Genel

“Hürriyet bu nedenle ‘büyük’ ve bu nedenle ‘gazete’ değil!”

Yazan: HaberVs

Güngören’deki terör eylemi, pazar gecesi 21.00’e doğru gerçekleşti. Hürriyet‘in biraz sonra aktaracağım manşeti, onu izleyen birkaç saat içinde atılmış olmalı. Yani ortada herhangi bir resmî açıklama yoktu, tam tersine, ülkenin başbakanı bile o gece olay yerine gidip “Hemen ad vermeyin, bırakın onu savcılar versin” diyerek gerekli uyarıları yapmıştı. Fakat işte, ülkenin en etkili gazetesi bu […]

Güngören’deki terör eylemi, pazar gecesi 21.00’e doğru gerçekleşti. Hürriyet‘in biraz sonra aktaracağım manşeti, onu izleyen birkaç saat içinde atılmış olmalı. Yani ortada herhangi bir resmî açıklama yoktu, tam tersine, ülkenin başbakanı bile o gece olay yerine gidip “Hemen ad vermeyin, bırakın onu savcılar versin” diyerek gerekli uyarıları yapmıştı. Fakat işte, ülkenin en etkili gazetesi bu koşullarda ertesi gün şu manşetle yayımlanacaktı:

“PKK’DAN SİVİL KATLİAM… Bölücü terör İstanbul Güngören’de sivilleri hedef aldı.”

Benim yaşadığım yerde, saat 21.00 civarında gerçekleşen bir olayın haberi, o gazete Hürriyetde olsa ertesi günkü gazetede yer almaz, alamaz (bir olay bekleniyorsa, gazete geciktirilir, o başka).

Yani büyük şehirlerde yaşayanlar, 28 Temmuz pazartesi sabahı Hürriyet’in manşetinde yukarıda okuduğunuz manşeti gördüler. Buna karşılık biz taşralı Hürriyet okurları, gazetemizin olayı nasıl “gördüğünü” ancak 29 Temmuz salı sabahı öğrenebildik.

Hayır, manşette eylemi PKK’nın yaptığına dair bir ibare yoktu. Manşet şöyleydi: “ANNE KARNINDA BEBEĞİ BİLE… Güngören’de önceki akşam art arda patlayan iki bomba 18 can aldı. Hain saldırıda ölenlerin hayat hikâyeleri yürekleri burkuyor.”

Peki haberin herhangi bir yerinde ya da Hürriyet‘in herhangi bir yerinde eylemi kimin yaptığına dair bir ibare var mıydı? Hayır yoktu. Yani ne olmuşsa olmuş, gazete iddiasından vazgeçmişti.


“Önyargı” mı, “ah keşke” mi?

Hürriyeto manşeti neden öyle attı? Bu soruya verilmiş iki farklı cevap üzerinden konuyu tartışmak istiyorum.

Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Esra Arsan, Bianet.org’a verdiği demeçte şöyle diyor:

“Henüz herhangi bir delil olmamasına rağmen suçlunun ‘bulunmasını’, bir örgütün ya da eylem grubunun olayı üstlenmesini veya emniyet raporlarının açıklanmasını beklemeden gazeteciler hemen yargıya vardılar. Ve birilerini de bu yargılara doğru yönlendirdiler. Yapılan haberlerde tek adres PKK olarak gösterildi. Böyle bir beklenti var gazetecilerde. Halbuki henüz daha bir yargıya varmak için çok erken. Çünkü ne olduğu araştırılmamış.”

Acaba burada “önyargı” gibi nispeten hafif, insanı farkında bile olmadan yanlışa sürükleyen ve mesela bir özür dilendiğinde bağışlanabilir bir hata ile mi karşı karşıyayız… Yoksa “kötülük”ten kaynaklanan, kasıtlı ve dolayısıyla özürle falan bağışlanamayacak bir durumla mı karşı karşıyayız?

“Medya ilk andan itibaren öyle istedi”

Ümit Kıvanç, ikinci “durum”un geçerli olduğunu düşünüyor:

“Medya ilk andan bu eylemi PKK’nın yapmış olmasını istedi. Evet, düpedüz istedi. Benimse ödüm patladı bu ihtimal karşısında. (…) Ödüm patladı, çünkü insanların haklı infialini bu sefer başka insanların felaketini hazırlamak için yönlendirenlerin çıkacağından korktum. Yakma yıkma, insan öldürmeler, mazallah linç girişimleri olabilirdi.”
Bence de meselenin bam teli tam bu noktada. Eylemi PKK’nın yapmış olması ihtimali karşısında “ödünüz patlamıyorsa”, tam tersine “ah keşke” diyorsanız, ortada en küçük bir nişanenin bile bulunmadığı koşullarda “PKK’dan sivil katliam” manşetini atabilirsiniz. Daha doğrusu ancak böyle hissediyorsanız o manşeti atabilirsiniz.

Sorabilirsiniz, bir insan, bir gazeteci nasıl böyle hissedebilir diye… Bunun buraya sığacak bir cevabı bende yok. Ama tıpkı Ümit Kıvanç gibi ben de o manşeti attıran hissiyatın nasıl bir şey olduğunu bütün benliğimle hissedebiliyorum.

Belki Kıvanç’ın yazısının son bölümleri bu açıdan size yardımcı olur diye, o paragraflarla bitiriyorum:

“Ergenekon meselesini küçümseye küçümseye medya kendi de inanmamaya başladı galiba. Tam da şu sırada Güngören’deki gibi bir katliamın kimin işine nasıl yarayacağını veya kime ne demeye yönelik olduğunu düşünmeye birtakım derin ve karanlık yerlerden başlanmaması tuhaf değil mi? Özellikle ayrım gözetmeksizin insan öldürebildiği için eylem tarzı başkalarından bariz biçimde ayırt edilebilen El Kaide türü bir örgütün ilk anda akla gelmemesi tuhaf değil mi?

“Medyanın ‘PKK çıksın ya rabbim ne olur PKK çıksın!’ diye zıp zıp zıpladığı, buna karşılık başbakanın, bakanların çok daha temkinli davrandığı bir durum utandırıcı değil mi? Kuzey Irak harekâtıyla ilgili olarak da bundan beteri olmuştu. Yanılmıyorsam bir kuvvet komutanı, gazetecilerden mâkûl olmalarını, ne zaman giriyoruz, ne zaman bombalıyoruz diye ortalığı velveleye vermemelerini istemişti.

“Evet, Türkiye’de birileri çarşıya bomba koyar, insanları gözlerini kırpmadan katledebilirler. Türkiye böyle bir ülkedir. Ardından, medya başlar, bir parti lideri sürdürür, başka katliamlar da olsa diye uğraşanların oyunu başlar.”

Yorum yazın