Türkiye’de dizi süreleri yıllar geçtikçe kısalmak yerine uzuyor. Bir zamanlar 90 dakikalık dizilerin çalışma koşullarını “Yerli dizi yersiz uzun” eylemleriyle protesto eden sektör emekçileri, 120 dakikayı aşan dizi sürelerinin hem sektör çalışanlarını hem de izleyicileri olumsuz etkilediğini söylüyor.
Arka Sokaklar dizisinde kameraman olarak çalışan Barış Tahmaz, dizi sürelerinin uzun tutulmasının sebebini, kanalların ve yapımcıların daha fazla kâr etme isteğiyle açıklıyor. 14 yıldır sektörde kameraman olarak çalışan Tahmaz, Arka Sokaklar dizisinin günlük dizi olarak ilk başladığı zamanlarda senaryoların 82 sayfa civarında geldiğini ve yaklaşık 90 dakika sürdüğünü belirtiyor.
Tahmaz, eskiden ana haberden sonra, saat 20.00’den itibaren iki slot yayın yapıldığını hatırlatıyor. O dönemlerde 20.00-24.00 arasında iki ayrı dizi veya bir dizi ve bir program yayınlandığını söyleyen Tahmaz, kanalların bütçe tasarrufu amacıyla dizi süresini uzatarak “prime time” olarak adlandırılan günün en çok televizyon izlenen saatini tek diziyle kapattıklarını ifade ediyor.
“Tek dizi iki dizilik iş yapıyor, ama haftalık ücretler aynı”
Tahmaz, uzama sebebini tamamen kâr amacına bağlarken reklamlarla beraber geceyarısına kadar sadece tek bir dizinin oynadığına dikkat çekiyor. Maliyetlerin düştüğünü, bir dizinin artık iki dizilik para kazandığını fakat çalışanlara verilen ücretlerin aynı kaldığını vurguluyor.
İsmini vermek istemeyen bir görüntü yönetmeni de dizi sürelerinin uzamasının tamamen reklam anlaşmalarından kaynaklandığını söylüyor. Dizi süreleri bir saat olarak belirlendiğinde kanalın kazancı azalırken süre uzatılınca ortaya çıkan kârın biraz yapımcı, biraz da kanal tarafından paylaşıldığını belirtiyor:
“Bir saatlik projede para kazanamıyorlar. Her şeyin maliyeti çok yüksek. Her kanal televizyon işleri için 4k, yani çok yüksek çözünürlüklü kamera istiyor, bu kameralar da çok pahalı, maliyetler çok arttığı için kanal da ayakta durmak istiyor. Netflix işlerinde kullanılan kameraların fiyatları daha düşük.”
Görüntü yönetmeni, dizi sektöründe çalışma saatlerine bir düzenleme geldiğini belirtiyor. Sendikaların da paylaşımlar yaptığına dikkat çeken yönetmen, sistemin yavaş yavaş oturmayabaşladığını anlatıyor:
“Artık günde 12 saat çalışma kuralı var. O saatlerden sonra kimse çalışmıyor. Çalışılırsa mesai oluyor. İş 11 saatte bitirilmek isteniyor. Şartlar geçen seneye göre daha iyi.”
Sürelerde herhangi bir kısalma öngörmeyen yönetmen, TV kanallarının dizi başına yaptıkları ödemeleri artırmadığında, yapımcı da cebinden harcamayı reddedince, dizilere ara verildiğini belirtiyor.
Yapımcılar, sanıldığı gibi bir kârları olmadığını belirtiyor
BBO yapım şirketinin sahibi yapımcı ve yönetmen Şafak Bakkalbaşıoğlu, dizi sürelerinin uzunluğunu reklam gelirlerinin yetersizliğiyle açıklıyor. 45 dakikalık diziler için 12 dakikalık bir reklam süresi olduğunu, fakat bu 12 dakikalık reklamların tüm yapımın masrafını karşılamaya yetmediğini aktarıyor. Dolayısıyla diziler iki adet 45 dakikadan oluşuyorlar ve buna ek olarak 45 dakikalık bir özet kısmıyla beraber yayınlanıyorlar.
Ancak bu şekilde reklam gelirlerinin yapım için yeterli bir hale geldiğini anlatan Bakkalbaşıoğlu, durumun bir kısır döngüye dönüştüğünü ve yıldız aktörlerle çalışmanın çok uçuk bütçeler gerektirdini söylüyor. Senaristlerin ve yönetmenlerin ücretlerinin ise karşılanabilir olduğunu, senaryo yetiştirebilmek için bazı yapımların iki yönetmen ve iki senaristle çalıştıklarını, bu durumun hayli yıpratıcı olduğunu belirtiyor.
