Four Seasons Oteli’nin genişletilme çalışmaları sayesinde Sultanahmet’te bir sarayımız olduğunu fark ettik. Roma İmparatoru Konstantin’in İS 4
yüzyılın ilk yarısında yapımına başladığı, 11. yüzyıla kadar Bizans imparatorları tarafından kullanılan Magnum Palatium (Büyük Saray), bu nedenle yeniden gazetelerin ön sayfasında haber oldu. Saray, 10 yıl önce arkeologların keşfiyle -bugün artık yayımlanmayan Yeni Yüzyıl gazetesine-manşet olmuştu.
Magnum Palatium’un bulunuşu, dünyada son yılların en önemli keşifleri arasında gösterildi. Ama vatandaş olarak 10 yıl sonra hâlâ bu büyük keşfi göremedik; çalışmalar nedeniyle açılamadı. Göremediğimiz, merakımızı gideremediğimiz bu alanda şimdi otel yapılıyor. Burası tam 74 yıl önceki imar planında belirlendiği gibi arkeolojik park haline getirilirse ve bir aksilik olmazsa, Büyük Saray’ı kendisinden 1600 yıl sonra üzerine inşa edilen çelik otelle aynı anda görebileceğiz.
Kurtarma kazısı
Magnum Palatium’un kazısı, 1997’den beri İstanbul Arkeoloji Müzeleri tarafından yürütülüyor. Ancak bu çalışmanın yöntem olarak olmasa da, isim olarak normal kazılardan bir farkı var. Müzenin yürüttüğü diğer kazılar gibi bu da bir “kurtarma kazısı.”
Four Seasons Oteli’ne tahsis edilen eski Sultanahmet Cezaevi’nin 17 dönümlük bahçesi, Tarihi Yarımada’nın (sur içi) tümü gibi arkeolojik sit alanı. Müze bu kazıyı, bulunduğu il sınırları içersindeki sit alanlarından sorumlu olduğu için yapıyor. Çünkü herhangi bir inşaat faaliyetinden önce o alandaki buluntular değerlendirilmek ve bunun için de bilimsel kazı yapılmak durumunda.
Anlaşılacağı üzere Büyük Saray’ın keşfinin ve 10 yıldır devam eden bilimsel kazısının nedeni de bu inşaat. Four Seasons Oteli, açıldığı 1996’dan bugüne genişleme talebini açıkça belirttiği ve kanuni gereklerini yerine getirdiği için tüm bunlar oluyor.
Bugün onay verenlerin izi sürülürken devletin bu tür durumlarda çağdaş bir tarihi çevre politikası olup olmadığı sorusu akla geliyor. Bu tür kurtarma kazılarının, bilim insanlarının iki ayağını bir pabuca sokmak dışında bir özelliği daha var: Harcamalarının Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından, yani devletin kültür varlıklarından sorumlu kurumu tarafından karşılanmıyor olması. Bu nedenle “kurtarma kazısı” tamlaması devlette inanılmaz bir cazibe yaratıyor. Yüksek bütçe gerektiren neredeyse tüm kazılar bu kapsamda yapılıyor.
İstanbul’dan Zeugma’ya
Türkiye’de şu an devam eden en büyük kazı da bir kurtarma kazısı.
İstanbul Yenikapı’daki antik Theodosius Limanı’nda yürütülen bu çalışmanın bütçesi, Marmaray Projesi kapsamındaki tüm arkeolojik kazılar gibi, Ulaştırma Bakanlığı tarafından proje için yurtdışından sağlanan krediyle karşılanıyor. 2000 yılında dünyanın ilgisini topladığı için, neredeyse memleketin “namus meselesi” haline gelen Zeugma’daki çalışma da kurtarma kazısıydı. Birecik Barajı için toplanan sular antik kenti yutmaya başladığında, çalışmalar özel şirketlerin desteğiyle
yürütüldü. Örnekler çoğaltılabilir.
“Otel yapmayacak olsak kazıya neden para verelim?”
Four Seasons Oteli’nin işleten firmanın kazı için bugüne kadar 10 milyon ABD Doları harcadığı söyleniyor. Bu miktar, ulaşılan buluntu ve taşınmaz kültür varlıklarının konservasyonunu da kapsıyor. Firmanın, kazıya bu kadar yatırım yapmasının nedenini “Otel yapmayacak olsak kazıya neden para verelim” düşüncesi oluşturuyor.
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın “Kamunun olanakları yeterli
olsa, arkeolojik alan üzerine bir otel ilavesi yapılmasını kabul etmezdim” açıklaması (Zaman, 1 Ocak 2008) Türkiye’nin kültür politikasının özeti gibi. Bakan, alanı ilk kez 20 Ekim 2007’de ziyaret ediyor o gün öğrendiği otel projesinden rahatsız olduğunu çevresine iletiyor. Ancak yıllık bütçesinin sadece binde 2’sini kültüre ayıran bir devletin söyleyebilecek fazla şeyi yok. Parayı veren, düdüğü çalıyor.