Sanat

‘Farklı’ Suriyeli mültecilerin hikâyesi

Yazan: Laçin Mıstıkoğlu

Fotoğrafçı Kerem Yücel’in, Hayata Destek Derneği tarafından desteklenen Suriyeli mültecileri fotoğrafladığı “Misafir” sergisi bugün açılıyor.

Yazar Serdar Korucu ve Fotoğrafçı Kerem Yücel'in imzasını taşıyan “Suriye Yerle Bir Olduktan Sonra” başlığını taşıyan kitap, Aralık 2013'te dört dilde (Türkçe, Kürtçe, Arapça ve İngilizce) yayınlanmıştı. Kitap, Hatay'da yaşayan ve Hayata Destek Derneği  tarafından desteklenen Suriyeli mülteci ailelerinin hikâyelerini fotoğraflarla belgeliyordu.

Kitapta yer alan, Kerem Yücel'in üç yıllık çalışmasının ürünü fotoğraflar bugün Galatasaray'daki Cezayir'de açılacak olan “Misafir” isimli sergide biraraya getirildi. Bugün (15 Mart) saat 18:00'de başlayacak sergi, 29 Mart'a kadar ziyaret edilebilir.

HaberVs, geçtiğimiz aydan itibaren ATLAS dergisinin fotoğraf editörlüğünü de üstlenen Yücel'le Suriyeli mültecileri ve sergisini konuştuk.

***

Neden Suriyeli mültecilerler?
Projenin başlangıcı üç yıl öncesine dayanıyor. Başlangıçta bir sergi fikri yoktu. Hatay’a Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin durumunu merak ettiğim için gitmiştim. Ben sürekli gidip gelmeye başlayınca Hayata Destek Derneği’nden, bu fotoğrafları değerlendirmek için sergi oluşturma teklifi geldi. Yani konu, benim

Serdar Korucu ile nasıl bir araya geldiniz?
“Biz yıllardır beraber yapıyoruz bu işleri, biz yola böyle çıktık gibi” bir öyküsü yok bu ortaklığın. Serdar’ı daha önce hiç tanımıyordum. Orada karşılaştık. O, CNN Türk için bölgedeydi. Antakya’da mülteciler için bir park açılışı vardı. O sırada Serdar kenarda sıkılmış bir şekilde duruyordu. Ben de çok sıkılmıştım. Yanına gidip tanıştım ve ardından birlikte çalışmaya başladık. Serdar, insanlarla iyi ilişkiler kuruyor. Ailelerin hikayelerini dinliyordu, onlara saygı gösteriyordu.  Bu benim için çok önemli bir kriter. O hikâye topluyor, ben fotoğraf çekiyorum. Sonra dedik ki, “Biz niye ailelere beraber gitmiyoruz?” Serdar’ın fikri üzerine “Suriye Yerle Bir Olduktan Sonra” adlı kitabı çıkardık. Daha sonra Hayata Destek Derneği ile sergi fikri ortaya çıktı. Umarım Serdar’la başka işler de yaparız.

Çekimlerinizin çoğunu  Serdar Korucu’nun yazdığı hikâyelerdeki gibi Suriyeliler’in yerleştiği evlerde mi, sığınmacı kamplarında mı yaptınız?
Sığınmacı Suriyeliler, kendilerine sağlanan kamplarda olduğu gibi evlerde de kalıyorlar. Ancak kamp dışında konaklama imkanı bulmaları, bu grubun daha şanslı olduğu anlamına gelmiyor. Sergide göreceğiniz bütün fotoğraflar, evlerde kalan Suriyeli sığınmacılara ait.
Bu ailelerin hepsi, projenin sahibi Hayata Destek İnsani Yardım Derneği tarafından destek görüyor. Aslında bu sergiye konu olan insanlar, kafamızdaki “Suriyeli mülteci” algısına ters düşen insanlar. Bir kere, demin söylediğim gibi hemen hepsi üst seviyede eğitim sahibi insanlar ve aileleri.

Hayata Destek Derneği ile çalışmalarımız dışındaki çekimlerimde kamplara da girebildim. Sağlık ve hijyen koşulları üzerine çekimler yaptım. Serginin teması içinse evlerde kalanlar daha uygundu.

