Genel

32 yıl süren yolculuk

Yazan: Ahmet Şık

Her yıl olduğu gibi yine aynı gerginlikle gelinmişti 1 Mayıs’a. Taksim’e çıkmak ya da çık(a)mamak. Nihayetinde, ne olduğunu kimselerin anlayamadığı bir “makul çoğunluk” anlaşmasıyla Taksim’de karar kılındı. Karar verilip anlaşılmıştı ama hem sendika yetkililerinin hem de hükümetin İstanbul’daki görünen yüzü valinin açıklamaları herkesin içine kurt düşürmüştü. Kimisi haklı çıktı bu kaygılarında kimisi mutlu ayrıldı 1 […]

Her yıl olduğu gibi yine aynı gerginlikle gelinmişti 1 Mayıs’a. Taksim’e çıkmak ya da çık(a)mamak. Nihayetinde, ne olduğunu kimselerin anlayamadığı bir “makul çoğunluk” anlaşmasıyla Taksim’de karar kılındı. Karar verilip anlaşılmıştı ama hem sendika yetkililerinin hem de hükümetin İstanbul’daki görünen yüzü valinin açıklamaları herkesin içine kurt düşürmüştü. Kimisi haklı çıktı bu kaygılarında kimisi mutlu ayrıldı 1 Mayıs kutlamalarından. Sendikadan Taksim’e dek hepi topu bir kilometreden biraz fazla bir yoldu ama çok zaman aldı bu yolu katetmek. Dile kolay 32 yıl sonra ilk kez, işçiler en az devlet kadar fetişleştirdikleri alana ayak basabildiler 1 Mayıs’ta. Görünen o ki aslında herkes için kısmi de olsa bir başarı sözkonusuydu bugün İstanbul’da. Hem makul çoğunlukla Taksim Meydanına çıkabilen işçiler hem de bu “çoğunluğun” dışında kalanları alana sokmayan, fırsat bulduğunda şiddetini de esirgemeyen polis için.

Dikkat, “ayaklar baş oluyor

Son 4 yıldır, bayramlarını ait olduğu yerde, Taksim Meydanı’nda kutlamak istediklerini dile getiren işçiler, 2009’da da aynı taleplerini yineliyordu. DİSK ve KESK’in önderliğindeki sendika ve sivil toplum kuruluşları (STK), solcular ve işçilere kapalı olan Taksim Meydanı’nda yerlerini alacaklarını daha bir kararlı dile getiriyordu bu yıl. Geçen yıl bir ay öncesinden Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, “Ayaklar baş mı olacak?” diye katıldığı muhalefet korosu ise bu yıl son haftaya dek sesini çıkarmadı sendikacıların açıklamalarına. Haklarını yemeyelim, 1 Mayıs’ın Emek ve Dayanışma Günü olarak bayram ilan edilmesinin üstüne bir de, resmi tatil statüsü kazandırılan 149. ülke olmuştu Türkiye.

Türkiye’de bu işler kolay olmaz

Eh artık hem bayram hem resmi tatil, işçiler de Taksim talebinden vazgeçer ümidiyle İstanbul Valisi Muammer Güler ile Emniyet Müdürü Celallettin Cerrah dile geldi; “Taksim’de kutlama yasak”. Dananın kuyruğu kopacaktı anlaşılan yine. Sonra Başbakan Erdoğan’ı duyduk Adana’dan, “İşçiler çıkarsa herkes çıkmak ister”. Eeee, zaten “demokratik bir hukuk devletinde”, yasalarla da güvence altına alınmamış mıydı toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmak. O halde dileyen gösterisini kutlamasını yapacak, kolluk kuvvetleri de yapması gerekeni yerine getirip güvenlik önlemini alacaktı. Ama bu işler öyle olmuyor Türkiye’de.

Kaç kişi olunursa “makul” olunur?

