Genel

Ergenekon’da iyi gazetecilik, fikri takip, kilit unsur…

Yazan: HaberVs

Alper Görmüşagormus@medyakronik.com Önce kısa bir hatırlatma: Cumhuriyetgazetesi, 2006’nın Nisan ayının ilk yarısında üç kez bombalandı. Gazete, saldırıyı, “laikliğe karşı bomba” olarak yorumladı. Gazetenin okurları da “laikliğe karşı” gerçekleştirilen bu saldırıya karşı kınama gösterileri yaptılar. 17 Mayıs’ta Danıştay silahlı saldırıya uğradı, bir yargıç öldürüldü. Saldırgan yakalandı. Adı Alparslan Arslan’dı ve bir avukattı. Bu olay çok daha […]

Alper Görmüş
agormus@medyakronik.com

Önce kısa bir hatırlatma: Cumhuriyetgazetesi, 2006’nın Nisan ayının ilk yarısında üç kez bombalandı. Gazete, saldırıyı, “laikliğe karşı bomba” olarak yorumladı. Gazetenin okurları da “laikliğe karşı” gerçekleştirilen bu saldırıya karşı kınama gösterileri yaptılar.

17 Mayıs’ta Danıştay silahlı saldırıya uğradı, bir yargıç öldürüldü. Saldırgan yakalandı. Adı Alparslan Arslan’dı ve bir avukattı.

Bu olay çok daha büyük laiklik yürüyüşlerine yol açtı. O kadar ki, öldürülen yargıçın Ankara’daki cenaze törenine Başbakan “provokasyon” endişesiyle katılamadı.

Kısa bir süre sonra Danıştay saldırganının Cumhuriyet’e bomba atan kişilerden biri olduğu ortaya çıktı. Bir süre sonra da bu kişinin şu anda Ergenekon soruşturması çerçevesinde tutuklu bulunan kişilerle tanıştığı, birlikte fotoğraf çektirdiği ve biriyle de iş ortağı olduğu iddiaları ortaya atıldı.

Fakat asıl bağlantı, önceki yaz Ümraniye’de bir evde bulunan 27 adet el bombası vesilesiyle kuruldu. Çünkü 30’luk “kafile”den yerinde bulunmayan üçünün, Cumhuriyet’e atılan bombalar olduğu anlaşılmıştı. Ve evin sahibi (dolayısıyla bombaların da sahibi), Ergenekon tutuklusu bir emekli binbaşıydı.

Cumhuriyet ve bombalar


21 Mart’ta KronikMedya’da kaleme aldığım “İlhan Selçuk, Cumhuriyetve Ergenekon” başlıklı yazımda, Cumhuriyet’in Ergenekon soruşturmalarına karşı neredeyse “haber gizleme” boyutlarına varan ilgisizliğini şöyle anlatmıştım: “(…) Polisin yürüttüğü soruşturma belli bir olgunluğa ulaştığında, 22 Ocak 2007’de aralarında eski tümgeneral Veli Küçük’ün de bulunduğu çok sayıda kişi gözaltına alındı. Gazeteler 23 Ocak’ta ‘büyük operasyon’u manşetlerinden ya da sürmanşetlerinden duyurdu. Haber, bütün gazetelerde en önemli arka plan bilgisiyle, yani Cumhuriyet’e atılan bombalarla ‘Ergenekon bombaları’nın aynı seri numarasını taşıdığı bilgisiyle verilmişti. Biri hariç: Cumhuriyet.”

Aslında yanlış olmuştu bu ifade. Çünkü haberi tıpkı Cumhuriyetgibi veren bir başka gazete daha vardı: Yeniçağ.

21 Mart’taki yazımda, Sabahgazetesi yazarı Umur Talu’nun da bu “haberciliğe” çok şaşırdığını söylemiş, o günlerde yazdıklarını aktarmıştım: “’Kadim’ Cumhuriyetgazetesi, birçoğumuza gazetecilik okulu olmuş, çok sese çatı olmuş, yüzlerce okurunu sırf kolunda o gazete var diye faşist ve çeteci cinayetlere, devlet işkencelerine kurban vermiş… Daha da ötesi, Uğur Mumcu’ sunu, Ahmet Taner Kışlalı’sını, Muammer Aksoy ile Bahriye Üçok’u bombalara parça parça vermiş bir cumhuriyet Cumhuriyet’i, kendi bahçesine atılan bombanın esas manasını sorgulamamayı, esas manasını inkârı tercih edivermiş. Bu nasıl bir şey!”

O yazımda İlhan Selçuk’un konuya hiç girmemesine ilişkin olarak da şöyle demiştim: “Ergenekon soruşturması konusuna köşesinde hiç girmeyen İlhan Selçuk ise bu tutumunu bir günlüğüne bozmuş, kendisine ‘neden?’ diye soranlara, asıl önemli olanın El Kaide olduğunu (o sıralarda Malatya’da polis El Kaide üyesi olduğunu iddia ettiği bazı kişileri gözaltına almıştı) söylemekle yetinmişti.”

Gözaltılardan sonra…

Cumhuriyet, ilk kez İlhan Selçuk’un gözaltına alınmasından iki hafta kadar önce, Ergenekon’la ilgili bir gelişmeyi haberleştirirken, şöyle bir değinmişti Ümraniye bombalarıyla gazeteye atılan bombaların aynı olduğuna… Selçuk’un serbest bırakılmasından sonra ise, onun sözleriyle bir kez daha kabul edilmiş oldu bu ilişki: “Benim, benim gazeteme bomba atanlarla nasıl bir ilişkim olabilir ki?”

Cumhuriyetgazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay ise dün gece (25 Mart) katıldığı bir televizyon programında (CNNTÜRK, Can Dündar, “Neden?”) konuyu bir kez daha gündeme getirdi ve kendilerinin “Cumhuriyet’e atılan bombalara ilgisiz kaldıkları” suçlamasına cevap verdi.

Bunlar külliyen yalandı, çünkü yaklaşırsa kameranın da görebileceği gibi, Cumhuriyet gazetesinin avukatları, müdahil olarak katıldıkları Danıştay’a saldırı duruşmasında o bombaların menşeinin tespit edilmesi için mahkemeye dilekçe vermişlerdi. Balbay’ın iddiasına göre avukatlardan bunu bizzat kendileri istemişlerdi.

Açıkçası bu izah hiç ikna edici değildi. Çünkü bu dilekçe gazetenin konuya bariz ilgisizliğini açıklayamadığı gibi, gazeteyi daha da zor durumda bırakacak başka bir soruyu da gündeme getiriyordu: Balbay, “bunu ilk kez buradan duyuruyorum” diye sunmuştu dilekçeyi.

İlginç değil mi: Bir gazeteci, kendi gazetesini temsil eden avukatların kendi gazetesine atılan bombaların menşeini sorduğu mahkeme dilekçesini zamanında neden haber yapmaz da, “bu ne ilgisizlik?” sorusunun tahammülfersâ boyutlara varması üzerine televizyon ekranından sunar kamuoyuna?

Talu’nun takibi sürüyor…

Cumhuriyet’e atılan bombalar mavzuunda Cumhuriyet’in haberciliğine güvenemeyeceğimiz ortada… O nedenle en iyisi olan biteni güvenilir gazetecilerden izlemek… Umur Talu’dan mesela…

Talu, 25 ve 26 Mart’ta kaleme aldığı iki yazıda bu bombaların Ümraniye kökenli olmadığını söyleyip, kaynağını soruşturan bir gazeteciliğe ihtiyacımız olduğunu söylüyordu ki tamamen haklıydı. Sabah yazarı, 25 Mart’taki ilk yazısında “üç sızma”dan söz edip bunlar arasındaki hiyerarşiye değiniyordu: “CHP’li Kemal Anadol dün haklı bir soru sordu: Ergenekon soruşturması bilgileri, belgeleri veya iddiaları bazı basın organlarına nasıl ve kimler tarafından sızdırılıyor? Sorusu haklı ama çok eksikti. Şunu da sorsaydı, memleketi anlamak açısından bir adım daha atmış olurdu(k): Aynı şekilde, kapatma davası iddianamesiyle ilgili bilgiler, belgeler, taslaklar, zamanlamalar, konuşmalar nasıl oluyor da Yargıtay dışında, emekli paşadan bir parti liderine, gazeteciden profesöre, bilgisayardan bilgisayara paylaşılmış oluyor? Bir muhalefet partisi bir başka soruyla daha önemli bir adım da atabilirdi: Nasıl oluyor da, Cumhuriyetgazetesine atılan ve bazı Ergenekon zanlılarında bulunan, başka eylemlerde de kullanılmış MKE kayıtlı bombalar, teslim edildiği Kara Kuvvetleri’nden çıkıp da bu kişilerin eline geçebiliyor? Bu üç soru önemlidir. Üç ‘sızma’ vahimdir. Ve ölümcüllüğüne göre sıralarsak, vahamet üçüncüden birinciye doğrudur.”

Talu, ertesi gün “Bazı şeyleri tekrar tekrar hatırlatmak gerekiyor. Gazeteciliğin özünde ‘fikri takip’ var zaten’ diyerek konuya tekrar döndü. Bu kez de meseledeki “kilit unsur”a odaklanmıştı: “Ergenekon meselesinde kilit unsur el bombaları ise; bombaların nereden nasıl çıktığı da kilit önem taşır. Şu ana kadar, buz dağının görünen kısmında, bombaların ‘gökten bir elma düştü, bir daha’ şeklinde aramıza karışmış olduğu ve çeşitli yerlerde çeşitli girişimlerde bulunduğu manzarası mevcut. Oysa, Cumhuriyetgazetesi avukatları, gazeteye atılan bombalar konusunda mahkemeye net bir başvuru yapmıştı. Bombaların kaynağı neresi? Oradan nasıl çıktı?
“Makine Kimya Endüstrisi (ki MKE olarak Ankaragücü ile Kırıkkalespor’a da isim vermektedir!) çok açık bir cevap verdi: Tek tek numaraları belirli bombaların MKE tarafından Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na verildiğini mahkemeye bildirdi. (Daha önce ayrıntılarıyla yazmıştım.)

“Bundan sonrası ibretliktir: Cumhuriyet‘e bomba atanlardan biri kısa süre sonra ‘Danıştay cinayeti’ni işledi. Cumhuriyet’e atılan bombaların tertibinden bol miktarda bir evde bulundu ve ilişkili kişiler tutuklandı. Fakat; gazetenin bombalara şaşı bakan tavrının yanında, Sezar’ın hakkı avukatlara, gazete avukatları ısrarla mahkemeden talepte bulundu: MKE’nin Kara Kuvvetleri’ne verdiği bu bombaların oradan ne şekilde çıktığının belirlenmesi… Ve mahkeme bu talebi reddetti! Yani, bombaların nereden nasıl yola çıktığının belirlenmesi lüzumlu görülmedi!”

Toparlarsak… Hikâyenin ana parametreleri şunlardır: Ümraniye’de bulunan bombalar… Cumhuriyet’in bombalanması… Danıştay’a saldırı… İyi gazetecilik, koparılmak istenen bağlantıyı kurmak ve halkayı tamamlamaktır.

Bakalım yılın gazetecisi kim olacak?

Yorum yazın