Gündem

‘Bu kitaplar yurtlarını sevmeyen kişiler tarafından yazılıyor’

Yazan: HaberVs

Sendy Leonsleon@medyakronik.com – Musa’nın Mücahitleri, Çocukları, Gül’ü, AKP’si diye bir dizi kitap piyasaya çıktı ve kitaplar en çok satanlar listesinde başı çekiyor. Bu kitapları okudunuz mu? Kitaplarla ilgili ne düşünüyorsunuz?– Okumadım ama öyle sağdan soldan bilgi edindim. Yani çok derinine inmedim. Genel olarak maalesef birine sen Yahudi ya da Yahudi ırkındansın gibi bir şey söylemekle […]

Sendy Leon
sleon@medyakronik.com

– Musa’nın Mücahitleri, Çocukları, Gül’ü, AKP’si diye bir dizi kitap piyasaya çıktı ve kitaplar en çok satanlar listesinde başı çekiyor. Bu kitapları okudunuz mu? Kitaplarla ilgili ne düşünüyorsunuz?
– Okumadım ama öyle sağdan soldan bilgi edindim. Yani çok derinine inmedim. Genel olarak maalesef birine sen Yahudi ya da Yahudi ırkındansın gibi bir şey söylemekle tabiri caizse ona bir hakaret etmiş sayılırsınız. Nedir yani, birisi Yahudi ise kötü bir şey midir? Bu genel olarak olumsuz bir tablo çiziyor ve buna çok üzülüyorum. Öyle ki tarihte, antisemitizm adeta doğuştan gelen bir hastalıktır. Nedenini, biçimini ben araştıramıyorum fakat antisemitizm kelime itibariyle “antisem” yani Sami ırkından olan birisine verilen bir lakap, bir unvandır. Fakat görüyoruz ki bu ırktan gelenler de gelmeyenler de antisemitist oluyor. Buna ancak anti Yahudilik diyebiliriz.

– Bu neden kaynaklanıyor?
– Tarih boyunca Yahudiler bir misyon olarak, misyoner demek istemiyorum, tek tanrı mevhumuna sahiptiler. Putperestlik devri de dahil olmak üzere yaşadıkları her ülkede bu sebeple “bizden değil” şeklinde görüldüler. Putperestlerin fikirlerini benimsemedikleri için kendilerine otomatik olarak düşman gözüyle bakıldı. Bunun arkasında “Benim gibi değildir” mantığı var. Bu yüzden ta o devirlerden Yahudiliğe karşı bir önyargı oluştu. İsa’nın doğumuyla hatta Hıristiyanlığın doğuşuyla diyelim, anti Yahudilik doğdu.

– Nasıl oldu bu?
– Hıristiyanlar İsa’nın ölümünden Yahudileri mesul tuttular. Üstelik bunu Romalılar yapmışken… İsa Romalılar tarafından mahkeme edilip çarmıha gerildi. Zamanla Romalılar putperestliği bıraktılar. Düşünmeye başladılar ve bunun sonunda Allah mevhumuna yanaşmak istediler. İşte o zaman İsa onlara bir kaynak oldu. Şimdi İsa’nın önünde “My God” diyorlar. Yani zaman içinde “Bu inancın başlangıcını temsil eden İsa’yı Yahudiler öldürdü” gibi bir mantıkla hareket edip kendi mesuliyetlerini Yahudilere yıktılar. Düşün şimdi bir çocuk dua ediyor… “Tanrım neden öldürüldü İsa?” diyor, düşünüyor. Sonra babası “Oğlum İsa’nın ölümünden Yahudiler mesuldür…” diyor. Şimdi bu çocuk babasından böyle heyecanla dua ettiği bir yerde, yani İsa’yı temsil eden bir yerde, onun ölümünden Yahudilerinin mesul olduğunu öğrenirse Yahudilere karşı ne hisseder? Yalnız nefret ve kin hisseder… Anti Yahudiliğin bir nedeni de budur. Onların inandıkları kişiyi “Yahudiler öldürmüştür” kanısının yaygınlığıdır. Çocuğun şuurunda da küçük yaştan itibaren bu kalır ve bu kâfidir. Her yerde Yahudileri kendi dinlerinin peygamberini öldüren kişi olarak görüyorlar. Bundan daha büyük bir nefret potansiyeli yok. Zaten bunlar asırlar boyu devam etti ama Yahudilik kendi inancından hiç taviz vermedi. Bütün bu önyargıya ve nefrete karşılık var olmaya devam etti.

