Genel

Cumhuriyet ve Kürtler

Yazan: Meltem Ürüt -

Cumhuriyet’in ilk yıllarından günümüze kadar gelen bir sorun var: Kürt sorunu. Kimi zaman isyanlarla, kimi zaman terörle, kimi zaman kışkırtmayla, kimi zaman ise demokratik hak talepleriyle beraber anılan bu sorun, 85 yıllık Cumhuriyet tarihinin hemen her döneminde gündemdeki yerini korumuş. Acaba, 85 yıldır çözülemeyen Kürt sorunu çözülebilir mi? Bu sorun nereden çıktı? Cumhuriyet rejiminin her […]

Cumhuriyet’in ilk yıllarından günümüze kadar gelen bir sorun var: Kürt sorunu. Kimi zaman isyanlarla, kimi zaman terörle, kimi zaman kışkırtmayla, kimi zaman ise demokratik hak talepleriyle beraber anılan bu sorun, 85 yıllık Cumhuriyet tarihinin hemen her döneminde gündemdeki yerini korumuş. Acaba, 85 yıldır çözülemeyen Kürt sorunu çözülebilir mi? Bu sorun nereden çıktı? Cumhuriyet rejiminin her vatandaşı Türk sayması doğru muydu? Araştırmacı, yazar İsmail Beşikçi ve yazar Ümit Fırat görüşlerini belirtti.

Cumhuriyet, Kürtlere olumlu bir şey kazandırmadı”
İsmail Beşikçi

Yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde, Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde Kürtçe dergiler, gazeteler yayımlanıyordu. Bunlar legal yayınlardı. Bu gazeteler ve dergiler çevresinde örgütlenmeler de vardı. Kürt çocukları için, İstanbul’da, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı mahallerde okullar da açılmıştı. Kürtçe eğitim yapan okullar, bunlar resmi okullar değildi ama belirli bir ihtiyacı da karşılıyordu. Gençler, kadınlar, Kürt yayıncılar örgütlenmeye çalışıyordu. Dergiler, gazeteler, Bitlis, Muş, Diyarbakır, Süleymaniye, Hewler, Van, Hakkâri gibi Kürt şehirlerine de gönderiliyordu. Dinamik bir toplumsal hayat, dinamik bir basın hayatı vardı.

Cumhuriyetle birlikte neler oldu? Cumhuriyetle birlikte, Kemalist devlet ve hükümet, Kütlerin milli varlığını, halk olarak varlığını, Kürtçenin dil olarak varlığını inkâr etmeye, reddetmeye başladı. Kürt dilinin konuşulması, yazılması yasaklandı. Kütçe köy ve mıntıka isimleri Türkçeleştirildi, Kürtçelerinin söylenmesi yasaklandı. Kürtlerin Türklüğe asimilasyonunu gerçekleştirmek için her türlü önlem alındı ve uygulamaya konuldu. Kürtlerin, Orta Asya’dan gelen bir Türk boyu olduğu iddia edildi. ‘Kürtçe denen dil’in bağımsız bir olmadığı, Türk dilinin ilkel bir ağzı olduğu söylendi. Üniversitede profesörler, basında gazeteciler, yazarlar, devletin ve hükümetin bu görüşlerini, bu düşüncelerini ispatlama gayreti içine girdiler.

“Kürtlük iddiasında bulunanlar fiziki imhaya tabi tutuluyorlardı”

Yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde, Kürtçe dergiler, gazeteler yayımlandığını bilen, gören, duyan, öğrenen Türk yazarları, Türk gazetecileri, profesörleri vs. artık, Kürtçe diye bir dilin olmadığını, Kürtlerin aslının Türk olduğunu, ‘Kürtçe denen dil’in, Türkçenin ilkel bir ağzı olduğunu söylüyorlardı. Fiili olarak da Kürtçeye yasaklar getiriliyordu. Bu yeni görüşleri kabul etmeyenler, Kürtlük iddiasında bulunanlar fiziki imhaya tabi tutuluyorlardı.

