Son günlerin çok konuşulan TV dizisi Üç Kuruş‘un başrol oyuncularından Uraz Kaygılaroğlu‘na göre ırkçılık ve ayrımcılık gündelik konuşmalarımızdan beslenebiliyor ve kullandığımız dil, yeni kuşaklar üzerinde etkili oluyor: Kaygılaroğlu, “Çocuklar her söylediğimizi sünger gibi çekiyor. Ötekileştiren dili değiştirsek belki çocuk öteki ne onu bile bilmeyecek” diyor.
Üç Kuruş dizisinin başrol oyuncuları Uraz Kaygılaroğlu ve Ekin Koç, Brandweek İstanbul kapsamında geçtiğimiz gün düzenlenen “İçimizdeki Irkçıyla Yüzleşmek” başlıklı söyleşiye katıldı. 1 Kasım’da Show TV ekranda yayına başlayan dizide Kaygılaroğlu, Roman kökenli çete lideri Kartal’ı canlandırırken Koç, Romanlara karşı önyargısını onları tanıdıkça terk eden komiser Efe karakterini oynuyor. İki oyuncu, Brandweek’te Tarihçi Dr. Arzu Öztürkmen’in moderatörlüğünde konuştu.
Oturum Uraz Kaygılaroğlu’nun canlandırdığı Kartal karakterinin ötekileştirmenin boyutlarını ortaya koyan tiradının oynatılması ile başladı. “Şimdi sen anlaştık mı diyon ya, biz senlen anlaşamayız. Çünkü farklıyız” cümleleri ile başlayan iki dakikalık tirad, ön gösterim olarak YouTube’da yayınlandığı 4 Kasım’dan 10 Kasım’a kadar yaklaşık bir buçuk milyon izlenmeye ulaştı. Tirat, Romanlara karşı önyargılara ve korkulara dikkat çekti. “Siz bakmasını biliyonuz da iyi niyetimizi görmesini hiç bilmiyonuz.” sözleri ile biten tirat, Romanların iyi niyetli olup olmamasının önemsiz olduğunu ve her halükârda insanların onlara yaklaşmadığını, Romanlar onlara yaklaştığında ise kaçtığını vurguladı.
“Siz birine sevgi verdiğinizde karşılığında size sevgi dışında başka bir şey vermez”
Bahis ve kumar oynatarak para kazanan ve mahallenin koruyucusu konumunda olan Kartal karakterinin, Romanlara karşı önyargılı polis memuru Efe’yle karşı karşıya olduğu bu sahnenin çekimi esnasında arkadan tesadüf eseri geçen bir mahalleli ile yaşanan diyalog, sahnede verilmek istenen mesajı destekler nitelikte. Ekin Koç, Uraz Kaygılaroğlu’nun arkadan geçen mahalle sakinine bir anda “Abim! Nasılsın?” diye seslenmesi üzerine mahalle sakinin de büyük bir samimiyetle cevap vererek Uraz Kaygılaroğlu’na “Kaymağım!” diye hitap ettiğini söylüyor ve şaşkınlığını “Uraz ilk günden nasıl kaymak oldu şaşırdık” diyerek ifade ediyor. Oyuncular sık sık Romanların samimiyetlerine ve renkli kişiliklerine vurgu yapıyor. Kaygılaroğlu “Biz mahalleyi çok sevdik, onlar da bizi çok sevdiler. Ortam çok sıcak. Siz birine sevgi verdiğinizde karşılığında size sevgi dışında başka bir şey vermez” diyerek insanların birbirine karşı kucaklayıcı olmasının önemine dikkat çekiyor.
Mahalle başrolde
Arzu Öztürkmen, Yavuz Pekman’ın “Türk Tiyatrosunda Başrol Olarak Mahalle” makalesine gönderme yaparak oyunculara daha önce hiç dizi veya film çekimi yapılmamış Çayırbaşı mahallesi hakkındaki izlenimlerini sorduğunda, oyuncular mahalleli ve çekim ekibinin birbirlerine adapte olduğunu ve çok eğlendiklerini söylüyor. Ekin Koç “Ben başta gergindim, korkarak dolaşıyordum ama Uraz da mahalleli gibi sıcakkanlı olduğundan mahalleye hemen uyum sağladı.” diyor. Uraz Kaygılaroğlu ise çekimlerde çoğu zaman mahalleli ile vakit geçirdiğini, kiminin eltisi ile ilgili sorununu anlattığını, kiminin akşam bir şeyler içmeye çağırdığını, nerede iyi yemek yeriz diye sorduklarında ise “Gel ben sana mangalın kralını yaparım!” cevabını aldıklarını söylüyor. Uraz Kaygılaroğlu mahallenin kendi içinde ilginç bir şakaya sahip olduğundan bahsediyor “Biri güzel bir şey söylediğinde başka biri ‘Alkış!’ diye bağırıyor ve tüm mahalle bir anda alkışlamaya başlıyor”. Koç, Kaygılaroğlu’nun mahalleye girerken sık sık alkışlandığını söylüyor.
