Polis teşkilatının 167’nci kuruluş yıldönümü Polis Haftası etkinlikleriyle kutlanıyor. Açılan polis sergileri, sağda solda gördüğümüz reklam panolarında bize gülümseyen polisler halkla polisin ne kadar kaynaştığını, polisin halka ne kadar yardımcı olduğunu anlatıyor. Halkın en azından bir bölümüyle polisin kaynaştığına, polisin de halkın bir bölümüne epey yardımcı olduğuna elbette hiç kuşku yok.
Ama bir de halkın polisle pek kaynaşamayan bir kesimi var ki, o kesimle polis de zaten eskiden beri pek kaynaşamıyor. Çeşitli dönemlerde hükümetlerin uygulamaların protesto edenler, toplantı ve gösteri yürüyüşleriyle sesini duyurmaya çalışanlar genellikle karşılarında hep polisi buldular. Polisin bu tür eylemleri engellemek için kullandığı yöntemler de çok uzun yıllar boyunca hep eleştiri konusu oldu. Son dönemde yeniden artış gösteren yürüyüşler ve gösteriler ülkenin dört bir yanında yine polisin güç kullanımıyla bastırıldı. Kısa süre önce Ankara’da gerçekleşen memur eylemleri, Nevruz kutlamaları , çeşitli öğrenci eylemleri, Hopa olayları ve benzerleri hep polisin aşırı şiddet kullanımıyla gündeme geldi.
Yaşanan her toplumsal olay ve görüntülenen polis şiddetinin ardından açılan tartışmada uzmanlar görüşlerini bildiriyor, gazetelerde onlarca köşe yazısı yer alıyor. Fakat bu tartışmaların hiç birinde şiddetin bizzat “öznesi” durumunda olan polisler konuşmuyor. Peki polisler meslekleriyle birlikte anılan “şiddet”veya moda deyimiyle “orantısız güç” kavramını nasıl değerlendiriyor? Şiddete ne zaman başvuruyor? Neler yaşıyor? HaberVs, bu kez de mikrofonunu Çevik Kuvvet biriminde görev yapan veya daha önce görev yapmış polis memurlarına tuttu. Tabii isimleri bizde gizli kalmak kaydıyla…
“Bazen saldırsınlar da işimiz çabuk bitsin diye düşünüyoruz”
Bayrampaşa’da Çevik Kuvvet binasına gittikten bir saat kadar sonra doluşuyoruz otobüslere, gidiyoruz bildirilen yere . Sıraya geçiliyor ve saatlerce öyle bekliyoruz. Amir gidip oturuyor bir yere, çay içiyor. Saatler işliyor. Eylem yapan grup öyle dolanıyor, bağrıyor çağırıyor. Bize müdahale emri gelmediğinden bekliyoruz öylece. Dört beş saat sonra bir sandvic dağıtıyorlar. Köpeğin önüne kemik atar gibi. Hadi aslanlarım halledin şu işi diye.Topluluğa bakıyoruz dertleri ne anlamıyoruz ya da anlıyoruz da sekiz saat ayakta onlar yüzünden dikiliyoruz, merak etmiyoruz, canları cehenneme diyoruz. Tuhaf gelecek ama bazen bize taş atsınlar, saldırsınlar, küfretsinler istiyoruz, bir an önce müdahale edelim bitsin gidelim diye saldırmalarını istiyoruz. Burada suç devlette aranmalı.
N. S.
“Eylem yaptıkları konunun suçlusu bizmişiz gibi saldırıyorlar”
Saatlerce bir yerde bekliyoruz. Sanki eylem yaptıkları konunun suçlusu bizlermişiz gibi bir de bizim üzerimize saldırıyorlar. Geçen bir kız yakama yapıştı, bir eylemde. Dur kızım, git başımdan sakin ol diyorum, durmuyor, vuruyor sürekli. İtiyorum geri geliyor ciyak ciyak. En son bir tane tekme attım bende. Sizlere göre şiddet kullanmış sayılırım fakat soruyorum el insaf kadını bıraksak boğazlayacak, dur durak bilmiyor. Ne yapayım yani.
