Gündem

Bu yönetmelikle öğrenciye dokunulmaması zor

Yazan: Merve Ceren Balcı - Güventürk Görgülü
Radikal

12 Eylül ruhunu yaşatan YÖK disiplin yönetmeliğindeki her tür yoruma açık maddeler, öğrencilerin başında Demokles’in kılıcı gibi sallanıyor

Üniversitelerde protesto gösterilerine katılan veya herhangi bir yazılı ortamda siyasi görüşünü açıklayan, üniversite yönetimlerini eleştiren öğrenciler, yalnız özel yetkili mahkemelerin değil, üniversite yönetimlerinin de hedefinde. Hapisanelerde halihazırda 600’e yakın öğrencinin bulunduğu söylenirken, tutuklu durumdaki öğrencilerin bir bölümü ceza davalarının sonucu beklenmeden disiplin yönetmeliğine göre cezalandırılıyor.

Öğretim elemanları ifade özgürlüğünü kısıtlayan ve öğrencilerin okuldan uzaklaştırılmasına neden olan adli ve idari cezalara karşı ülke çapında “öğrencime dokunma” kampanyası başlatsa da, 12 Eylül darbesi mahkeme salonlarında yargılansa da, özellikle “siyasi faaliyet” yasağıyla 12 eylül ruhunu ilk günkü gibi muhafaza eden Yüksek Öğretim Kurumları (YÖK) Öğrenci Disiplin Yönetmeliği, öğrencilerin tepesinde Demokles’in kılıcı gibi sallanmaya devam ediyor. Hakkında ceza davası açılsın açılmasın, rektörlerin, dekanların hışmına uğrayarak çeşitli disiplin cezaları alan öğrencilerin haberlerine medyada sıkça rastlanıyor.  

Rektöre dokunan yanıyor

Örneğin geçtiğimiz günlerde Süleyman Demirel Üniversitesi öğrencilerine YÖK Yönetmeliği’ne dayanılarak toplu halde disiplin cezası verildi. 3 Ekim 2011’de üniversite harçlarına yapılan zam, okulda protesto edilince YÖK Disiplin Yönetmeliği’ndeki maddelere dayanılarak 51 öğrenciye 15 gün uzaklaştırma cezası verildi. Yapılan soruşturmayı protesto eden bir öğrenci ise 1 ay uzaklaştırma cezası aldı. Öğrencilerin cezaları 5 Mart  2012 itibariyle uygulandı.

Marmara Üniversitesi’ndeki disiplin cezasına ise Ekşisözlük’te yazılanlar sebep oldu. Üniversitenin İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yusuf Devran'a hakaret ettiği gerekçesiyle Mikail Boz’a bir dönem okuldan uzaklaştırma cezası verildi ancak ceza, daha sonra üniversite yönetimi tarafından bir haftaya düşürüldü.

Celal Bayar Üniversitesi’nden üçüncü sınıf  öğrencisi Erdem Özdemir’in durum daha da ciddiydi, öğrencinin okulla ilişkisi kesildi. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın Celal Bayar Üniversitesi’ne ziyaretini protesto eden ve okulun rektörü  Prof. Dr. Mehmet Pakdemirli’yle tartışan öğrenciye önce bir yıl uzaklaştırma cezası verildi, sonra da bir başka protesto gerekçe gösterilerek 6 Mart’ta çıkan kararla öğrencinin okulla ilişkisi kesildi. Ancak Özdemir’in Disiplin Kurulu’na yaptığı itiraz sonucunda 26 Mart’ta okuldan çıkarılma cezası kaldırıldı. Eğer disiplin kurulu çıkarma cezasında ısrar etseydi Erdem Özdemir’in YÖK Disiplin Yönetmeliği’ne göre artık başka üniversitede eğitimine devam etmesi de mümkün olmayacaktı.

Benzeri bir başka olay da Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde (KTÜ) yaşandı. Evrensel Gazetesi’nde yazdığı bir yazıda KTÜ Rektörü Prof. Dr. İbrahim Özen’i eleştiren 22 yaşındaki öğrenci Gizem Görnaz, Trabzon 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde 11 ay 20 gün hapis cezası aldı. Ceza ertelendi ancak üniversite yönetiminin kızgınlığı ertelenmedi. Şubat ayı başında Görnaz’a yarım dönem okuldan uzaklaştırma cezası verildi.