İşçi ve memur sendikalarının kararlı talepleri aynı kararlılıkla reddedilince ayrıntıları pek de dışarı sızdırılmayan ve son güne dek süren pazarlıklar sonunda bayramdan bir gün önce TV kanallarından açıklamalar geldi peşisıra. “Makul çoğunluk” Taksim’e girebilecekti. İyi de kaç kişi olmalıydı bu makuller ve kimlerden oluşacaktı? Sorular birbirini izlerken geldi çattı bayram sabahı. Bir gece öncesinden başlayan polisiye önlemler sabahleyin iyiden iyiye kendini gösteriyordu. Her yanda polis araçları, panzerler ve haliyle polisler… Taksime çıkan tüm caddeler, tüm sokaklar polis barikatlarıyla kesilmişti. Makul çoğunluğun çıkacağı alanın dört bir yanı çevrilmiş durumda, gözün gördügü her yer lacivert üniformalarıyla polis dolu. Hani sokaklarda, çoğu polis olduğu anlaşılsa da sivilleri görmesek darbe olduğundan emin olacağımız bir görüntü.

Polislere de sendika gerek

Neyse ki tatil ilan edilmiş en azından yollarda trafik kalabalığı yok. Zaten işi olan da Taksim’e gelmek niyetinde değil bugün. Böyle olunca tez zamanda ulaşabildik DİSK’in binasının bulunduğu Şişli’ye. Geçen yıl sabahın 06.30’unda bombalanmaya başlayan DİSK’in önü ve çevresi polis ablukasında. Ama neyse ki bombalanmamış. Havada bir gerginlik, herkeslerde, “Acaba ne olacak?” endişesi gözleniyor. DİSK’in çevresindeki ablukayı görünce, polislerin kurmasını dilediğimiz sendikalarına üye olmak için de böyle canı gönülden gelmelerini dileyip, toplanma mekanı olarak açıklanan Pangaltı’ya doğru devam ettik.

Cop, kalkan, tazyikli su

Küçük gruplar halinde ortalıkta bekleşenler, birer ikişer Pangaltı’ya ulaşmaya başlayınca ilk gürültü de kopmakta gecikmedi. İçinde bolca “lütfen” geçen ama oldukça sert cümlelerle grupların dağılmasını isteyen emniyet müdürlerinden biri nihayetinde Toma adı verilen kamyon boyutundaki panzerleri soktu devreye. Çevik kuvvet polislerinin cop ve kalkanlarıyla itip kakarak uzaklaştırmaya çalıştırdıkları gruplar bu kez tazyikli suyla dağıtıldı. Olur olmaz gaz bombalarına sarılan polisler bu kez de ana caddenin dışında ara sokaklarda bolca kullandılar soluksuz bırakan silahlarını. Bir saat içinde 3 ayrı kez toplanan çeşitli grupları her seferinde önce tazyikli su daha sonra da cop ve kalkanları yardımıyla dağıttı polisler. Dağıtılma yönü ise Taksim’in ters istikametiydi haliyle. Her seferinde Mecidiyeköy’e kadar kovalandı gruplar.

“Makul çoğunluk”tan kestedilen 3 bin kişiymiş

Derken saat 10.00’a doğru DİSK’in önünden Halaskargazi Caddesi’ne çıkmaya başladı işçiler. Kortejin önünde sendika ve STK temsilcilerine, bu tür eylemlerde görmeye alışık olduğumuz DTP’lilerin yanısıra 10 kadar CHP milletvekili de eşlik ediyordu bu kez. Milletvekililerini yalnız bırakmayan ve gazetecilerin, CHP- ML (Marksist Leninist) adını verdiği partili gençler de sokaktaydı. Polisler, geçen yıl “karganın henüz kahvaltı etmediği saatlerde” bombalayıp, dövdükleri işçilere bu kez güvenlik korteji oluşturmuşlardı. Kitlenin tamamı caddeye ulaşınca “makul çoğunluk”tan kastedilenin hepi topu 3 bin kişi olduğunu anladık. Ama ortada bir sorun vardı ki makul olmayan ciddi bir çoğunluk bu korteje dahil olamıyordu. Halaskargazi’ye çıkan her bir sokak başında kurulu demir barikatların arkasında hatırı sayılır kalabalık gruplar kitleye katılmaya çalışıyordu.

Ergenekon’da çatışma

Aynı kararlılıkla kâh tezyikli su ile kâh gaz bombaları ile dağıtılan bu gruplardan biriyle polis arasındaki en sıkı çatışmalardan birine Pangaltı’da bugünlerde Türkiye’nin adını sıkça andığı bir davayla aynı adı taşıyan Ergenekon Caddesi ev sahipliği yaptı. Polisleri taşlayarak barikatları yarmaya çalışan grup niyetini yerine getiremese de bir saatten fazla süren çatışmalar polisin sıkça gaz bombası kullanmasına neden oldu. Bu çatışmayla birlikte başlayan göz yaşartıcı gaz kullanımı, geçen yılki gibi her yerde değil sadece çatışmaya girilen gruplar için devreye sokuldu.

