Sanat

Şu meşhur ‘gişe sorunu’

Yazan: Meneviş Tozak

Bir filmin ödül alma kriterleri nedir? Ya da, ödüle layık görülen filmler neden gişede başarıya ulaşmaz? Daha da genellersek, Türkiye’de sinemacıların ve halkın sinemadan beklentisi birbirine çok mu uzaktır? Tazeliğini yıllardır yitirmeyen bu ve benzeri soruları tekrar tekrar sormak için yeterince nedenimiz var. Çünkü Türkiye’de, başta en köklü ve önemli sinema festivalimiz Altın Portakal’da olmak […]

Bir filmin ödül alma kriterleri nedir? Ya da, ödüle layık görülen filmler neden gişede başarıya ulaşmaz? Daha da genellersek, Türkiye’de sinemacıların ve halkın sinemadan beklentisi birbirine çok mu uzaktır?

Tazeliğini yıllardır yitirmeyen bu ve benzeri soruları tekrar tekrar sormak için yeterince nedenimiz var. Çünkü Türkiye’de, başta en köklü ve önemli sinema festivalimiz Altın Portakal’da olmak üzere, ödüle layık görülen filmler çoğu zaman salonlarda ilgi görmüyor. Nitekim 2009’da gerçekleşen 46. festivalin “en iyi film” dahil 5 ödüllü filmi Bornova Bornova, Türkiye’de 11 bin 859 kişi tarafından izlendi. Diğer taraftan gişe rekorları kıran örnekler ise eleştirmenler tarafından kimi zaman “film” olarak bile görülmez.

Ödülsüz Recep İvedik serisinin ilk iki filmi de 4 milyonun üzerinde seyirciye ulaşmıştı. Serinin üçüncü filminin gelecek hafta (12 Şubat) gösterime girecek ve büyük olasılıkla yine yüksek bir gişeye ulaşacak olmasıyla benzer tartışmalar yine gündeme gelecek. Ve yine büyük olasılıkla İvedik’in gişe başarısını, aynı kulvarda yarıştığı ticari filmler kadar Altın Portakal’da ödül alan filmlerin gişesiyle kıyaslayan haberler ve yorumlara tanıklık edeceğiz.

HaberVs, Türk sinemasının “ödül ve gişe” ikilemini, sinema eleştirmenleri ve akademisyenlerle tartıştı.

Festival filmleri, gişe filmleri

2008’de Altın Portakal jürisinde de yer alan Sinema Yazarı Sevin Okyay’a göre sinema izleyicisi “absürd eğlence”yi tercih ediyor: “İnsanlar tercihlerini sanatsal yönü daha düşük filmlerden yana kullanıyorlarsa bu konuda bizim yapabileceğimiz bir şey yok.”

Yönetmen Burcu Aykar “kafa yormayı değil de sadece eğlendirmeyi amaçlayan” yapıya sahip fimlerin geniş kitlelere hitap ederek, yüksek gişe hedeflediğini söylüyor. Bu filmler, özellikleri ve dilleriyle festivaller için çok da geçerli olmayabiliyor. “Zaten amaçları sinema sanatını ileriye taşımak, sinema ve hayat üzerine düşünmek/düşündürmek değil genellikle. Para kazanmak ve ticaret yapmak” diyor Aykar. Festival katılımcısı (seyirci, yarışmacı, eleştirmen vs.) ise bir festival filminden herhangi bir popüler filmde gördüğünden fazlasını bekliyor. Bu yüzden de festivallerde ödül alan filmler gişede başarıyı yakalayamayabiliyor.

Bir başka Sinema Eleştirmeni Engin Ertan seyircinin ve jüri üyesinin beklentisini şöyle tanımlıyor: “Bilet parası ödeyerek salonda yerini alan bir kesim seyirci sadece iyi vakit geçirmeyi hedeflerken, bir jüri üyesi ödül vereceği filmin yenilikçi, aykırı, sinema dilinde farklı bir yol açacak ve belki zaman içerisinde daha geniş kitlelerce takdir edilecek öncü yönlerine dikkat çekmek isteyebilir.”