Yönetmelikte en ağır ceza siyasi faaliyete

Üniversite yönetimlerinin verdiği disiplin cezaları, YÖK Yönetmeliği’ne dayanıyor. Ancak yönetmelikte öyle maddeler bulunuyor ki, istendiğinde bir öğrencinin okulda müzik aleti çalması uyarıyla,  idarecilerin kararları aleyhine konuşmak bir veya iki dönem uzaklaştırmayla cezalandırılabiliyor.

Yönetmeliğe göre, “Öğrencilik sıfatının gerektirdiği vekara yakışmayan tutum ve davranışta bulunmak” uyarı, “Öğrencilik sıfatının gerektirdiği itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda bulunmak” kınama cezası gerektiriyor. Uyarı cezası gerektiren bir başka fiil ise adeta 12 Eylül döneminin Kafkaesk günlerini hatırlatıyor: “Yetkili mercilerce sorulan hususları haklı bir sebep olmadan zamanında cevaplandırmamak!”

YÖK Disiplin Yönetmeliği’nin hassasiyet gösterdiği konulardan biri diğeri de 12 Eylül’ün askeri merasim düzeninin konunması. “Toplantı ve törenlerde öğretim elemanlarına veya davetlilere ayrılan yerleri işgal etmek” uyarı, “Toplantı ve törenlerde öğretim elemanlarına veya davetlilere ayrılan yerleri uyarıya rağmen işgale devam etmek” ve “Törenlerde, tören düzenini bozacak, tören programını ihlal edecek davranışlarda bulunmak” da bir haftadan bir aya kadar uzaklaştırma cezası alınmasına sebep olabiliyor. “Bayrak törenlerini engelleyici tutum ve davranışta bulunmak veya tören esnasında gereken saygıyı kasıtlı olarak göstermemek” ise okuldan çıkarılmanıza neden oluyor.

YÖK eski üyesi Prof. Dr. Burhan Şenatalar:

“Üniversite ve özgürlük ilişkisi tartışılmalı”

YÖK Disiplin Yönetmeliği çok eski bir yönetmelik, 12 Eylül havasını yansıtıyor. Yönetmelik çoktan değişmeliydi. Boğaziçi Üniversitesi, ODTÜ gibi yüksek öğretim kurumlarında yönetmelik çok da katı uygulanmıyor. Tabii bu yine de yönetmeliğin değiştirilmesi gerektiği gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Yönetmelik dar bakış açıları olan rektörlerin elinde tehlikeli olabiliyor. Şu anda YÖK’te  bir çalışma yapılıp yapılmadığından haberim yok, yönetmelik değişikliğe uğrayacak mı bilmiyorum. Mutlaka değişmeli.

Disiplin yönetmeliği tümüyle ortadan kalksın denemez  tabii ki,  bir yönetmeliğe ihtiyaç var, ancak mevcut yönetmelik 12 Eylül ruhuyla yazılmış, bu sebeple de maddeler geniş ölçüde değiştirilmeli. Mesela yönetmelikte “Toplantı ve törenlerde öğretim elemanlarına veya davetlilere ayrılan yerleri uyarıya rağmen işgale devam etmek” gibi komik maddeler de bulunuyor. Bu maddelere ihtiyaç yok. 1981’den beri hala aynı kanun  devam ediyor, bu da büyük sorun yaratıyor.

Bazı üniversitelerde bugün öğrenci siyasi görüşünü açıklayabiliyor. Yani yönetimce istenildiği zaman oluyor, istenilmediği zaman olmuyor bu tamamen üniversite yönetiminin takdirine bağlı bir durum. İMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn’a Bilgi Üniversitesi’ndeki konferansa katıldığında bir dinleyici  tarafından ayakkabı atıldı. Kahn’a sordular “şikayetçi misin” diye hayır dedi. Rektöre sordular o da “hayır” dedi. Tabii ki ayakkabı fırlatmak hoş değil ama tolerans gösterilmeli. Bugün disiplin yönetmeliği dışında ve Yüksek öğretim yasası dışındaki mevzuata da dayanılarak çok ağır cezalar veriliyor. Bence tümünü kapsayan bir tartışma gerekli, yani üniversite ve özgürlük ilişkisi tartışılmalı ve mevzuatta gerekli tüm ayıklamalar belirlenerek, hedef saptanmalı. Bugünkü YÖK yönetiminin böyle bir perspektifi olduğunu ben duymadım.   