Daha önce başka mülteci kamplarında çekimler yaptınız mı? Suriye mülteci kamplarından çok farklı mıydı?
Evet 2006’dan beri profesyonel fotomuhabirlik yapıyorum. Daha öncede Keşmir, Peşaver, Afganistan, İran, Irak, Nijerya, Kamerun’daki mülteci kamplarında bulundum. En çok vakit geçirdiğim yer Keşmir’di. Buna rağmen en içselleştirebildiğim Suriyeliler’di. Bunun nedeni ise komşumuz olmaları. Çocukluktan beri duyduğum bir Suriye var. Arapça ve  Kürtçe bilmememe rağmen dillerine de yabancılık çekmedim. Afganistan, Nijerya gibi ülkelerde hayat,  mülteci kampları dışında da hiç kolay değildi. Yani ülke vatandaşlarının da rahat bir yaşantı sürdüğünü söylemek mümkün değil. Serdar’la görüştüğümüz Suriyeliler ise ülkelerinde, az önce bahsettiğim diğerlerine göre daha iyi bir hayat sürmekteydiler. Akademisyen, bilişim uzmanı, öğretmen, yönetmen gibi ülkelerinde iyi işlere sahip insanlarla karşılaştık. Aslında sergi fikri biraz da bu insanlarla tanışıp, hikâyelerini dinledikten sonra ortaya çıktı.

Sergide kaç fotoğrafınız var? Bu fotoğrafları neye göre seçtiniz, ne anlatılmak istediniz?
28 ana fotoğraf sergileniyor. Bunların dışında da 20’ye yakın, bu ailelerin nerede yaşadıklarına özgü fotoğraflar yer alıyor. Bunlar çok düz, fotoğrafik kaygısı olmayan sadece bu insanların ne kadar sade bir hayatları olduğunu göstermeyi amaçlayan fotoğraflar. 

Ben saha çalışmalarımda normalde yapay ışık kullanmam ve konuya hiçbir müdahalede bulunmam. Hayatı, mümkün olduğunca doğal aktarmaya özen gösteririm. Ancak bu çalışmada farklı bir tarz benimsedim. İnsanları ve mekanları yapay ışık desteğiyle ve kimi zaman kurguya başvurarak fotoğrafladım. Hepsi benim orada olduğumun farkında, sohbet ediyoruz ve kabul ettikleri takdirde fotoğraf çekiyorum. Bana Suriye ile ilişkilerini ve şu an Suriye’de olanlarla ilgili hissettikleri ve göstermek istedikleri bir objeyi gösteriyorlar. Geri dönüp dönmeyeceği bilinmeyen eşlerine ait ceketleri duruyor. Onların yaşamlarını vurgulamak, izleyenleri rahatsız etmek, savaşın da acısını, sıkıntısını hissettirebilmek için fotoğraflarda sert bir gölgeler olsun istedim. Işığı bu nedenle ve her fotoğrafta aynı yönden kullandım. Bir şekilde onları yaşadıkları ortamdan çıkartabilmek, izleyiciye “Bu adam neden tek ışık kullanmış?” sorusunu sordurduktan sonra fotoğrafın içinde dolaşmalarını sağlamak istedim.

Fotoğrafların seçilme kriterine de gelince. Her bir ailenin farklı etnik ve kültürel kimliğe sahip olması benim için çok önemliydi. Sadece Sünni Araplar değil, Ermeni, Süryani, Nusayri, Kürt, Roman, Yezidi, Hıristiyan aileler var. Hepsinin görünmesini istedim. 

Fotoğraf çekmekte zorlandığınız konular oldu mu ?

Teknik olarak elbette zor yanları oldu. Atmosfer, ışık, kompozisyon gibi her fotoğrafçının yaşayacağı şeyler. Ama bir fotoğrafçı iletişim kurmak zorunda, bir güven oluşturmak zorunda. Ancak burada hassasiyetten ötürü ekstra bir problem vardı. Fotoğraflarım arasında bacağını kaybetmiş bir kız var ve o kız hikâyesini, benim oraya üçüncü kez gidişimde anlattı. Bu ailelerin hepsine bir, iki değil, en az üç kez gittim. Bu aileye üçüncü kez gittiğimde bacağını kaybeden ve protezle gezen kız, artık bana daha sıcak davranarak, “Sizi tanıyorum, siz kahve içmeyi seviyorsunuz” diyerek protezi bize göstermek için çıkardı. Zıplayarak içeri bana kahve yapmaya gitti. O an da Serdar’ın da benim de gözlerimiz doldu. İşte “zor” o anda başlıyor. Ama bir fotoğrafçı olarak motivasyonunuzu hep en üstte tutmanız lazım.

