Politika Yorum Analiz Görüş

Türkiye’nin rejim krizi ve dokunulmazlık yasası

Yazan: Bercan Aktaş
Türkiye bir rejim krizi yaşıyor

AKP içindeki iktidar çatışması, MHP içindeki kurultay tartışması ve dokunulmazlıkların kaldırılması hazırlığının tek bir kesişme noktası var. Bercan Aktaş’ın analizi…

Son dönemin en çok tartışılan konularının başında Başkanlık Sistemi geliyor. Cumhurbaşkanı’nın bu planını 7 Haziran seçimlerinde HDP’nin, 1 Kasım’da da hem HDP’nin hem de MHP’nin barajı aşarak AKP’nin tek başına anayasa yapacak Meclis çoğunluğuna ulaştırmaması engelledi. Hem AKP içinde Pelikan Dosyası’yla ayyuka çıkan iktidar krizi hem de HDP’lileri tutuklamayı öngören dokunulmazlık yasası Başkanlık Sistemi tartışmalarının bugünkü görünen yüzü halinde. Peki arka planda ne yatıyor?

Türkiye’nin otoriterleştiği tezi, Gezi Parkı direnişinden sonra ulusal ve uluslararası kamuoyunda sıkça ifade edilmeye başlandı. Amerikan ana akım medyasından Avrupa Parlamentosu’na, Türkiye içi muhalefetten Ortadoğu’daki liderlere kadar geniş bir yelpaze tarafından dillendirilen bu yöndeki söylemler göz ardı edilemez.

Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı ve eski AKP milletvekili Mustafa Akış bu fotoğrafı Ahmet Davutoğlu grup toplansını yaparken paylaştı.

Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı ve eski AKP milletvekili Mustafa Akış bu fotoğrafı Ahmet Davutoğlu grup toplansını yaparken paylaştı.

Buna karşın Erdoğan’ı destekleyenler kendisine eskisi gibi “milletin hizmetkârı” olarak değil, “Reis” diyerek seslenmeye başladılar. Erdoğan’ın “organik lider” olduğu ve milli iradeyi birey olarak üstünde taşıdığı söylendi. Her otoriter rejimin taşıdığı özelliklerden birisidir bu. Bir lider kutsanır, milli iradenin kendisi onun vücudunda değer bulur ve lider de toplumla arasında kurduğu ilişkide bir siyasi partiye muhtaç kalmaz. Aynı zamanda parti olma vasfını yitiren bir siyasi partinin kendi içinde yaşadığı krizler de herhangi bir partinin iç tartışmalarında olduğu gibi ilerlemez. Bugün de Genel Başkan Davutoğlu’nun MKYK tarafından yetkilerinin kısıtlandırılmasıyla ve ardından yayınlanan Pelikan Dosyası’yla “kamusallaşan” iktidar partisi içi iktidar kavgasının nedeni ve önemi de buradan kaynaklanıyor. Nitekim Ahmet Davutoğlu’nun arkasında Genel Başkanı olduğu partinin dahi durmaması, Başbakan’ın siyaset yapma enstrümanını elinden aldı ve artık yola Davutoğlu’yla devam edilmeyecek. Bu saatten sonra AKP kongresinde seçilecek Genel Başkan kim olursa olsun, parti onun da arkasında durmayarak müstakbel AKP liderini de etkisizleştirecek. Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Mustafa Akış’ın kendi twitter hesabından yaptığı paylaşım da bunun göstergesi. Bu paylaşım AKP’nin kaderinin Erdoğan’la, Erdoğan’ın kaderinin de Türkiye’yle özdeşleştirildiğinin en net ifadesi.

Tüm bunlar Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı adaylık sürecinden beri hızla gündemimizde yer edinen Başkanlık Sistemi tartışmalarıyla birlikte Türkiye’nin de içinde bulunduğu bir rejim krizine yol açıyor. Erdoğan’ın fiilen bu krizi aştığını düşünmemiz için kahin olmaya gerek yok. Cumhurbaşkanı anayasanın önemsizleştiğini ve Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına dahi saygı duymadığını bizzat kendisi ifade etti. Başkanlık Sistemi’nin anayasallaşması için gereken Meclis salt çoğunluğunun AKP’ye geçmesi için HDP ya da MHP’den en az birinin, olası bir yeni seçimde, barajın altında kalması gerekiyor. Dokunulmazlıklar tartışmasının Türkiye’nin rejim kriziyle ilişkisi de buradan kuruluyor.

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın grup toplantısında olası bir milletvekili tutuklamasına karşı direnileceği, ifade vermeye savcılığa ya da emniyete gidilmeyeceği yönündeki açıklamaları da HDP’nin Meclis’ten çekilme olasılığının sinyallerini verdi. Şayet Meclis Genel Kurulu’nda yapılacak dokunulmazlıklar oylamasında 330-367 arasında olumlu oy çıkarsa bu durum referanduma taşınacak. 367’nin aşıldığı takdirde ise yargı HDP’li milletvekillerini tutuklamak için referanduma gerek kalmadan harekete geçebilecek.

komisyon_1798

Meclis Anayasa Komisyonu’ndaki kavgalardan sonra HDP adına konuşan Prof. Dr. Mithat Sancar komisyondan çekildiklerini açıkladı.

Olası bir referandumun tartışma başlıklarını kestirmek güç değil. Türkiye’de siyasetin gerçek içeriğiyle onun topluma yansıtılması arasındaki fark bu olası referandumu da belirleyecek. Rejim krizi tartışmasının, yerini AKP ve MHP eliyle “terörle mücadele”ye bırakacağı görünüyor. Yani HDP’li milletvekillerinin “terörle mücadele konseptine uyum sağlamadığı” söylenecek.

HDP ise topluma Kürt sorununun siyasi çözüm yollarının tıkanıp tıkanmayacağını anlatmakla meşgul olacak. Bu durumun AKP ve MHP’nin Türk milliyetçiliğini artıracak yöndeki politikası, doğal olarak, reaksiyoner bir karşı-Kürt milliyetçiliğinin yükselişiyle sonuçlanabilir. Öte yandan HDP’nin 7 Haziran öncesinde ve sonrasında topluma verdiği imajda ciddi değişiklikler söz konusu. Toplumun önemli bir kesimi yüzde 13’lük seçim başarısından sonra HDP tarafından verilen sözlerin tutulmadığını düşünüyor.

Not düşmekte fayda var. MHP içerisindeki “kurultay krizi”ni de Başkanlık tartışmalarıyla beraber anlamak mümkün. Öne çıkan aday Meral Akşener’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’a dönük sert ifadelerinin nedeni topluma yansıtıldığı gibi bir parti içi tüzük krizi değil, doğrudan Başkanlık Sistemi tartışmaları.

AKP ve MHP içi krizler ile HDP’lileri tutuklayarak yeni bir seçimi öngören yasa değişikliğinin kesiştiği nokta burası: Türkiye’nin rejim krizi. Bir diğer ifadeyle, Recep Tayyip Erdoğan.

Yorum yazın