Gündem

'AKP muhafazakârlık dayatıyor'

Yazan: HaberVs

Hükümetin politikaları nedeniyle sıklıkla gündeme gelen muhafazakârlık dayatmaları, Boğaziçi Üniversitesi’nde tartışıldı

Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın, geçen haftalarda öğrenci evlerine ilişkin söyledikleriyle yeniden gündeme gelen muhafazakârlık tartışmaları Boğaziçi Üniversitesi’nde (BÜ) düzenlenen panelde tartışıldı. 25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü etkinlikleri kapsamında BÜ Kadın Araştırmaları Kulübü tarafından düzenlenen panele gazeteci Mehveş Evin, akademisyenler Feyza Akınerdem ve Nazan Üstündağ ile öğrenci Beril Sarıaltun katıldı.

AKP’li olan herkes muhafazakâr değil

Milliyet gazetesi yazarı Mehveş Evin, “Muhafazakârlık ve muhafazakârlığın sınırladıkları” konulu panelde yaptığı konuşmada Türkiye’de muhafazakâr olmanın tanımının hükümet yanlısı olmak anlamına geldiğini söyledi. Evin, mevcut hükümetin politikaları nedeniyle Türkiye’de muhafazakârlığın sadece kendisini modern olarak tarif eden insanların bir sorunu olmaktan çıktığını belirtti. Dinin sürekli referans gösterildiğini ve belirli bir çoğunluk üzerinden örnekler verildiğini belirten Evin, “Yaşam tarzıyla ilgili konularda, devamlı kadın bedeni üzerinden bir söylem geliştiriliyor. Kazanılması ya da olması gereken haklar üzerinden bir tartışma yerine, sadece kızlı-erkekli evlerde oturulup oturulamayacağı tartışılıyor. Bunları aşmış olmamız gerekiyor. Ancak siyasi karar vericiler toplumun tartışma temellerini kadın bedeni üzerinden yürütmesine neden oluyor” dedi.

Muhafazakârlık dayatılıyor

Muhafazakârlığın yukardan dayatılan bir proje gibi konuşulduğunu belirten Şehir Üniversitesi Sinema Televizyon Bölümü Öğretim Üyesi Feyza Akınerdem ise bu şekilde topluma da “Biz muhafazakârlar yüzde 50’yiz” algısının empoze edilmek istendiğini söyledi.

Akınerdem, hükümetin geçmişin hatalarından da sadece kendilerine oy veren ve muhafazakâr olduğu düşünülen kesimin mağdur olduğu algısının yaratmaya çalıştığını ancak AKP’ye oy veren yüzde 50’lik seçmen kitlesinin içinde toplumun farklılık içeren tüm kesimlerinin bulunduğunu söyledi. AKP iktidarının aldığı oydan yola çıkarak, benimsediği muhafazakâr hayat tarzını toplumun tamamına dayatmak istediğini ifade etti. Öğrenci evleriyle ilgili “kızlı-erkekli” denilerek başlayan tartışmanın topluma “Senin hayat tarzın, benim hayat tarzım değil” dayatması olduğunu vurgulayan Akınerdem, “Buradaki asıl amaç yaşam biçimlerini yeniden tanımlamaktır. Ancak bizler bunu unutarak, bu yönlü bir tartışmayı çok fazla sahiplenerek ‘Sen benim hayat tarzıma sahip çıkacak mısın?’ refleksiyle yaşam tarzlarının yeniden tanımlanmasında istemsiz rol oynuyoruz. Ebeveynleri de bu projenin içerisine çekmek çok kolay ve bu kapsamda yürütülen politikaların bütünü muhafazakârlık projesi şeklinde topluma yeniden sunuluyor. Bu türlü figüratif ayrımı reddetmek gerekir. Gezi’de aynı süreç yaşandı. Bir taraftan büyük coşkular yaşanırken toplumun belirli bir kesimi de ‘darbe’ söylemini üretebildiler” dedi.

Kürt hareketinde kadın önemli
 
BÜ Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Nazan Üstündağ ise muhafazakârlık konusunu Kürt meselesinin çözümüyle ilgili süreçte yaşananlar bağlamında değerlendiren bir konuşma yaptı. Barış denilen sürecin birdenbire devletin, halkların ihtiyaçlarına boyun eğmesiyle değil halkların çok ciddi mücadeleleri sayesinde gerçekleştiğini belirten Üstündağ, “Barış süreciyle ilgili yürütülen mücadelenin bu kadar hareketli ve gergin olmasının nedeni halkların talepleriyle, devletin uygulamaya çalıştığı devletçi barış politikası arasındaki farktır. Devletin bu süreçte birinci amacı kendi hukukunu uygulayamadığı alanda, hukuku yeniden tekelleştirmektir. Oysaki gerilla mücadelelerinde devlet hukuk ve şiddetin üzerindeki tekelini kaybetmeye başlar. Barış süreçlerinde birinci amaçlanan şey, silahsızlandırmayla, geri çekilmeyle ve anayasal değişimlerle ortaya çıkan hukuku tekel altına almaktır” dedi.

Barış sürecinde halkların barış taleplerinden farklı olarak devletin gerçekleştirmek istediği hedefinin sermaye için tekinsizleşmiş alanları sermayeye açmak olduğunu ifade eden Üstündağ, “Bu politikalar AKP’nin ajandasının en başında yer alıyor. Kamusal alanları özel mülkiyete açarak, çoğul alanları ulusallaştırarak, toplumsal samimiyet biçimlerini de aileleştirerek yapıyor. AKP devletle aile arasında sadece tek bir yapıya izin veriyor o da mülk. Ancak Kürt hareketinde kadınlar eşitliğe dayalı biçimde yer alıyor. Bu da amaçlanan devlet projesine uymuyor” diye konuştu.

Öğrenci yurtları dert yuvası

Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi öğrencisi Beril Sarıaltun, topluma dayatılmak istenen muhafazakârlığın üniversite yurtlarında da kendilerinin karşısına çıktığını söyledi. Sarıaltun, bekâr evleri tartışmasıyla hedef alınan öğrencilere yönelik baskı politikaları yürütüldüğünü belirterek, Kredi Yurtlar Kurumu’na bağlı yurtlarda kalan öğrencilerin ise gösterilere katılmaları halinde burslarının kesilmesi ve atılmakla tehdit edildiklerini söyledi. Öğrencisi olduğu BÜ’nün benimsediği etik kurallar arasında, hiç kimsenin ırk ve cinsiyetinden ötürü ayrımcılığa uğramayacağının yer aldığı belirten Sarıaltun, “Ancak yurtlarda ‘genel ahlaka uymayan davranışlarda bulunmak’ gibi bir gerekçe yurttan atılmaya sebep oluyor. Yönetmelikte oda ve daire dışında pijama gecelik ve benzeri giysilerle dolaşmak yasak deniliyor. Ancak bir kadın arkadaşımız sadece Kilyos erkek yurdunda dolaştığı için atılmakla, cezalandırılmakla tehdit edildi. Ama gece vakti yurt müdürü odanızı basabilir ve siz hiçbir hak talep edemezsiniz. Resmi kurallarla pratik uygulamalar birbiriyle çeliştiği için ve yurt müdürlerinin heteroseksist dışlayıcı tavırları nedeniyle de bir eşcinselin ya da transseksüelin yurtlarda barınması da mümkün değil” dedi.

Yorum yazın