Oyuncular ve mahalleli çekimleri samimi şekilde ve iç içe ilerletiyorlar. Mahallelinin sık sık figüran olarak dizide yer aldığını, sözlü rolleri de olduğunu söyleyen Kaygılaroğlu “O gerçekliği zaten başka şekilde yakalayamayız” diyor. Ekin Koç ise mahallenin artık onlara çok alıştığını, çekime girilirken bazen mahalleden birinin “Susun lan! Çekim başlıyor!” diye uyarı bile yaptığını ifade ediyor.
Uraz Kaygılaroğlu: “Ergenliğimde ben de ötekileştirildim, ötekileştirdim”
Ötekileştirmenin hayatımızda sık sık karşımıza çıktığını, anlaşılmamanın ve parmakla gösterilmenin çok kötü bir şey olduğunu söyleyen Uraz Kaygılaroğlu ergenlik yıllarında şişman olduğunu ve bu nedenle ötekileştirilerek zorbalık gördüğünü, o yıllarda kendisinin de akran zorbalığı yaptığını ve ötekileştirdiğini söylüyor. Irk dışında şişman, gözlüklü, koyu tenli gibi her konuda insanların ötekileştirilebildiğini söyleyen Uraz Kaygılaroğlu’na Ekin Koç katılıyor: “Çocukken koyu tenli bir arkadaşımızla ağlatana kadar dalga geçmiştik. O zaman neden yaptım bilmiyorum.”
Çocuklukta bu tarz durumların sık yaşanabildiğine dikkat çeken Ekin Koç, Derya Koptekin’in “Biz Romanlar Siz Gacolar: Çingene/Roman Çocukların Kimlik İnşası” kitabını okurken karşılaştığı, bir mahalle içerisinde bile çocukların renk skalası üzerinden kendini tanımlamasının ve koyu renkli tenin daha “pis” bulunmasının hikayesini anlatıyor. “Ben, her şeyden önce bedenseldir. Sen, ben, o, öteki çoğunlukla bedensel.“ diyen Ekin Koç ten rengi gibi elimizde olmayan, sadece pigmentlerle alakalı olan bedensel bir özelliği çocukların birbirini tanımlamak için kullanmasını dramatik bulduğunu söylüyor.
“Irkçılığın yıkılması için bir neslin ölmesi gerekti”
Arzu Öztürkmen çocuklukta ötekileştirme davranışlarının daha masum yapıldığını ve eğitimle kolaylıkla düzeltilebileceğini, çocuklukta olduğun gibi olmak ve değişmeye ihtiyaç duymamanın çok çabuk öğrenildiğini söylüyor. “Amerikan bir hocama siyahi ayrımı Amerika’da nasıl bitti diye sorduğumda bana ‘bir neslin ölmesi gerekti’ cevabını verdi.” diyen Arzu Öztürkmen, Amerika’da yan sırasında siyahi arkadaşı ile oturan yeni neslin siyah olmanın artık öteki olmak olduğunu düşünmediğini söylüyor ve bir arada bulunma haline dikkat çekiyor.
Uraz Kaygılaroğlu bu noktada ebeveynlere düşen rolün de çok büyük olduğunu ekleyerek “Çocuklar her söylediğimizi sünger gibi çekiyor. Ötekileştiren dili değiştirsek belki çocuk öteki ne onu bile bilmeyecek” diyor. Ekin Koç çocukken yaptığı ötekileştirmeleri farkında olmadan yaptığını söylüyor ve “Hâlâ farkında olmadan ayrımcılık yapıyor olabilirim. Önemli olan insanın sorgu mekanizmasını taze tutması.” diyerek, Yetişkinlikte de hatalar yapılabileceği ve söylemlerimiz ve davranışlarımızı sorgulamayı hiçbir yaşta bırakmamamız gerektiğini vurguluyor.
Üç Kuruş
Yapımcılığını Ay Yapım’ın üstlendiği Üç Kuruş dizisi bir katilin işlediği birden fazla cinayet nedeni ile hayatları birbirine dolanan Roman mafya lideri Kartal ile polis memuru Efe çevresinde şekilleniyor.
Dizinin henüz iki yayınlandı. Buna rağmen video paylaşım platformlarında en çok ilgi gören yapımlar arasında. Romanlara karşı çeşitli önyargıları bulunan polis memuru Efe ile Roman mafya lideri Kartal’ın aynı katilin peşine düşmesi ile hayatları keşişmeye başlıyor. Öncesinde Kartal’ı yakalamaya and içmiş olan Efe, Kartal tarafından Roman olmayan liderlerin peşine polisin düşemediğini, güçlerini sadece Romanlar üzerinde kullanabildikleri konusunda eleştiriliyor. Ayrıca Kartal’ın mafya lideri olmadan önceki yaşamında başka bir mafya lideri tarafından kullanılarak roman olması nedeni ile aşağılanması ancak Kartal’ın Roman kimliğini kabullenerek güçlenmesi ve o mafya liderine rakip olması üzerinde durularak utanç duygusunun ötekileştirilenin değil ötekileştirenin üzerinde olması gerektiği vurgusu yapılıyor.