Yönetmelikte “Tek başına veya toplu olarak, yükseköğretim kurumu idarecilerinin şahısları veya kararları aleyhine saldırgan nitelikte konuşmak, yayınlar yapmak, bunlar aleyhine öğrencileri kışkırtmak veya bu gibi fiillere teşebbüs etmek” veya “yasak yayın bulundurmak” gibi fiiller öğrencilerin 1 veya 2 yarıyıl uzaklaştırma almasını gerektiren disiplin suçları olarak görülürken “İdeolojik propaganda yapmak” okuldan atılma sebebi sayılıyor. Yönetmeliğin onuncu maddesinin b ve c fıkralarına göre “Yükseköğretim kurumlarının ideolojik ve siyasi amaçlarla huzur, sükun ve çalışma düzenini bozmak veya boykot, işgal, engelleme, personelin işini yavaşlatma gibi eylemlere katılmak, bu amaçlara yönelik eylemleri tahrik etmek” ve “Yükseköğretim kurumlarında siyasi veya ideolojik amaçlı bildiri, afiş, pankart, bant ve benzerlerini bulundurmak, çoğaltmak, dağıtmak veya bunları kurum binalarına veya binalardaki eşyalar üzerine yazmak, resimlemek, teşhir etmek, sözlü veya yazılı ideolojik propaganda yapmak” öğrencinin yüksek öğretim kurumundan çıkarılmasını gerektiren durumlar…

Öğrencilerin yaşamını ve hareketini kısıtlıyor

1985’te yürürlüğe giren ve o zamandan beri pek değiştirilmeyen YÖK Yönetmeliği’nde yer alan siyasi faaliyetle ilgili maddelerin neredeyse “düşünmek yasaktır” anlamına geldiğini söyleyen Avukat Mehmet Ersoy, yönetmelikte bulunan öğrencilik haysiyeti ve şerefini içeren maddelerin de yaşam ve hareket tarzını kısıtlamaya yönelik olduğunu vurguluyor.

Eğitim-Sen Genel Sekreteri Mehmet Bozgeyik ise bir çok kurumdaki disiplin yönetmeliklerinin baskıcı ve otoriter nitelik taşıdığını belirterek hem kamu çalışanları yönetmeliği hem de YÖK Disiplin Yönetmeliği’ndeki antidemokratik maddelerin, bireyin ifade özgürlüğünü kısıtladığını söylüyor. “Öğrencinin üniversitedeki günlük yaşam faaliyetleri, sendikada yürüttüğü mücadeleleri, demokratik üniversite için yaptığı etkinlikleri ve üniversite dışında aktivitelere katılması da suç kapsamında bulunuyor” diyen Bozgeyik, YÖK Disiplin Yönetmeliği’nin tek tip öğrenci yetiştirmeyi hedeflediğini belirtiyor.

YÖK eski üyesi ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Burhan Şenatalar ise disiplin maddelerinin üniversite yönetiminin anlayışına göre katı veya yumuşak uygulandığını belirterek 1980’lerden kalan bu yönetmeliğin mutlaka değiştirilmesi gerektiğini söylüyor. Şenatalar’a göre soruna daha geniş bir perspektifte bakmak ve üniversite-özgürlük ilişkisini tartışarak mevzuatta özgürlüğe dönük ayıklamalaır yapmak gerekiyor.

YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya da göreve başladıktan kısa süre sonra 1 Şubat’ta  Taraf Gazetesi’nde yayınlanan açıklamasında yönetmeliğin 1985 yılının izlerini taşıdığını söyleyerek “21. yüzyıl gerçekleriyle uyumlu, şeffaf, akademik özgürlük ve kaliteyi esas alan bir yaklaşımla yeni bir yönetmelik çalışması içerisinde olduğumuzu belirtmek isteriz” diyor. YÖK yetkilileri ise ısrarlı sorularımıza rağmen resmi bir açıklama yapmaktan kaçınarak Gökhan Çetinsaya’nın açıklamaları yönünde çalışmaların devam ettiğini belirtiyor.

Yönetmeliğin değiştirilmesi konusunda bir çalışma olup olmadığı veya değişikliğin ne yönde olacağı konusu önümüzdeki günlerde elbette açıklığa kavuşacak, ancak belki de sorunun kaynağı yönetmelikte değil YÖK’ün kendisinde yatıyor ki, varlığı yıllarca tartışılan YÖK’ün kaldırılması konusu nedense bugünlerde hiç mi hiç tartışılmıyor.

Yorum yazın