Genel

Türkiye’nin, insan hakları karnesi yine kırık

Yazan: HaberVs

Ahmet Şıkahmets@medyakronik.com Uluslararası Af Örgütü (UAÖ) 2007 yılı hak ihlalleri raporu bugün (28 Mayıs Çarşamba) açıklandı. Raporda, “Artan siyasi belirsizlik ve askeri müdahalelerin ardından ülkede milliyetçi duygular ve şiddette artış görülmektedir” denilerek Dink cinayeti, Malatya katliamı, Festus Okey’in öldürülmesi, polis şiddeti, hak savunucularına baskılar, kadına yönelik şiddet ve cezasızlık konularında Türkiye eleştirildi. İfade özgürlüğünün kısıtlanmaya […]

Ahmet Şık
ahmets@medyakronik.com

Uluslararası Af Örgütü (UAÖ) 2007 yılı hak ihlalleri raporu bugün (28 Mayıs Çarşamba) açıklandı. Raporda, “Artan siyasi belirsizlik ve askeri müdahalelerin ardından ülkede milliyetçi duygular ve şiddette artış görülmektedir” denilerek Dink cinayeti, Malatya katliamı, Festus Okey’in öldürülmesi, polis şiddeti, hak savunucularına baskılar, kadına yönelik şiddet ve cezasızlık konularında Türkiye eleştirildi.

İfade özgürlüğünün kısıtlanmaya devam ettiği belirtilen raporda, “İşkence ve diğer kötü muamele iddiaları ile yasa uygulayıcıları tarafından aşırı güç kullanımı olayları da devam etmektedir. İnsan hakları ihlalleri için başlatılan kovuşturmalar etkisiz ve yetersiz kalmakta, adil yargılanmaya ilişkin kaygılar devam etmektedir. Mülteci ve sığınmacıların hakları ihlal edilmektedir. Aile içi şiddet mağdurlarına sığınma evleri temininde ise çok az bir ilerleme kaydedilmiştir” denildi.

Raporun açıklanmasıyla ilgili Taksim Eresin Otel’de düzenlenen basın toplantısında geçen yıl tüm dünyada adaletsizlik eşitsizlik ve hak ihlallerine karşı cezasızlığın sürdüğünü belirten UAÖ avukatı Özlem Altıparmak, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 60. yılında tüm hükümetlerin geçmişte yaşanan ihlaller için özür dilemesini ve hakları hayata geçirmek için kararlılık göstermesini istedi. UAÖ temsilcilerinin Mayıs, Temmuz ve Eylül aylarında gerçekleştirdiği ziyaretler sonucunda hazırlanan raporda Hrant Dink’in 2007 Ocak ayında vurulmasının ardından Türkiye’de bir hoşgörüsüzlük atmosferinin egemen olduğu ve PKK ile yaşanan silahlı çatışmaların yeniden şiddetlenmesiyle insan hakları ihlallerinde de artış yaşandığı vurgulandı. Demokratik Toplum Partisi’ne kapatılma davası açıldığı belirtilen raporda sivillere yönelik bombalı saldırılarda çok sayıda kişinin öldüğüne yer verildi.

İfade özgürlüğü hala sorun

Düşünce ve ifade özgürlüğünün yasa ve uygulamalarla kısıtlanmaya devam ettiği vurgulanan raporda, “Avukatlar, gazeteciler, insan hakları savunucuları ve diğer gruplar taciz ve tehdit edilmekte, haksız kovuşturmalara ve fiziksel saldırılara maruz kalmaktadırlar. Ulusal ve uluslararası muhalefete rağmen, ‘Türklüğü aşağılama’ suçunu düzenleyen Türk Ceza Kanunu’nun 301. Maddesi kapsamında açılan davaların sayısında artış görülmüştür” denildi.

