Genel

Şifayı internetten kapma devri: e-hastalıklar

Yazan: Burcu Soydan

Flickr’da “fotoğraf avcılığı” Bunların yanı sıra Flickr gibi fotoğraf sayfalarında da aynı bağımlılığı görebiliyoruz. Çoğumuz başkalarının fotoğraflarına gizlice göz atarken yakalanmaktansa ölmeyi tercih ederken, Flickr gibi sitelerde insanların özel resimlerini paylaşmasıyla bu tür pişmanlıklar da ortadan kalkıyor.İngiltere Lancaster Üniversitesi’nden Haliyana Khalid ve Alan Dix, “fotoğraf avcılığı” üzerine bir çalışma yürütüyor. Flickr ve benzeri sitelerde zaman […]

Flickr’da “fotoğraf avcılığı”

Bunların yanı sıra Flickr gibi fotoğraf sayfalarında da aynı bağımlılığı görebiliyoruz. Çoğumuz başkalarının fotoğraflarına gizlice göz atarken yakalanmaktansa ölmeyi tercih ederken, Flickr gibi sitelerde insanların özel resimlerini paylaşmasıyla bu tür pişmanlıklar da ortadan kalkıyor.İngiltere Lancaster Üniversitesi’nden Haliyana Khalid ve Alan Dix, “fotoğraf avcılığı” üzerine bir çalışma yürütüyor. Flickr ve benzeri sitelerde zaman harcayanlarla yaptıkları söyleşilerde “fotoğraf avcıları”nın hiç tanımadıkları insanların fotoğraf albümlerine saatlerce baktıkları anlaşılıyor. Khalid ve Dix, bunun nedenini duygusal tatmin olarak açıklıyor: “Örneğin başkalarının düğün fotoğraflarını incelemek insanlara kendi düğünleriyle ilgili hayaller kurduruyor.”

Kişisel e-postadaki cümleler ertesi gün gazetede

E-posta ise işlerin yolundan çıktığı bir başka alan. E-posta hizmeti, arkadaşlara ve tanıdıklara post-it kağıtlarla not bırakma alışkanlığının yerinin almış olsa da çok düşünmeden yazdığımız bu notların nereye gideceğini, nasıl sonlanacağını da hesap edemiyoruz. Bu konuyla ilgili en trajikomik örnek olarak US dergisi editörü Keith Olbermann’ın yaşadığı e-posta skandalı sayılabilir. Olbermann geçen sene bir arkadaşına yolladığı özel e-posta’da hemcinsi bir MSNBC muhabiri için “taşla dolu bir bavuldan bile daha işe yaramaz” demesi ve ardından bu sözleri ile New York Daily News gazetesinde karşılaşması gönderilen e-postaların çok da masum olamayabileceğini gösteriyor.

Modern Brigitte Jones’lar : Blog bağımlıları

İngiltere Northumbria Üniversitesinde insan-bilgiyasar etkileşimi üzerine çalışmalar yapan Pam Briggs ise elektronik iletişim sırasında yüz ifadesi ya da vücut dilinin eksik olmasını söylediğimiz şeyleri tam anlamıyla ifade etmemizi engellediğini söylüyor: “Kullanılan mecra çok küçük, dolayısıyla kendimizi ifade edebilmemiz için elimizdeki tek malzeme dil. İletişimin diğer öğeleri kaybolduğu zaman kendimizi tek öğeyle ifade edebilmek için normalde söylemek istediğimizden çok daha duygusal, daha çoşkulu, daha üzgün şeyler söylüyoruz ya da yazıyoruz.” Briggs’e göre herkesin arasında dolaşan e-postaları ya da ünlenmiş Youtube videolarını takip etmek aslında insanların diğerleri tarafından nasıl algılanmak istendiğinin de göstergesi. Bu durum ayrıca bloggerların, insanlara yüzyüze söyleyemeyecekleri kişisel bilgilerini bloglarında paylaşmalarını da açıklıyor. Blogger örneklerinden biri olan Jessica Cutler “Washingtonienne” adlı blogunda tüm seks hayatını rahatça anlatıyor. Aynı şekilde oldukça ünlenen “La Petite Anglaise” olarak da bilinen Cathrine Sanderson, günlük hayatının yanı sıra, aynı işyerinde çalıştığı sevgilisiyle ilgili tüm detayları blogunda internet kullanıcılarıyla paylaşıyor.

* 20 Aralık 2006 tarihli İngiliz bilim ve teknoloji dergisi “New Scientist”in 2583. sayısındaki Richard Fisher’ın “Just can’t get e-nough” başlıklı yazısından çevrilmiştir.

