Genel

Cumhuriyet ve kadın

Yazan: Meltem Ürüt

Cumhuriyet’in kadın politikasından konu açılınca Türkiye’nin kadınlara seçme ve seçilme hakkını birçok Avrupa ülkesinden önce verildiği tekrar edilir, durur. Ancak, ülke nüfusunun yarısını oluşturan kadınların temsili bugün hala yüzde 10 oranının altında. 85 yılda kadın konusunda alınan yol bu kadar mıydı? Cumhuriyet kadın projesinde neleri gerçekleştirmeyi amaçlıyordu? İlk yıllarından bugüne Cumhuriyet’in kadın politikalarını Pınar Selek […]

Cumhuriyet’in kadın politikasından konu açılınca Türkiye’nin kadınlara seçme ve seçilme hakkını birçok Avrupa ülkesinden önce verildiği tekrar edilir, durur. Ancak, ülke nüfusunun yarısını oluşturan kadınların temsili bugün hala yüzde 10 oranının altında. 85 yılda kadın konusunda alınan yol bu kadar mıydı? Cumhuriyet kadın projesinde neleri gerçekleştirmeyi amaçlıyordu? İlk yıllarından bugüne Cumhuriyet’in kadın politikalarını Pınar Selek ve Nihal Bengisu Karaca’yla konuştuk.

Kadın, erkekten rol çalıp dışa açılsa da, anlayışta radikal bir dönüşüm olmadı”
Pınar Selek

Cumhuriyet, kendini “kadın projesi” üzeriden tanımladı. Bu proje, aynı zamanda yeni bir yaşam tarzını, yeni sosyal, ekonomik, siyasal örgütlenmeyi de ifade ediyordu. Yukardan aşağı inşa edilen kapitalizm, kendi kurallarını ve yaşama biçimini eski gelenekler üzerine kurdu. Bu alt üst oluş sürecinde, klasik ataerkilliğin maddi temelleri, uluslaşmanın, yeni piyasa güçlerinin, kırsal ve kentsel alanda kapitalistleşmenin etkisi altında sarsıldı. Toplumsal cinsiyetlere yüklenen anlamlar, yeni ihtiyaçlara göre yeniden kalıplara sokuldu. Söz konusu gelişme, geçmişten beri süren toplumsal cinsiyet inşa mekanizmalarına yenilerini ekledi.

“Kadınlar, ev içi görevlerini ihmal etmeden, kamusal alanda etkin olmaya çağrıldılar”

Yeni sistemdeki rolleri net olarak ortaya konulan kadınlar, ev içi görevlerini ihmal etmeden, kamusal alanda etkin olmaya çağrıldılar. Kısa bir süre içinde görünürlükleri artan kadınlar, ev geçindirme sorumluluğunu paylaştılar, yalnız yaşamaya, hatta çocuklarını tek başına büyütmeye başladılar. Bu durum kız çocuklarının ev içindeki konumlarını da görece değiştirdi. Dersleri daha iyi olan, saygın meslekler elde eden, babalarıyla özel ilişki kurup güvenirlik kepini giyen kız kardeşlerin sayısını arttırdı.

“Bu değişim, kadınların özgürleştiği anlamına gelmiyor”

Ama bu değişim, kadınların özgürleştiği anlamına gelmiyordu. Sadece yeni bağlama göre yeniden yapılanan ataerkil sistem içinde kadınlar ve erkekler için çeşitli konumlar söz konusuydu. Üstelik bu süreç, bir mühendislik müdahalesiyle, yukardan aşağı inşa edildiği için eski alışkanlıklar, refleksleşmiş değerler ve yeni kabuller, yaşamın dayattığı durumlar birbirine eklemlenerek, çoğu zaman iç içe geçerek şekilleniyordu.
Yıllar geçtikçe, Türkiye’de nüfus açısından gözlemlenen önemli bir gelişme, ailenin daralması ve içyapıda “annelerin” ve “babaların” konumunda önemli değişiklikler gerçekleşmesidir. Bununla birlikte, aile dışı yaşam yaygınlaşmış, evlilik dışı ilişkiler bazı bölgelerde meşruiyet kazanmış, eşcinseller görünür olmaya başlamıştır. Kadın etkinleşmiş, erkekten “rol” çalarak dışarıya açılmış ama konumlarda, anlayışta ve kurumun temel yapısında yine de radikal bir dönüşüm olmamıştır. Modern ile geleneksel arasında kalmış, içi başka dışı başka erkek ve kadınlar, bu coğrafyada klasik olarak kabul edilmiş toplumsal cinsiyet klişelerinden kopmadan ilişkilenmektedirler. Bugünkü alışkanlıklar içinde kendi mevcudiyetini sürdüren bir geçmişten beslenen kadın ve erkekler, sürekli bir ikirciklilik yaşamaktadırlar.