Türk Ceza Kanunu’nun “halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama” suçunu düzenleyen 216. maddesinin de “keyfi” ve “aşırı kısıtlayıcı” biçimde uygulandığını anlatan raporda konuyla ilgili şu görüşlere yer verildi: “Avukat Eren Keskin ‘Kürdistan’ kelimesini telaffuz ettiği için bir yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. Ayrıca, Terörle Mücadele Yasası’nın ‘terör örgütünün veya amacının propagandasını yapmak’ suçunu düzenleyen 7/2. maddesi kapsamında davalar açılmıştır. Kasım ayında DTP mensubu ve Van Belediye Başkanı Gülcihan Şimşek, PKK lideri Abdullah Öcalan’a “sayın” diye hitap ettiği için bir yıl hapis cezasına çarptırılmıştır” .

Dink’in ölüm nedeni 301

Raporda Hrant Dink cinayeti ile Malatya katliamlarına da yer verildi. “Bir Hıristiyan yayınevinde çalışan ikisi Türk, biri Alman vatandaşı üç kişi elleri ve ayakları bağlanıp boğazları kesilerek öldürülmüştür” denilirken Dink’in öldürülmesinin de 301. maddeden açılan bir davayla ilgisi olduğu vurgulandı. Raporda, “Gazeteci ve insan hakları savunucusu Hrant Dink daha önce 301. maddeden yargılanmıştır. Tetikçi şüphelisi şahsın Hrant Dink’i ‘Türklüğü aşağıladığı’ için vurduğunu beyan ettiği iddia edilmiştir. Cinayete ilişkin polis soruşturması sonucu birkaç zanlı mahkeme önüne çıkartılmışsa da emniyet güçlerinin tam sorumluluğu mercek altına alınmamıştır. Ekim ayında Hrant Dink’in oğlu ve haftalık Türkçe-Ermenice Agos gazetesinin yardımcı editörü Arat Dink ile aynı gazetenin sahibi Sarkis Seropyan 301. Madde kapsamında hüküm giyerek birer yıl hapis cezasına çarptırılmış, ancak bu cezaları ertelenmiştir” denildi.

Af Örgütü de mağdur

İnsan hakları savunucularının barışçıl eylemlerinden ötürü kovuşturmaya tabi tutulması da eleştirilen raporda, İstanbul Valiliği’nin, adlarının ve amaçlarının “yasaya ve ahlaka” aykırı olduğu gerekçesiyle lezbiyen, gey, biseksüel, travesti ve transseksüel örgütü Lambda İstanbul’a kapatma davası açmasına da yer verildi. Ocak ayında Uluslararası Af Örgütü Türkiye şubesinin banka hesaplarının, “yasadışı para toplandığı” iddiasıyla İstanbul Valiliğinin talebi üzerine dondurulduğu anımsatılan raporda, “Kuruluş başkanına da aynı suçtan idari para cezası verilmiştir. Af Örgütü Türkiye şubesi konuya ilişkin itirazda bulunmuş olmakla beraber, iki konuda yıl sonu itibarıyla henüz çözümlenmemiştir” denildi.

Cezasızlık devam ediyor

Adil yargılamaya ilişkin kaygılar, özellikle terörle mücadele yasaları kapsamında kovuşturmaya tabi tutulan kişiler bağlamında, devam etmektedir” denilen raporda uzayan davalarda, işkence uygulanarak alındığı iddia edilen beyanların delil olarak kullanıldığı anlatıldı. Kamu görevlilerinin gerçekleştirdikleri insan hakları ihlallerine ilişkin yürütülen az sayıda soruşturmanın da kusurlu olduğu ve resmi insan hakları organlarının etkisiz olmaya devam ettiği belirtilen raporda, “Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’nda yapılan değişiklikle, dur ihtarına uymayarak kaçan süphelilere ateş etmeleri için izin vermek suretiyle, ölümcül güç kullanımına yönelik polise daha fazla yetki vermiştir. Mardtin Kızıltepe’de Ahmet Kaymaz ile 12 yaşındaki oğlu Uğur’u evlerinin önünde vurarak öldürdüğü için yargılanan dört polis memurunun tamamı beraat etmiştir. Polis memurları ölümlerin silahlı çatışma neticesinde gerçekleştiğini beyan etmiş olmakla beraber yapılan adli inceleme raporları her iki kurbanında da kısa mesafeden birçok defa vurulduğunu göstermektedir. 2005 yılında Şemdinli’de Umut Kitapevi’nin bombalanması olayında suçlu bulunan iki astsubay ile bir itirafçının mahkumiyet kararı temyizden dönmüştür. İade yargılaması askeri mahkemede görülmüştür. Aralık ayında yapılan ilk duruşmada iki askeri inzibat görevlisi, görevlerine devam etmek üzere mahkemece salıverilmiştir. Kasım ayında, iki kadının İstanbul polisince gözaltındayken işkence görmesi davasında 10 polis memuru beraat etmiştir. İşkence mağduru iki kadının; dayak, çırılçıplak soyma ve yüksek basınçlı hortumdan soğuk su sıkma ve tecavüz girişimini de içeren işkenceye gördükleri bildirilmiştir” denildi.