– Şu an olup bitenlerin tek nedeni bu mu?

– Çağımızda bir Arap-İsrail kavgası var. Maalesef bunu İslam-Yahudilik kavgası olarak sergiliyorlar. Yani iki kültürün çatışması olarak… Hatalı, yanlış ve yalan dolan olan bu durum iki tarafa da zarar veriyor. Şimdi birine deseler İngiltere-Fransa savaşıyor, “bana ne” derim, ama “Yahudilerle şunlar savaşıyor” dediklerinde otomatikman bütün Yahudilere geliyor laf. Aynı şekilde “Müslümanlar Yahudilerle savaşıyor” dendi mi otomatik olarak iki cephe yaratılmış oluyor. İki tarafta da zamanla çok büyük yaralar açılıyor. Ama burada Arap-İsrail kavgası var desek, o zaman Arap ve İsrail’in yani iki devletin arasında kalacak mevzu.

– Müslüman bir ülke olarak Türkiye’deki önyargıları buna mı bağlıyorsunuz?
– İsrail devletinin kuruluşundan önce Yahudilere karşı İslam âlemi daima ağabeylik yapmıştır, tarihimiz bunu görmüştür. Her yerde onları korumuşlardır. Ama ne zamanki Yahudi devleti kurulmuştur işte o zaman yavaş yavaş aradaki güzel sevgi bağı kopmaya başlamıştır. Şimdi bunu söylersek tarihe karsı çok büyük bir sorumluluğu yerine getirmemiş oluyoruz. Yanı sıra kin, nefret, kavga, yani sevgiden uzak bir dille iki cephe yaratıyoruz. Onun içindir ki Yahudiler tarih boyunca herhangi bir şekilde baskı yoluyla başkalarına kendi fikirlerini, dinlerini benimsetmek istemediler. Bilakis kendi dünyalarına çekildiler ve başkalarıyla bu konuda bir kavgaya girmediler. Yahudiler tarih boyunca çekişme, ispat etmeye çalışma gibi çabalara girmedikleri ve uzak kalmak istedikleri halde konuya dahil edildiler.
Yahudilik dünyaya ne verdi? On emri verdi. Haftada bir gün istirahatı verdi. O dönem kölelerin dahi o günde istirahat etmesi gerektiğini söyledi. İşte insan hakları o zaman ilan edilmiştir. “O benim kölem o çalışsın” diye bir mantık olamayacağını, onun da insan, Allah’ın bir eseri olduğunu anlattı. Köle de sen de aynı konuda aynı haklara sahipsin dedi… Köle de sen de öldüremezsin, zina yapmazsın dedi… Bütün bunlar 3300 küsur sene önce söylenmiştir ve insanlığa ışık vermiştir. Tanrı mevhumu Yahudiliğin on emriyle benimsenmiştir. “Şabat” günü neyin kanıtıdır? Tanrı dünyayı yarattı ve insanlara bir gün istirahat verdi. Bizlerin o “sabat” gününde içten olarak daha fazla kendisine yakın hissetmemizi sağladı.
Bütün bunlara rağmen Yahudi tarihte kötü bilindi. Bugün geçmişte olduğu gibi pek çok Yahudi profesör bize güzel eserler ve fikirler üretmeye devam ediyorlar ama sırf Yahudi oldukları için kabul edilmiyorlar. Bu Tevrat’ta anlatılan Hz. İbrahim’in başından geçen olayın aynısı aslında. O devirde Hz. İbrahim su temini için kuyular kazıyor. Buna rağmen sırf Hz. İbrahim bunu yaptı diye kuyuyu kapatıyorlar ve taşlıyorlar insanları. Su bereket getirir ama getiremiyor işte önyargılar yüzünden. Kin getiriyor. Bütün bunlar tarihte bize Yahudilerin kendi fikirlerini değiştirmedikleri için hep yaralandıklarını gösteriyor. Daha önce de söylediğim gibi bu bir hastalıktır. Adeta doğumla başlayan, bu nefretle beslenen çocuklar yetiştiriliyor.

