Sık sık taciz skandalları ve kadın oyunculara yönelik çifte standart haberleriyle gündeme gelen Hollywood’da, kadınların film içindeki varlığı da erkeklerle kıyaslanmayacak kadar düşük.
Aktrislerin daha düşük ücret aldığı ve set içinde cinsel bazı zorluklar yaşadığı iddialarının yanı sıra, New York Film Akademisi’nin araştırmalarına göre son yıllarda en çok izlenen Hollywood filmlerinde de başrol kadrosunun yüzde 80’den fazlasını erkekler oluşturuyor. Öte yandan bu durum senaryolara ve replik dağılımına da yansıyor.
En İyi Film Oskarı’nı kazanan filmlerde de, bbc.com’un Mart 2018’de yayınladığı grafiğe göre yaklaşık yine yüzde 80 oranında erkekler konuşuyor.
“Film hikâyeleri erkekler üzerinden ilerliyor”
Yönetmen Fatih Yılmaz, “erkek egemen sinemayı” yıllardır değişmeyen senaryo kalıplarına bağlıyor. Yılmaz, hikâyelerin erkek başrollere göre tasarlandığını vurgularken, neticede kadın oyuncuların diyalog sayılarının, perdede görünme sürelerinin ve başrol paylaşımlarının da aynı oranda azaldığını belirtiyor.
Hollywood’un dışarıdan bakılınca bireysel ve eşitlikçi bir yapıya sahipmiş gibi görünse de erkek egemen bir yapıda olduğunu ifade eden Yılmaz, bu durumun da repliklere yansıdığını söylüyor: “Onların bakış açısına göre erkek kahramanlar birinci dereceden kutsal görevler üstlenip kurtarıcı konumunda iken kadınlar bireyselliklerinden fedakarlık edip kendilerini erkeğine ya da çocuğuna adadıkları zaman kutsallaşıyor.”
“Kadının sesi erkeğinki kadar duyulmuyor”
Toplumsal cinsiyet alalında çalışmalar yapan, İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Itır Erhart da bu durumun nedeninin toplumsal cinsiyet rolleri olduğu görüşünde. Erhart, “Yönetim kurullarında, reklam fimlerinde, mecliste nasıl daha çok erkek sesi duyuyorsak sinemada da bu böyle. Film endüstrisinin hâlâ ağırlıklı olarak erkek yönetmenlerin, senaryo yazarlarının, yapımcıların elinde olduğunu düşünürsek bu şaşırtıcı değil” derken kadınların toplumun her alanında var olması gerektiğini ifade ediyor.
Erhart, ana karakteri kadın olan Million Dollar Baby (Milyon Dolarlık Bebek) filminde dahi bu denli erkek baskınlığının olmasını “kadının ‘sesi’ erkeğinki kadar duyulmuyor” sözleriyle yorumluyor. 2005’te En İyi Film Oskarı’nı kazanan Million Dollar Baby, kadın baş karakteri Maggie Fitzgerald’ın (Hilary Swank) boks dünyasında yükselme mücadelesini işliyordu.
“Sinemayı oluşturan göz erkek gözüdür”
Senarist Deniz Karaca da, filmlerdeki erkek diyaloglarının yüksek göründüğü grafiğin onu yanıltmadığını söylüyor. Sinema sektöründe kadının erkek gözünden işlendiğini belirten Karaca, “Sinemadaki kadınların varlığı, erkeklerin dünyası içinde, erkeklerin arzuladığı gibi, erkeklerin izin verdiği kadar mümkündür” diyor.
Bu anlayışın sonucu olarak kadının düşünsel ve duygusal yanları yok sayılarak sadece bedensel imgelerle temsil edildiğini ifade eden Karaca, bu yüzden de sinemayı oluşturan gözün erkek gözü olduğu yorumunda bulunuyor.
“Sinema sektöründe kadın temsiliyeti artmalı”
HaberVesaire’nin görüşüne başvurduğu isimlerin, grafiğin daha dengeli hale gelmesi için yapılması gereken şey ile ilgili görüşleriyse ortak: Sektörün her alanında kadın temsiliyetinin ve niceliğinin artması.
Deniz Karaca bundan sonraki sürecin yaşamı ve sanatı birlikte paylaşmaya gerek olduğunu vurgularken, sinemanın daha fazla kadın bakış açısına, gözüne ve emeğine ihtiyaç duyduğunu söylüyor. Fatih Yılmaz da senarist, yapımcı, yazar ve diğer meslek gruplarındaki kadın sayısının artması gerektiğini ve daha fazla kadın hikayesi işlenmesi gerektiğinin altını çiziyor.