Gözaltında infaz kuşkusu

Dur” ihtarına uymama gerekçesiyle yaşanan ölümlerin 2007 yılında da devam ettiği anlatılan raporda güvenlik güçlerinin orantısız güç kullanımının artarak sürdüğü, işkence ve kötü muamele iddialarının özellikle resmi gözaltı yerleri dışında yoğunlaştığı anlatılan raporda gözaltı merkezlerinde yaşanan ölüm olaylarının bazılarının yargısız infaz olabileceği vurgulandı. Nijeryalı sığınmacı Festus Okey’in, Beyoğlu Polis Karakolu’nda öldürülmesinin anlatıldığı raporda, “Çok önemli bir delil olan, Okey’in ateş edildiği gün giymiş olduğu tişört polis tarafından, görünüşe göre kaybedilmiştir” denildi.

Cezaevleri de dışarısı gibi

İnsan hakları ihlallerinin cezaevlerinde de sürdüğü özellikle F tipi cezaevlerinde katı ve keyfi cezalandırmaların devam ettiği belirtilerek, “Ocak ayında yayınlanan ve tutuklulara birbirleriyle daha geniş görüşme hakkı tanıyan genelge büyük ölçüde hayata geçirilmiş değildir. Bazı tutuklular hücre hapsine ve küçük grup tecridine tabi tutulmuştur” denildi. Vicdani ret hakkının halen tanınmayıp, sivil hizmet alternatifi de sunulmadığı anlatılan raporda, “Vicdani retçi Osman Murat Ülke’ye, askeri hizmeti ifa etmediği gerekçesiyle hakkında verilen hapis cezasının geri kalanını tamamlamak üzere tekrar çağrıda bulunulmuştur. Bu kararla Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Ülke davasıyla ilgili olarak 2006 yılında verdiği ve Türkiye’nin vicdani retçilerin süreli yargılanmasını engellemeye yönelik yasal düzenlemeler yapmasını isteyen kararı yok saymaya devam etmiştir” denildi.

Kadına da mülteciye de hak yok

Raporda aile içi şiddet mağduru kadınları korumaya yönelik yasa ve düzenlemelerin uygulanmasında hala yetersizlik olduğu vurgulanarak, “Sığınma evi sayısı, 50 bini aşkın nüfusa sahip tüm yerleşim yerlerinde bir sığınma evi kurulmasını şart koşan 2004 Belediyeler Yasası’nda öngörülen rakamın çok altında kalmıştır. Başbakan tarafından 2006 yılı Temmuz ayında kurulması emredilen aile içi şiddet mağdurlarına yardıma yönelik telefon hattı yılsonu itibarıyla kurulmuş değildir” denildi. Raporda mültecilerin adil ve etkin bir ulusal sığınma sistemine erişimindeki engellemelerin devam ettiğine de dikkat çekilerek şu görüşlere yer verildi: “Türk makamları, mülteci statüsü almış sığınmacıları ciddi insan hakları ihlali riski olan ülkelere uluslararası hukuka aykırı olarak zorla iade etmiştir”.

Yorum yazın