– O zaman dinler arasındaki bir çatışmanın mı ürünü bunlar?
– Eskiden dinler bir çatışma sebebi oluyordu şimdi kavga etmek için o kadar çok neden var ki. Dinler ve inananlar artık görevleri olan sulhu, sevgiyi ve barışı getirmek mecburiyetindedir. Kanaatime göre bütün dinlerin kendine göre ideolojileri vardır ama sevgi ve barışı amaçlamak dinlerin müşterek noktalarıdır. Bu müşterek noktalarda birleşerek bir güç oluşturmak gerekiyor. Mesela şimdi terörizm var. Terörün dini var mı? Herhangi bir yerde terör olayı olduğunda bütün dinlerin aynı ses tonuyla bunu lanetlemesi lazım. Tanrı insanın yaratılısını öyle güzel şekilde yaptı ki… Tek bir kadın ve tek bir erkek… Neden bir kaç tane Adem ve bir kaç tane Havva yaratmadı peki? Bununla bir mesaj iletmek istedi dünyaya: Sen ben yok, bir tek anne bir tek baba var. Herkes onun kaynağından esinlendi, zamanla herkes kendine göre bir yol çizdi. Ama hepimiz aynı kaynaktan çıktık, bunu unutmamak lazım. Bunu göz önünde alır ve şimdiye kadar olup bitene bakarsak din kisvesi altında yürüyen mücadele hep ekonomiktir. Haçlı seferleri bile din adına yapılmamıştır, mevzu ekonomiktir.

– Avrupa’da böyle kitaplar var ve orada toplatılıyorlar. Burada ise toplatılmıyorlar. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
– Demokrasi var diyoruz bu yüzden toplatamayız. Gerçi demokrasi pek çok noktada bir kılıf olmaktan ileri gidemiyor. Bu tür kitapların kin ve nefret hatta yalan içerenleri beni iki nedenle endişelendiriyor. Birincisi, bu yayınlar okuyanların bir kısmının çok hoşuna gidiyor çünkü haklı çıkmış hissediyor. Kötü rejimlerin en iyisi demokrasidir. Fakat demokrasiyle başkalarına hakaret edersen bu demokrasi midir? Değildir. Bu başkasının hakkına tecavüz etmektir. Avrupa’da kanunlara göre fiili bir tecavüz olmadığı müddetçe suç oluşmaz. Ben istediğimi söyledim ama seni dövmedim diyor adam. Bu kötü bir şey çünkü cahil bir insan bu tür yayınları eline alırsa fiile de döker. Kötü bir düşünceyi en üst tabaka düşünürse, ikinci kademe bunu konuşmaya başlar üçüncü kademe de fiiliyata döker. Herhangi bir yerde birisi kötü bir şey ya da yalan söylerse zamanla bu kin ve nefrete dönüşür. Çok güzel bir söz vardır: Ne ekersen onu biçersin. Kin ekersen biçeceğin şey nefret ve olumsuzluktur. Çok güzel bir fıkra vardır. Yahudi bir adam yolda yürürken başka bir adam gelmiş ona bir tokat atmış. Yahudi adam sormuş, neden bana vurdun şimdi ben sana ne yaptım diye. Öbürü demiş ki sen Yahudisin, İsa’yı öldürdün. Bu binlerce sene önceki bir anlatı, şimdi niye bana vuruyorsun der. Öbürü cevap verir, bilemem ben yeni öğrendim. Buradan ne anlıyoruz? Bütün bu olaylar yani dayanaksız konuşmak cahil bir toplumun elinde bir koz olur. Ama entelektüel bir kişinin eline gelince hemen inanmaz, Allah bana bu beyni verdi, önce bir beynin süzgecinden geçirelim der. Fakat öteki daha bir heyecanla hareket ettiği için fiile dökülür. Onun için bu kitaplar benim kanaatime göre yurtlarını sevmeyen kişiler tarafından yazılıyor. Nefret ekiyorlar, zamanla bu nefret fiiliyata dökülür. O zaman hatalarını anlarlar ama çok geç olur. Bana göre bunların geçim kaynağı budur. Bu insanların kalemi ancak bu tür işler içindir, başka bir şeye yetmez. Kalemi yetersiz kişiler yazı yazmaya kalkınca ötekilerden farklı olmak ve müşteri toplamak için bu tür şeyler yazarlar.