Yapımcıların büyük bir sorumluluk taşıdığını ve yaptıkları büyük yatırımın karşılığını ancak uzun dizi süreleriyle alabildiklerini belirten Bakkalbaşıoğlu, şirketlerin kâr edebilmek için 120 dakikalık bir dizi bölümünü yurtdışına üç bölüm olarak sattıklarını, fakat gelirin önemli bir kısmını da telif olarak ödediklerini belirtiyor.
Yönetmen ve yapımcı Serpil Altın, 120 dakikalık bir dizinin üretim süresinin bir hafta olduğuna ve kanalın reyting sebebiyle diziyi sonlandırabileceğine dikkat çekiyor.
Yapımcıların risk almamak ve maddi kayıp yaşamamak için diziyi yayından hemen önce ürettiklerini ifade eden Altın, bu yüzden çoğu dizinin stoksuz çakildiğini anlatıyor. Bu nedenle, diziyi kısa sürede üretme kaygısının tüm ekiplerde çok büyük gerginlik ve baskı yarattığını belirten Altın, bu durumun çözülmesi için çalışan sayısının artırıldığını, 70-80 kişilik ekiplerin 150’lere çıktığını söylüyor. Altın, kadrolara “ikinci yönetmen”, “ikinci görüntü yönetmeni” gibi unvanların eklendiğini, bu baskı nedeniyle tükenmişlik sendromu yaşayan çok sayıda emekçi olduğunu belirtiyor.
Dizi süreleri işlerin kalitesini düşürüyor
Senaryo danışmanı ve İstanbul Bilgi Üniversitesi doktor öğretim üyesi Öktem Başol, Anadolu’daki insanların gece boyunca izledikleri dizinin başında kalmalarının hedeflendiğini belirtiyor ve dizi sürelerinin çıkan işlerin kalitesini etkilediğini vurguluyor:
“Dizi süreleri 120 dakikayı buldu. Senaryolar 120-140 sayfa civarında. Her hafta bir film yazılıyor gibi. İster istemez ortaya kötü şeyler çıkıyor. Televizyona yazılan şeylerin kötü olma sebebi de bu. İki karakter arasındaki çatışmanın izleyiciye gerekli sahnelerle aktarılması gerekli, fakat televizyonda uzun olması gerektiği için bu sündürülüyor.”
Başol, televizyon işlerinde iki ayrı reyting sistemi olduğunu belirtiyor. Bu reytingler AB ve Total olarak adlandırılıyor. AB’nin aydın, okumuş bir izleyici kitlesi olarak düşünülmemesi gerektiğini, bu grubun İstanbul’da sosyal olanakları kısıtlı izleyici kitlesinden oluştuğunu vurguluyor. Total reytingin ise Anadolu’dan geldiğini belirten Başol, televizyonda iş yapan insanların bunu göz önüne alması gerektiğini belirtiyor. Başol, dizi sürelerinde ise bir dönüşüm beklemiyor.Onun yerine sektörden kaçış olacağı görüşünde: “Bazıları televizyona iş yapmayacak. Televizyona yapılan işlere dizi denmemeli, televizyon filmi dense daha doğru olur.”
“Asıl sebep güvencesizlik”
Belgesel yapımcısı ve İstanbul Bilgi Üniversitesi doktor öğretim üyesi Ethem Özgüven ise dizi sürelerinin uzunluğunu bir sömürü olarak tanımlıyor ve durumu medya sektörü içindeki sigortasızlık ve güvencesizliğe bağlıyor:
“İnsanlar korkunç saatler çalıştırılıyor, üzerlerinde çok büyük bir baskı var. Bu baskı sadece set işçisi ya da oyuncusunda değil, yönetmende de var. Reyting olmadığı zaman bir anda tüm ekip işini kaybedebiliyor. Gencecik yetenekli yönetmenler o kadar zor şartlarda çalışıyorlar ki herkesin üzerinde çok fazla yük var. Biraz daha reklam alalım diye diziler uzatıldıkça uzatılıyor, bunun karşısında ne kanun var ne bir kural var, hiçbir şey yok. Ben sebebini ülkemizde çalışan insanların haklarını koruyamamalarına bağlıyorum.”
Özgüven, çok sayıda psikolojisi bozulan genç yönetmen tanıdığını ve bu baskıyı kaldıramadıklarını söylüyor.