatayı kabul ediyor ve Aktüel’in eleştirisini haklı buluyor.


Yeni Aktüel cephesi

Aktüelyöneticileri “sansür” iddiasını reddediyor. Onların anlatımlarıyla olay şöyle gelişmiş:

“Biz Ümit Bayazoğlu’yla somut bir yazı formatı üzerinde anlaşmıştık. Ondan, örneklerini başka yayın organlarında da gördüğümüz ‘tarihsel olayların güncelle bağlantısını kuran’ yazılar üzerinde anlaşmıştık. Biz zaten önce çerçeveyi belirleyip, ardından buna uygun yazar arayışına girmiştik, Ümit Bayazoğlu bu süreçte aklımıza geldi.

“Bize gönderdiği Anıtkabir yazısının bu formatla hiçbir ilişkisi yoktu. Bu nedenle kendisinden yeni bir yazı yazmasını istedik. Kendisi ‘yazmayacağını’ söyleyince, biz de ‘bu haftalık boş geçsin’ dedik. Biz böyle algıladık. Yayımlamadığımız yazıyı Medyakronik‘te görünce, üstelik de bizimle ilişkisini tamamen kestiğini öğrenince tam bir şok geçirdik.”


Ümit Bayazoğlu cephesi

Ümit Bayazoğlu, başlangıçta “format” konusunu konuştuklarını doğruladı. Fakat “Anıtkabir” yazısının “tarihsel olayların güncelle bağlantısını kuran” bir yazı olduğuna inandığını, dolayısıyla “format” anlaşmasını ihlal etmediğini savundu.

Kanaatimce, yazarlar ve yayın organları arasındaki bu türden anlaşmalar her zaman sorun doğurma potansiyeli taşıyan anlaşmalardır. Fakat madem ortada tarafların karşılıklı olarak doğruladıkları bir “anlaşma” var, bu kanaatin fazla bir önemi yok demektir. Ben burada sadece “anlaşma” çerçevesinde kime ne hak, kime ne görev düştüğüyle ilgili düşüncelerimi söyleyebilirim ancak.

“Anıtkabir” yazısının “format”a uymadığını savunan Aktüelyöneticilerine hak veriyorum. Dolayısıyla yazıyı kullanmama haklarının olduğuna da inanıyorum. Yayımlanırsa, bu yazının “yol” olabileceğini, devamının gelebileceğini ve buna müsaade etmemek gerektiğini düşünmüş olabilirler.

Yazarın, “yeni yazı göndermeyeceğim” ifadesini dergi yöneticilerinin “bir haftalık” diye algılamalarının, olan bitenden daha da fazla etkilenmelerine yol açtığı anlaşılıyor. Fakat burada yazarın da bir kusuru yok. Meramını tam olarak anlatamamış, bütün mesele bu.


Yazı zaten yayımlanmış

Geliyoruz Ümit Bayazoğlu’nun en büyük yanlışına… Ortaya çıktı ki, “Anıtkabir” yazısı, kelimesi kelimesine 23 Mart 2008 tarihli Birgüngazetesinde yayımlanmış zaten.
Bayazoğlu bunu ne Aktüelyönetimine söylemiş, ne de Medyakronikyönetimine… Mustafa Dağıstanlı, Bayazoğlu’nun bunu mutlaka kendilerine bildirmesi gerektiğini söylüyor ki, tamamen haklı.

Medyakronik’in yapması gereken

“Çuvaldız”dan başladık, oradan bitirelim: Medyakronik, yayımlanmayan yazıyı “sansür” sunuşuyla okurlarına duyurmadan önce Aktüelyönetimini de dinleseydi, hiç kuşkusuz bu kadar keskin ve kesin bir tavır almayacaktı.

Belki “bir yazı yayımlanmamışsa, gerekçe ne olursa olsun sansürdür” düşüncesiyle (bence doğru değil), olayı yine “sansür” olarak niteleyecekti… Fakat hiç değilse, yaşananları bütün yönleriyle aktarmış bir yayın organı olarak, hüküm verse de, okurlarına kendi düşüncelerini oluşturma fırsatı tanımış olacaktı.

Yorum yazın