– Peki, bu konularla ilgili basından size kimse gelmedi mi?
– Yok, daha önce böyle bir durum olmadı çünkü ben söyleyeceklerimi daima alenen söylemişimdir. Ben hatırlarım, askerdeyken Kayseri’deyken bir arkadaşın elinde Yahudilere aykırı bir kitap vardı. Bak dedim bu kitaptakiler yalandır, olayın aslı şöyledir. Arkadaş tatmin oldu veya olmadı ama en nihayet bir soru işareti geldi aklına. Peki dedi neden siz bu kitaplara karşı herhangi bir kitap, bir şey yazmazsınız. Ben burada buna karşı bir kitap çıkarırsam, bir şekilde o kitabın benim kitabımdan dolayı reklamını yapmış olurum dedim. Şimdi bu kitabın reklamını yaparsam 100 kişi okuyorsa daha fazla kişi okuyacak ve sonunda kime inanacak, bana mı ona mı? Tabii ki kendi tarafında olana… Bu şekilde ben ateş edeceğim ve mermi bana dönecek. O zaman ne anladım ben bu ateşten? Ben bunu fiilen gördüm, tarih bana bunu öğretti. Çünkü Yahudiler bütün rejimleri gördüler. Yahudilerin bir ihtisası vardır. Bu ihtisas onlara kendilerini korumak için çareler aramayı öğretti. Bir benzeti vardır: Tanrı herkese korunmak için silahlar verdi. Örneğin Polonya’da köy basılacağı haber alınır ona göre önlem alınır. Yahudi’nin ise silahı yoktur, ancak yaşadığı devletin himayesi altında korunurlar. Korunurlarsa o yerin en büyük idaresine hediyeler verirler. Bu hediyeler karşılığında birkaç polis yollanır Yahudileri korusun diye. Yahudiler anladılar ki kendilerini korumak için maddiyata ihtiyaçları var. Bir Yahudinin ancak varlığı varsa korunmak için bir silahı var demektir. Yahudilere de bu yüzden maddiyatçı ya da materyalist denir. Oysa Yahudi tarihte kendini ancak bu yolla koruyabilmiştir. Kendi kaynağında maddiyatçılık yoktur. Evet, bir maddiyatçılık vardır o da maddeden kendi hayatını korumak ve ruhsal yapısını maddeden özelleştirmek içindir. Bu parayla yardım elini uzatmak gibi bir şey değil. Mesela düğünlerimizde bir dua okunur, “Tanrı Türkiye Cumhuriyeti’ni korusun ve reisicumhur Abdullah Gül’ü korusun” denir. Nedir bu duanın mantığı? Onlar güçlü olduğu müddetçe biz de korunmuş oluyoruz. Bugün Türkiye’de antisemitizm varsa bu alt tabakadadır. Devlet tabakasında kati suretle böyle bir şey yoktur. Devlet kademesiyle gayet iyi temastayız, gayet iyi konuşmalarımız var. Ama adalette böyle bir şey yoktur. Bazen görüyorum ki bu hastalık devlete değil de akademisyenlere sıçrıyor. Ama dediğim gibi bu bir hastalık.

– Okurlardan hiç yorum geliyor mu?
– Bazen basında görüyoruz, yazarlar nefret ve kin dolu tepkilerini gösteriyorlar. Onlarla konuşmalar yapıyoruz. Biz vazifemizi her zaman yapacağız. Herhangi bir olay olduğu zaman din adamları olarak tepkimizi göstermeliyiz ki ilerdeki asırlara daha temiz bir dünya bırakalım. Ayrıca benim diğer dinlerin mensuplarıyla da gayet iyi ilişkilerim vardır. Telefon ediyorum, diyorum böyle bir şey var. Onlar da tepkilerini gösteriyorlar. Bazen tepkilerini gösterenlerini kara listeye alıyorlar, Yahudilere sattınız kendinizi diye. Çünkü bazı insanlar güzellik ve huzur tesis edildiğinde yazacak bir şey bulamamaktan korkuyorlar. Benim teşhislerim doğru veya yanlış böyledir.

Yorum yazın