“Türkiye’de egemen tüm politikalar, kadın üzerinden kuruluyor”

Kadın yine, çeşitli siyasal projelerin simgesi yapılıyor. Sadece cumhuriyetçi politikaların değil, Türkiye’de egemen olan tüm politikalar, kadın üzerinden kuruluyor. Dünyada yeni liberalizmle iç içe gelişen yeni muhafazakârlığın hükümet eliyle örgütlendiğini görüyorum. Bugün ABD’de “Kürtaj hakkı” tartışılıyor ve bazı eyaletlerde yasaklanması gündeme geliyor. Günümüz hükümetinin kadın politikasında Başbakan’ın “üç çocuk…” talimatı da hiç farklı değil…

“Cumhuriyet’in kadın projeleri ‘modern batı’ stereotiplerine saplanıp kaldı”
Nihal Bengisu Karaca

Cumhuriyet ve kadın konusu ele alınırken genellikle Cumhuriyet’ten önce kadının esamisinin bile okunmadığı yolunda yanlış bir propaganda yapılıyor. Zira Cumhuriyet’ten önce de kadının eğitimi, bir yazar ya da entelektüel kadın olarak tezahür etmediği anlamına gelmiyor. Fakat bu temayülün daha ziyade aristokrat kesimle sınırlı olduğunu görüyoruz.

Cumhuriyet’in farkı da bu; Cumhuriyet kadın haklarını ve kadının kamusal alandaki varlığını bir sınıfa özgü olmaktan çıkarmaya yönelik düzenlemeler getirdi. Bu da elbette hiç az bir şey değil, hele hele küçümsenecek bir şey hiç değil. Gönül isterdi ki Cumhuriyet’in kadın ile ilgili projeleri ‘modern batı’ stereotiplerine saplanıp kalmasın ve lokal değerlerle zenginleştirilebilsin ve daha çok insana ulaşsın. Fakat öyle olmuyor.

“Cumhuriyet’i savunmak ‘batılılaşma projesi’ haline gelmeseydi kadınları dört kuşaktır okuyan taşralı aileler olabilirdi”

Bugün Cumhuriyet’in kadınlarla ilgili kazanımlarının toplum tarafından soğurulmasının, kabul görmesinin önündeki en temel engel, ne yazık ki Cumhuriyet’i savunmaya geçenlerin elitist tavırları ve refleksleridir. Cumhuriyet’i savunmak Atatürk’ten daha sonraki dönemlerde iyiden iyiye bir ‘batılılaşma projesi’ haline gelmeseydi kadınları dört kuşaktır okuyan taşralı aileler olabilirdi Anadolu’da. Ama olmadı. Hatta bırakın kız çocuklarını, erkek çocuklar bile bir dönem okula gönderilmemiştir Anadolu’da.

Fedakârlıklarına ve coşkularına şapka çıkarabileceğimiz ilk Cumhuriyet idealistlerinin, öğretmenlerinin aydınlanmadan anladığı katı ve şekilci akılcılık, en az kilise kadar sert dogmaları olan bir pozitivizm olduğu için olmuştur bu. Halk okullarda dinsizlik öğretiliyor diye tavır koymuş, geleneğin en katı, en sert yorumlarına sarılmıştır, kendince korunmak için. Eh, onlara durun, mutedil olun diyecek dini önderler de ‘kalmadığı’ için, yozlaşmış tekkeler terbiye edilmek yerine kapatılmış oldukları için, yobazlık için de gerekli her türden zemin istemeden de olsa temin edilmiştir.

Kısaca: Bir kadın olarak, Cumhuriyet’i seviyorum; ama onun beni sevdiğinden hiç emin olamayacağım. Dindar ve mütedeyyin insanlardaki Cumhuriyet kayıtsızlığını haşin bir üslupla yargılayanların bilmesi gerekir: Kimse karşılıksız bir aşkın peşinde bir ömür koşacak kadar onursuz değildir.

Yorum yazın