Bir Wikipediakolik’in itirafları

Bryan Derksen, bir şirketin bilimsel cihaz pazarlamacısı
İnsanlar bana Wikipediakolik diyor ama ben kendimi böyle görmüyorum. Wikipedi editörleri arasında ilk ondayım ve bunu bazen insanlara anlatıyorum. Bunu yapmamın nedeni Wikipedia’da bir satır yazıp böbürlenenlere karşın benim ciddi bir editör olduğumu göstermek. Arkadaşlarım ve akrabalarım bana bir yandan hayran kalırken diğer yandan da dalga geçiyor. Günde yaklaşık iki saatimi Wikipedia’ya harcıyorum. Wikipedia’da bir konuyla ilgili bilgi arıyorum. Konuyla ilgili yazıyı bulduğumda eksiklerini tespit ediyorum ve konuyla ilgili yapılmış önemli çalışmaları ekliyorum. Saatlerimi bu iş için gönül rahatlığıyla harcayabilirim.Wikipedia için zaman harcarken aklıma üç büyük faydası geliyor: Eksik bir yazıyı onarmanın verdiği memnuniyet, bildiğim şeyleri dünyanın geri kalanıyla paylaşabilmek ve bu çalışma sırasında yeni ve beklemediğim bilgilere sahip olmak.


Bir MySpace bağımlısının itirafları

Peter Vaht, bilgisayar uzmanı
Benimle arkadaş olan insanların gerçek David Attenborough ile arkadaş olup olmadığını düşünmelerini önemsemiyorum. Bugüne kadar kimse de gerçekten o olup olmadığımı sormadı. David’in adına MySpace sayfası açtım çünkü çocukluğumdan beri onun büyük hayranıyım. O benim idolüm. Haftanın birkaç saatini sayfama gelen sorulara cevap vermekle, sayfamı yeni haberlerle, video kliplerle güncellemekle geçiriyorum. David’i sevmeyenlerin gönderdikleri mesajlaraysa bugüne kadar hiç cevap vermedim. Birçok insanın MySpace’in doğasını anladığını düşünüyorum: MySpace tamamen eğlence amaçlı bir site. Bu nedenle gerçek olup olmadığı önemli değil. İnsanlarda David’in cep telefonu numarası olsa zaten benim sayfamda olmazdı. Benim yarattığım sanal bir David simgesiyim.

Bir siber hastalık hastasının itirafları

Paul Sloman, moda tasarımcısı ve moda editörü
Kalp çarpıntısıyla başlıyor. Doktor çarpıntının nedeninin günde 12 tane içtiğim espresso’ya bağlıyor. Ama internete sorarsanız, farklı bir tabloylar karşılaşırsınız. Sadece belirtileri yazın ve hastalıklarınızı öğrenin: Kalp ritminde bozukluk, hipertansiyon, anjin. İnanın internete göre bende hepsi var. Tabii siber hastalık hastası olmanın büyük bir çelişkisi de var. Büyük sağlık siteleri önerilerinin sonunda mutlaka “doktorunuza başvurun” diyor. Ancak bunun yanı sıra bir taraf acilen tedaviye ihtiyacım olduğunu söylerken diğer taraf gayet sağlıklı olduğumu belirtiyor. Önlenemez sonuç: bir doktordan randevu almak yerine internet doktorunun teşhisini koyduğu hastalığın tedavisi için yine internetten medet ummak. İşte gerçek tehlike burada başlıyor: Bazı siteler bilimsel çareler sunarken, bazıları alternatif seçenekler sunuyor. Böylece kimi zaman sabahın dördünde kendimi “ruhsal tatmin” sitelerinde bulabiliyorum. Neyse ki sanal dünyadaki hastalık hastalığım çok uzun sürmüyor. Bir zaman sonra kendimi gerçekten kötü hissetmeye ya da aslında gayet sağlıklı olduğum sonucuna varıyorum. Çıkan sonuca göre de ya bir doktordan randevu alıyorum ya da bir süreliğine hayatımdan hastalık kelimesini çıkartıyorum. Maalesef bir süreliğine.

Bir Google bağımlısının itirafları

Alison Motluk, New Scientist dergisi Toronto Temsilcisi
İnsanları sürekli Google’da aramamın temel nedeni eğlenceli olması ve iletişim kurmadığım insanlar hakkında bilgi edinebilmem. Bu isteğim bazen iş hayatındaki rekabetle ya da sadece saf bir merak dürtüsüyle de beslenebiliyor. Google’da ismini aradığım kişiler bazen, yıllarca hiç geçinemeyip hayatımdan çıkardıklarım, bazen yıllardır görmediğim okul arkadaşlarım, bazen okuldan atılan tipler, bazen de bir hasta ya da kaza geçirmiş tanıdıklarım bile olabiliyor. Bazen de tanımadığım kişileri Google’da arayarak onlar hakkında bilgi edinmeye çalışıyorum. Amcamın önceki evliliğinden olan gizli oğlu ya da bir arkadaşımın gizli aşkı gibi. Bu insanlarla çoğunlukla hiç tanışmamış ve hiçbir zaman da tanışmayacak oluyorum. Ama onlarla ilgili dedektiflik yapmak hoşuma gidiyor. Bir kere, annemi Google’da eski bir arkadaşının kocasını aratmak için kışkırttım. Adam 1963 yılında karısı doğum yaparken onu terk etmiş ve bir daha da izine rastlanmamıştı. Google’da arattığımızda nerede oturduğundan telefon numarasına kadar tüm bilgilere ulaştık. Tabii bu bilgilerle herhangi bir harekete geçmedik. Bu, sınırı geçmek olurdu.

Yorum yazın