Gündem Medya Politika

‘Muhalif gazeteci’ AKP’nin davetine katılmalı mı?

Yazan: Eyüp Erdoğan
Türkiye Yüzyılı

Siyasi partiden gelen daveti kabul eden gazeteci kullanılmış olur mu? “Muhalif gazeteci” tanımı doğru mu? Medya akademisyenleri Prof. Dr. Haluk Şahin ve Dr. Sarphan Uzunoğlu, AKP’nin davetiyle gazeteciler arasında çıkan tartışmayı yorumluyor.

Adalet ve Kalkınma Partisi‘nin (AKP), 28 Ekim’de Ankara Arena Spor Salonu’nda düzenlenecek “vizyon” toplantısına, uzun süredir iktidar etkinliklerini takip etmesini istemediği “muhalif” gazetecileri davet etmesi medyada tartışma yaratmıştı.

HaberVesaire‘nin görüşüne başvurduğu medya akademisyenleri Prof. Dr. Haluk Şahin ve Dr. Sarphan Uzunoğlu, iktidarın gazetecilere uyguladığı akreditasyon uygulamasının demokrasiye aykırı olduğunu düşünüyor. Buna rağmen her iki akademisyen de, gazetecilerin kamu yararı için AKP’nin etkinliğine katılmasının doğru olduğunu düşünüyor ve  “muhalif gazeteci” isimlendirmesini sorunlu buluyor. Ancak Uzunoğlu bu tanımın, medyanın kutuplaşma ve dominasyona yatkın olduğu Türkiye gibi Akdenizli ülkelerde ortaya çıkabildiğine dikkat çekiyor.

“Oraya gitmemenin herhangi bir mazereti yoktur”

Uzun yıllar gazetecilik yapan, Türkiye’nin iletişim alanındaki ilk doktoru Prof. Dr. Haluk Şahin bu tartışmayı, “Türkiye’de medya tartışmasının ne kadar gerçeklerden ve gazeteciliğin temel olgularından kopuk olduğunun bir kanıtı” olarak değerlendiriyor:

Haluk Şahin

İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Emeritus Prof. Dr. Haluk Şahin.

“Gazeteciliği bir meslek olarak değerlendirmek yerine artık tamamen siyasi bir olaymış gibi değerlendirmeye yöneliyoruz. Geleneksel gazetecilik ölçütleri içinde, evrensel gazetecilik ölçüleri içinde şunu derim: Eğer haber çıkabilecek ise, haber varsa, konuşacak adamın söyleyeceklerinin haber değeri taşıması yüksek ihtimal ise, kısacası  haber var ise, gazetecinin oraya gitmesi meslekî görevidir. Birtakım bahanelerle oraya gitmemenin öyle herhangi bir mazereti yoktur.”

“Gazetecinin görevi, meşruiyet kazandırmamak veya kazandırmak değil”

Prof. Şahin, daveti reddeden ya da toplantıya katılmamayı savunan gazetecilerin sunduğu “AKP propagandasına alet olmak istememe” gerekçesini ise yeterli ve doğru görmüyor. Şahin’e göre gazeteci, varlığıyla bir olguya meşruiyet kazandırma sorumluluğu taşımıyor:

“Deniyor ki ‘amaç, tanınmış, gazetecileri oraya getirerek bir çeşit meşruiyet kazanmaktır. O yüzden gazetecinin gitmemesi gerekir.’ Ve sözde siz de, bu toplantıya katılmayarak ona meşruiyet kazandırmamış oluyorsunuz. Fakat bu yorumları yapanlar şunu atlıyor: Gazetecinin görevi, meşruiyet kazandırmamak veya meşruiyet kazandırmak değildir. Sizin göreviniz oradaki meşruiyet olayını yerinde görüp okuyucularınıza, izleyicilerinize anlatmaktır. Eğer manipülasyon varsa, ki günümüzdeki bütün basın toplantılarında halkla ilişkiler anlamında bir manipülasyon, belirli bir görüşü belirli bir anlatımla ön plana çıkarma çabası daima var, buna dikkat çekmektir. Keşke bizim Arena’yı* yaptığımız yıllarda böyle bir şey olsaydı, biz arkadaşımızı oraya gizlice soksaydık ve arka planda neler döndüğünü okurlara atabilseydik. İşte bu gazeteciliktir.”

“Davet edilmemeyi eleştirirsiniz, yazılar yazarsanız, Gazeteciler Cemiyeti veya gazeteciler örgütleri gidip o toplantının önünde pankartlarla dolaşırlar. ‘Akreditasyon antidemokratiktir’ diye sloganlar atarsınız ama bu yüzden oraya gitmemek, bir kaynakla konuşmamak bence gazetecilik açısından ciddi bir fauldür. Yani bir zamanlar işte Türkiye’de de bunun çeşitli örnekleri yaşandı. Ben her zaman gidilmesinden, görülmesinden ve gerçeklerin olgular halinde anlatılmasına yana olmuşumdur.”