Sergide kullanmadığımız bir fotoğraf daha var. Urfa merkezde bir aile ile tanıştık. 21 günlük ikiz bebeklerinden birini soğuktan donduğu için kaybeden aile. İlk fotoğraflarını ben çektim.  Bundan hiç gurur duymuyorum. Keşke ben çekmemiş olsaydım. Ailenin fotoğraflarını çektiğim gün, mezar ziyaretine giden annenin ağıtlarını duymak, bu sırada çekim yapmaya devam etmek işin zor kısımlarındandı.

Bu serginizin diğer sergilerinizden bir farkı var mı?
Evet var. Benim ilk sergim Anadolu’da yaşamı anlatan karma bir sergiydi. Kendimi fotoğrafçı olarak kabul etmediğim zamanlardı. Bilinçli değildim, sadece fotoğraf çekiyordum.  İkinci sergim Türkiye’de önemli bir tarım ürünü olmasına rağmen kapatılan şeker pancarı fabrikalarıyla ilgiliydi. Ama yine istediğim tat yoktu. Üçüncüsü Arabistan ile ilgiliydi. Oradaki gündelik hayatın bizlerle ne kadar yakın olduğu üzerineydi. Zor bir konuydu, gidilmesi zor bir coğrafyaydı, ilgi de gördü. Buna rağmen yine de içselleştiremedim. Suriyeli mültecileri çekerken her fotoğrafın içine girebildim. Serdar sayesinde onların hikâyelerini hatırlayabiliyorum. Hayata Destek Derneği ile onlara yardım gittiğini ve benim de, bunda az da olsa payım olduğunu biliyorum. Bir fotoğrafın bir şeyleri değiştirebileceğine inanıyordum. Bu yüzden içselleştirebiliyorum ve bu sergimde,  beklediğim hoşgörüyü,  saygıyı yakalayabileceğime inanıyorum.

Bu serginizi başka şehirlere de taşımayı düşünüyor musunuz? Özellikle de Hatay’da Suriyelilerle iç içe yaşayan bir halk var. Biliyoruz ki gergin bir ortam da var. Belki serginiz orada yaşayan halkın Suriyelilere bakışını değiştirebilir.

Öncelikle serginin gezici olması planlanıyor. Aşamalarını şu an bilemiyorum. Dernek mi organize edecek ya da insanların talepleri üzerine mi olacak bilemiyorum. Ancak gezici olsa bile Hatay, Gaziantep, Urfa’ya,  fotoğraf çektiren Suriyeli ailelerin güvenlikleri nedeniyle gitmemelidir. Dernekle ortak kararımız üzerine, yine güvenlik nedeniyle bu ailelerin gerçek isimlerini sergide de kullanmadık. Çünkü bu aileler çok büyük bir cesaret gösterdiler bizlere kapılarını açarak, fotoğraflarını çektirerek.

Hatay’daki halka gelince, oradaki insanların huzursuzluklarını da gördüm. Suriye’deki savaştan gelip, dinlenip, ne amaçla olursa olsun tekrar savaşa gidenler de vardı.  Ancak halkın Suriyelilere karşı izlenimini bir anda değiştirmek mümkün değil.

Serginizde eklemek istediğiniz, ama ekleyemediğiniz fotoğraflar oldu mu?
Evet oldu. Teknikle ilgili nedenlerden dolayı eklemediğim fotoğraflar vardı. Bir de bazı fotoğraflarım var ki sergilenmesi konusunda çok tartışıldı. Mülteci erkeklerin sakal ve bıyık bırakış şekilleri bir grubun simgesidir. Bu yüzden sıkıntı yaratabilir diye düşündük. Ama kullanmaya karar verdik.


Yorum yazın