“Eleştirmenler daha aktif olmalı”

Yeni İnsan Yeni Sinema dergisi ve Birgüngazetesi yazarı Zait Atam, jürinin seçimlerinde haklı olduğu görüşünde. Ama ödülü filmlerin gişede başarısız olmasında, eleştirmenlere de pay biçiyor: “Halk, bu tarz filmlerdeki estetiği veya tekniği anlamadığı için rağbet göstermiyor. Bu noktada da iş eleştirmenlere düşüyor. Eleştirmenler, bu filmlere gereken ilgiyi göstermiyor ve bu sinemayı halka yeteri kadar tanıtmıyorlar.”

Altın Portakal ve gişe

Son 10 yılda Altın Portakal Film Festivali’nin en iyi filmleri çoğu defa, ticari filmlerin gişede ulaştığı sayılara çok uzak kaldı. 2000’de Güle Güle ve 2004’te Yazı Tura bu dönemde seyirciyi salonlara en çok çeken iki filmdi.

Bornova Bornova (2009)
Yönetmen: İnan Temelkuran
Altın Portakal sayısı: 4
İzleyici sayısı 11 bin 859

Pazar: Bir Ticaret Masalı (2008)
Yönetmen: Ben Hopkins
Altın Portakal sayısı: 4
İzleyici sayısı: 8 bin 698

Yumurta(2007)
Yönetmen: Semih Kaplanoğlu
Altın Portakal sayısı: 6
İzleyici sayısı: 34 bin 012

Kader(2006)
Yönetmen: Zeki Demirkubuz
Altın Portakal sayısı: 2
İzleyici sayısı: 27 bin 891

Türev
(2005)
Yönetmen: Ulaş İnanç
Altın Portakal sayısı: 2
İzleyici sayısı: 3 bin 264

Yazı Tura(2004)
Yönetmen: Uğur Yücel
Altın Portakal sayısı: 11
İzleyici sayısı: 238 bin 147

Karşılaşma (2003)
Yönetmen: Ömer Kavur
Altın Portakal sayısı: 6
İzleyici sayısı: 4 bin 218

Uzak(2002)
Yönetmen: Nuri Bilge Ceylan
Altın Portakal sayısı: 5
İzleyici sayısı: 36 bin 482

Büyük Adam Küçük Aşk (2001)
Yönetmen: Handan İpekçi
Altın Portakal sayısı: 5
İzleyici sayısı: 7 bin 619

Güle Güle(2000)
Yönetmen: Zeki Ökten
Altın Portakal sayısı: 4
İzleyici sayısı: 1 milyon 351 bin 345

Hollywood filmlerinin, gazetelerin sinema bölümünde tam sayfa yer kapladığını belirten Atam, “Nuri Bilge Ceylan’a gelince küçük bir köşe veriyorlar” diyor. Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkurbuz gibi “radikal pesimist” yönetmenlerin filmleri, hayata dair önemli şeyler söylemesine rağmen, halk bu sorunlarla yüzleşmek istemiyor; Zait Atam’a göre “görmek istediği taraftan bakıyor”.

“İyi Türkler” ve Yeşilçam

Halkın beyaz perdede görmek istediği ne?

İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Asuman Suner’in soruya verdiği cevabın özeti: İyi Türkler. Recep İvedik, A.R.O.G, Osmanlı Cumhuriyeti ve hatta Kurtlar Vadisigibi filmlerin ortak noktası “Türkler aslında iyiler” mesajı vermesi. A.R.O.G.’daki Arif cahil, Recep İvedik kaba, Polat Alemdar haşin olsa da, halkın görmek istediği insan tanımına uyuyor. Polat Alemdar örneğin, Türkiye’nin çıkarlarını iç ve dış mihraklara karşı savunan iyi bir Türk. Günlük hayatımızdan aşina olduğumuz Recep İvedik ve Arif karakterleri ise uyum sağlayamadığımız modernlikle dalga geçiyor ve halk bunu seviyor. “G.O.R.A’nın şarkısında bile var” diyor Asuman Suner: “Kopupta kopupta zincirimden olduramadım.”