“Kürt-Türk ilişkilerinin temelinde ret ve inkâr süreci var”

Cumhuriyetle birlikte oluşan Kürt-Türk ilişkilerinin temelinde bu ret ve inkâr süreci vardı. Cumhuriyetle birlikte Türk yazınının, Türk aydınının oluşumunun temelinde yine bu ret ve inkâr süreci vardır. Bu ret ve inkâr sürecine paralel olarak, devlet kütüphanelerindeki Kürtçe gazete ve dergi koleksiyonları da imha edildi. Kataloglarda tahrifat yapılarak bunların kaydı silindi. Kürtçeye ait hiçbir iz bırakılmaması amaçlanıyordu. Evlerdeki, işyerlerindeki güvenlik aramaları sırasında bu tür yayınlara hemen el konup imha ediliyordu.

Cumhuriyet, Kürtlere olumlu bir şey, olumlu bir değer kazandırmadı. Devlet, inkâra ve redde dayanan görüşlerini, aşiret reislerine, şeyhlere, toprak ağalarına daha kolay bir şekilde kabul ettirdi. Şeyh Said, Ağrı ve Dersim ayaklanmalarından, idamlardan ve sürgünlerden sonra bu süreç daha kolay, daha pürüzsüz işlemeye başladı. Şeyhler, ağalar, aşiret reisleri, devletin bu görüşlerini kabulle birlikte, pek çok maddi ve manevi olanaklarla donatıldılar. Bu kesimler devletten aldıkları yoğun güçle Kürt emekçi halkı üzerinde daha ağır bir baskı geliştirmeye başladılar.

Cumhuriyet sonrasında Kürtler ve siyaset
Ümit Fırat

Her ne kadar son yıllarda bazı Kürt şahsiyetleri Cumhuriyet’in kuruluşunda Kürtlerin de “asli unsur” olarak yer aldığını ısrarla ileri sürdüyse de ben bu görüşe katılmıyorum. Tabii ki bu Cumhuriyet; 1919 yılında Mustafa Kemal önderliğinde gerçekleşen kongrelerin ve dağıtılan Meclisi Mebusan’ın 1920 yılında Ankara’da toplanarak ikinci bir merkezi idare oluşturulması ile başlatılan milli mücadele sürecinin bir sonucudur. Ve bu bakımdan milli mücadele ile aralarında mutlak bir irtibat vardır. Ancak Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri’yle milli mücadele sürecinde iradelerine başvurulmuş ve aktif olarak yer almış bulunan Kürtlerin, Cumhuriyet’in ilanına karar verilirken fazlaca dikkate alındıklarını sanmıyorum.

Bu bakımdan, Kürtlerin Cumhuriyet öncesinde kendi tarihi süreçleri sonucu, ortaya çıkmış bulunan sosyal yapılarına uygun olarak temsil edildikleri geleneksel kurumları Cumhuriyet ilkelerine aykırı görülerek tasfiye edilmeye çalışıldı. Ve bunun için zaman zaman da silah ve zor kullanıldı.

Kürtlerin temsiliyetinin önünde sorunlar var

Osmanlı döneminde elbette ki Kürtleri modern anlamda temsil eden bir takım kurumlar henüz oluşmamıştı. Ama bu tür yapılar Türkiye’nin batısında da zaten oluşmamıştı. Ne var ki, cumhuriyet döneminde de Kürtleri temsil etme hakkı, Çankaya’da tespit edilen ve daha çok Cumhuriyet Halk Fırkası yönetiminde etkin olan ve Kürtlerin hiçbir zaman görmediği-tanımadığı bazı şahsiyetlere verilmiştir.

Bütün bir Cumhuriyet yönetimi boyunca da, Kürtlere gerek sivil alanda gerekse de siyasi alanda kendilerini modern anlamda temsil edecek kurumlarının geliştirilmemesi konusunda büyük baskılar ve yasaklar uygulanmıştır.
Halkın kendini yönetmesi anlamında ifade edilen bir cumhuriyetin en başarılı olduğu konu ise; yönetici elitin sahibi olduğu Cumhuriyeti, ideolojik ve siyasi olarak halka karşı korumak olmuştur.

Yorum yazın