A. A.
“Çiğ olsaydık nezaretlere adam sığmazdı”
Şiddet öyle durup dururken olan birşey değil, bak mesela. Bir gece ekiplerle geziyoruz. Anons geldi. Bu arada bizim amir o ay ne isterse o suçu bulmalıyız kimi hırsız yakalamaya, kimi uyuşturucu bulmaya önem veriyor. Kota koyuyor şaka gibi ama gerçek bu ay şu sayıda, günde şu kadar ruhsatsız silah yakalayacaksınız gibi. (ruhsatsız silah yakalanınca bir kaç bin lira gelir elde ediliyor ) O günlerde uyuşturucu, hap yakalamamız lazım. İhbar geldi yıkık dökük bir binaya girdik. 3 kişi var ikisi titriyor üstlerinde üniformalar. Üçüncüsü belli satıcı, tipinden de konuşmalarından da anlaşılıyor. Çocuklar aman abi diyor götürmeyin bizi ailelerimize nasıl anlatırız, okuldan atarlar bizi. Satıcıyı ibret olsun diye çocukların önünde dövdük, taktık kelepçeyi. Gençlerin hayatını karartan adama ne yapacaksın. Hapları aldık. Çocuklarla konuştuk. Gönlümüz el vermedi hayatlarını bitirmeye, sicillerine işlesin istemedik birşey, serbest bıraktık. Şiddet rastgele yapılmıyor. Mesela o gün hepsini alıp merkeze gitseydik hapları, esrarı atmadan, götürseydik üçünü birden puan alacaktık, onun yerine fırça yedik puanımız az diye. Biraz çiğ olsak kota sistemi yüzünden nezaretlere adam sığmazdı.
M. Ç.
“Durup dururken şiddet yok, biz de psikopat değiliz”
Meslekte ilk üç yılı çevik kuvvet olarak geçiriyoruz. Çevik kuvvette genç ve atik olmak öncelik. Genelde ilk görev yerin İstanbul oluyor. Meslekte pişmek için daha uygun bir yer olamaz, her türlü insanla, her türlü suç örneği ile karşılaşıyorsun burada. Sabah merkezden görev yerlerine götürülüyoruz. Durup dururken şiddet yok. Adamlar gelip ekip, yol arkadaşımıza taş atıyorlar. Ne yapmamızı bekliyorlar niye böyle yapıyorsun arkadaş mı diyelim? Bir şeyi savunuyorsan adam gibi savun ne insanlara zarar veriyorsun? Durup dururken olmuyor bunlar. Bizler de psikopat değiliz sonuçta.
H. A.
“Şiddeti hak etmesinler arkadaş!”
Şiddet, şiddet. Hak etmesinler arkadaş. Sen benim ülkeme küfret, vatandaşıma zarar ver. Devlet malını yak yık. Tabi ki yakalayınca adamın anasını bellerler. Ne yapalım yani. Bırakalım bir daha mı yapsınlar. Gerçi akıllanma diye birşey yok, adam olsalar zaten yapmazlar böyle provakasyonlar, en azından bir ders alsınlar. Geçen devreme kurşun sıktılar. Polis, şiddet, orantısız güç kullanıyor da, kimse soruyor mu bu adam bu silahı nereden buluyor, devletin polisine kurşun sıkacak cesareti kimden alıyor? Bıraksınlar bu işleri. Demokrasi diye diye tepemize çıkarıyorlar bunları. Geliyorlar sonra yok avukatım gelmeden konuşmam, ulan sen az önce kendimi kurtaracağım diye hamile bir kadının canını almışsın, içinde onca insanın olduğu otobüse molotof atmışsın, hala neyin hakkından, neyin avukatından bahsediyorsun. Mağduru oynuyorlar bir de. Şiddet, şiddet. Evet, gerekli böyle insanlara. Arada masum insanlarda zan altında kalabiliyor ya da müdahale esnasında zarar görebiliyor.. Yüz kişilik bir gruba müdahale ederken, onlar taş atarken bir yandan bize saldırırken ne yapabiliriz ki?
Bu haberi aylar önce yapmıştım. Onlarla konuşurken anlamıştım da hatta biraz durumlarını, belki de acımıştım bilmiyorum. Ama şuanda yapılana tahammül edemiyorum. Çünkü emre uymak, müdehale etmek başka şey hayvan gibi saldırmak başka! Arkadaşlarımın hastanede, yaşıtlarımın şuan toprağın altında olmasına tahammül edemiyorum. İnsanların dibine kadar girip, kasten isabet ettirilen gaz fişeklerini, plastik mermileri, dayaktan komaya giren arkadaşları gördükçe artık yaptığım haberdeki sunulan bahaneleri kendime bile açıklayamıyoum. Yazık