Sinema seyircisinin Yeşilçam’ın melodramatik yapısına bağlılığı, İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nezih Erdoğan’a göre Türk sinemasını hâlâ yönlendiriyor. Çeşitliliğe izin vermeyen tek tip Yeşilçam filmleri, yıllar yılı yeni arayışlar peşinde koşan sinemacıların tepkisini çekmişti. Sinema zaman içinde Türkiye’de üzerine birçok yenilik ekleyerek başka gelişti. “Fakat bu yeniliklerin üstüne de yine Yeşilçam geldi” diyor Erdoğan. Ona göre yeni dönemin popüler filmleri, Yeşilçam’ın geleneksel yapısından izler taşıdığı için beğeniliyor. G.O.R.A’daki Arif’in saflığına duyulan sempati, Yeşilçam’da taşradan gelenin sevilmesiyle uyuşuyor. Aynı şekilde Kurtlar Vadisi Irak’taki iyi ve kötünün savaşı da o dönemin mirası.

“Seyircinin derdi ‘iyi film’ değil”

Uzun süre Sinema Yazarları Derneği’nin (SİYAD) başkanlığını yürüten Yazar Mehmet Açar da, Suner’le paralel düşünüyor: “Seyircinin derdi en iyi filme gitmek değil. Merak ettiği, görmek istediği filmi seyretmek. Sinema sektörünü temsil eden jürilerin görevi ise, en çok seyredilecek filmi değil kendince en iyiyi seçmek. İki tarafın tercihleri çakışmayabilir. Eğer öyle olsaydı, Oscar alan filmlerin seyirci rekorları kırması gerekirdi.”

Ticari gösterimlerdeki film tüketimiyle, festival ortamının farklı film izleme biçimleri olduğunu belirten Engin Ertan da, Açar’ın görüşünü onaylıyor: “Festivallerden ödülle dönen filmlerin gişede çok büyük bir başarı gösterememesi Türkiye’ye özgü bir durum değil.”

Mehmet Açar üzerinde durulması gereken şeyin, Altın Portakal’ın seyirci sayısına katkıda bulunmaması olduğunu söylüyor: “Bu sorun sadece Antalya’yla sınırlı değil. Cannes, Berlin ve Venedik gibi dünyanın en iyi festivallerinde ödül kazanan filmler de Türkiye’de çok seyredilmiyor. Çünkü tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de seyirci, festivallerin ticari sinemayla bir ilgisi olmadığının farkında. Filmin ödüllü ya da ödülsüz oluşu seyirci için bir ölçüt oluşturmuyor.”

“Ödül jüriye mahsus bir karar”

Burcu Aykar ödülün, bir filmin iyi ya da kötü olması anlamına gelmeyeceğinin altını çiziyor: “Her ödül, o ödülü veren jüriye mahsus bir karardır. Bu kararda jüriyi oluşturan insanların farklı sinema zevkleri ve birikimleri etkili olur. Jürilik, ‘üzerinde uzlaşılan filmi bulma’ çabası. Ve festivallerde her yıl, farklı isimler jüride yer alır.” Aykar, bir festival için seçilen film grubunun da yıldan yıla değiştiğine de dikkat çekiyor. “Tüm bunları göz önüne aldığımızda, ödül alan filmleri sorgulamaksızın iyi olarak etiketlendiremeyiz.”

Aykar yine de, sinema kültürünün yaygınlaşması ve gelişmesiyle ödüllü filmlerin ileride daha çok iş yapabileceğini umuyor. Sinemadergisi Yayın Yönetmeni Senem Erdine de aynı görüşte; sinema yazarları ya da jürilerle, seyircinin tercihleri arasındaki uçurumun bu sayede kapanabileceğini söylüyor.

Kaldı ki yüksek gişe başarısı, seyircinin o filmi beğendiği anlamına da gelmiyor. “2012, çoğu internet sitesinde izleyicilerin olumsuz, hatta yer yer dalga geçen yorumlarıyla değerlendirilmesine rağmen müthiş bir hasılat etti” diyor Engin Ertan. Bir filmin kaç kopya ile ve kaç salonda gösterime girdiği, ister istemez ulaştığı seyirci sayısını da belirliyor. Örneğin 300 kopya ile 500 perdede gösterime giren büyük bütçeli ve ticari bir film, elbette 20 kopya ile 20 perdede gösterime giren düşük bütçeli bir filme oranla daha fazla kişi tarafından izleniyor.

Festival filmleri (ya da sanat filmleri, ismine ne derseniz deyin) konusunda umut taşıyan bir başka sinemacı ise Nezih Erdoğan. Erdoğan, Türk sinemasındaki nicel artışın (son bir yılda 70’in üzerinde film çekildi) nitel çoğalmayı da beraberinde getireceği görüşünde.

Yorum yazın