Sarphan Uzunoğlu

Sarphan Uzunoğlu

“Daveti kabul etmek değil, orada bir engellemeyle karşılaşmamak önemli”

Türkiye’de gazeticilik üzerine araştırmalar yapan ve eğitimler veren NewsLabTurkey‘in kurucusu, Bilgi Üniversitesi yarı zamanlı öğretim üyesi Dr. Sarphan Uzunoğlu‘na göre gazeteciler, kamu yararı için bilgi üretebileceği her ortama gidebilir:

“Burada aslolan, gidilen yerin sizin oraya gitmeniz karşılığında özel bir talebi olup olmadığıdır. Örneğin bir markanın lansmanı için, bir tatil köyünde ücretsiz konaklamak gibi meselelere dair zaten gazetecilik etik ilkelerinin açık uyarıları var. Ama siyasal bir etkinliğe davet edilmek ve bu davete katılmakta herhangi bir sıkıntı göremiyorum.”

Uzunoğlu’na göre olası sıkıntılar, söz konusu davette gazetecinin kısıtlamalarla karşılaşıyor ise yaşanabilir:

“Örneğin etkinlikte soru sorulması mümkün değilse ya da gazeteci teknik fiziksel kısıtlamalarla karşılaşıyorsa sıkıntı buradadır. Aksi halde, gazeteci kendini ‘davetli pozisyonunun pasif kimliğine’ kaptırmadığı ve bundan maddi yarar sağlamadığı sürece her etkinliğe gidip işini yapabilir.”

Gazetecinin muhalifi olmaz”

Prof. Dr. Haluk Şahin “muhalif gazeteci” tanımlamasının yanlış olduğuna inanıyor; “gazeteci sadece gazetecidir” diyor.

“Gazetecinin muhalifi olmaz. Gazetecilik bir meslektir. Gazetecinin yazacağı veya anlatacağı bir olaya nasıl yaklaşması gerektiği konusunda yerleşmiş evrensel habercilik ilkeleri vardır. Gazeteci taraf değildir. Bireysel olarak sempatisi, antipatisi, ileri nefreti olabilir fakat çağdaş gazetecilikte bunları ayıklayarak olaya yaklaşılması gerekir.”

Meslektaşı Sarphan Uzunoğlu da, böyle tanım olmamamakla birlikte, medya yapısı Türkiye’ye benzeyen, kutuplaşmaya eğilimli ülkelerin “muhalif gazeteci” tabirini kullanmaya daha yatkın olduğunu belirtiyor:

“Muhalif gazeteci kavramına odaklanan teorik bir tanım yok. Alternatif medya, radikal medya vs. gibi çok sayıda medya tipinden bahsedebiliriz ama “muhalif medya”, bizimkisi gibi Akdenizli, medya sisteminin polarizasyon ve dominasyon üzerine kurulu olduğu sistemlere özgü bir tanım. Ya da otoriter rejimlerde de benzer tanımlarla karşılaşmak mümkün.”

Gazetecinin görevinin, güç sahiplerini güçsüzlere karşı hesap verebilir kılmak olduğunu söyleyen Sarphan Uzunoğlu, bu nedenle gazetecinin zaten güç sahibinin karşı tarafında olduğunu ve onun etik ya da kanun dışı eylemlerini ifşa etmekle yükümlü olduğunu hatırlatıyor.

“Kimi gazeteciler, desteklediği siyasi harekete göre tanımlanmaktan hoşnut”

Uzunoğlu’nun muhalif gazeteci isimlendirmesiyle ilgili bir başka eleştirisi ise, gazetecilerin neye karşı çıktıklarından çok hangi siyasal hareketi desteklediklerine göre kullanılıyor olması. Hatta bazı gazeteciler, desteklediği siyasi hareket üzerinden tanımlanmaktan da hoşnut oluyor Uzunoğlu’na göre.

Akreditasyon sisteminin herhangi bir demokrasi için kabul edilemez olduğuna inanan Uzunoğlu, il ve ilçe belediye başkanlarının bile bu tarz bir sistemi uyguladığını belirtiyor. Bunun Türkiye adına bir utanç olduğunu söyleyen akademisyen, gazeteciler arasında bu tür bir etiketleme yapılmasının, siyasetçilerin bir ceza mekanizması uyguladığı anlamına geldiğine dikkat çekiyor:

“Bir etkinliğe katılmasını engellediğiniz gazetecinin açıkça haber değeri gördüğü bir konuda haber üretmesini engellemiş oluyorsunuz. Bu hiçbir liberal demokraside kabul edilemez.”

Yorum yazın