Gitmesi 32 yıl süren yol

32 yıldır katetmek için uğraşılan yol yine kısa zamanda aşılamadı. Neredeyse 2 saat sürdü Taksim’e ulaşmak. En zoru ise ara sokaklarda kalanları korteje katmak için verilen uğraştı. Her sokak başında polis yetkililerini ikna etmeye çalıyan DTP’li milletvekilleri Aysel Tuğluk ve Sabahat Tuncel vardı. Onlar başarılı olamazsa bu kez de çatışarak korteje katılmaya çalışıyordu makullere dahil edilmeyenler. Taksim’e yaklaştıkça coşkusu daha bir artan kalabalık, 1 Mayıs marşını daha gür söyleyip, sloganlarını daha bir heyecanla seslendiriyordu.

İşçiler 1 Mayıs’ta 1 Mayıs alanında

32 yıl süren zorlu yolculuk nihayet son durağına geldiğinde, “1 mayıs’ta 1 mayıs alanındayız” sloganlarıyla koşarcasına Taksim Meydanı’na girdi işçiler. Polislerin boşalttığı alanı adeta kutsal bir mekanı tavaf edercesine dolandılar önce. Bir anda 3 bin kişi Cumhuriyet Anıtı’nın çevresinde yerini aldı. Herkes boş bulduğu yeri doldurdu. Hızını alamayanlar anıtın üzerine tırmanıyordu. Çelenkler bırakıldıktan sonra, Taksim’in 32 yıl boyunca emekçilere kapatılmasına neden olan 1977 olaylarında ölenlerin anısına saygı duruşu yapıldı. “İş, aş, adalet ve barış” için mücadele verenlerin anısına yapılan saygı duruşunun ardından topluluğa seslenen DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, “32 yıl önce bu meydanda 36 değerli insan katledildi. Katillerin bulunmasını her dönem talep ettik, davanın peşini bırakmadık ama bugüne kadar bir sonuç alınamadı. 1 Mayıs şehitleri ölümsüzdür” dedi.

Hem sevinçli hem buruk kutlama

“Hem sevinçliyim hem içim buruk” diyen Çelebi, “Tüm işçi sınıfının 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü ait oldukları yerde, Taksim’de kutlamaktan mutluluk duyuyorum. Ama aynı zamanda içim buruk, bu hak mücadelesini hep birlikte versek şimdi bu meydan gerçekten dolu olacaktı. Burada yüz binlerce arkadaşımız buluşabilirdi. Bugün isterdik ki bütün konfederasyonlar dik durup Taksim’i inletseydik. Bu mücadeleyi birlikte verip işçi sınıfına yönelik saldırılara son verseydik” sözleriyle diğer sendika örgütlerine sitem etti.

Herkesin, 1 Mayıs’ın 100. yılında üzerine serili ölü toprağını dağıtıp, Taksim Meydanı’na geldiği için kendisiyle övünmesi gerektiğini belirten Çelebi, “1 Mayıs’ın ülkemizde kutlanmaya başlanmasının 100 yılına tanıklık ederken, 1 Mayıs’ı bayram etseler de bunu hazmedemeyenlerin olduğunu görüyoruz. Dün 1 Mayıs’ın bayram olmadığını tartışanlar, bunu meydan tartışmasına kilitleyenler, bugün de makul sayıyı tartışmaya başladı. Sayılar değil insanlar makul olmalıdır. Anadolu’nun kültürü, geleneği, örfü, adeti bunu gerektirdiği gibi, insan olmanın erdemi de bunu gerektirir. Türkiye, 1 Mayıs 2009’a sorunların çözüldüğü, insanların barış ve huzur içinde özgürlüğünü kullandığı demokratik bir ortam yerine sorunların giderek ağırlaştığı, hak ve özgürlüklerin budandığı, siyasi iktidarın keyfi uygulamalarının olduğu bir atmosferde giriyor” dedi. Yaklaşık 1 saat Taksim Meydanı’nda konuşmalar yapan, sloganlar atıp, marşlarını söyleyen gruplar tören tertip komitesi tarafından törenin bittiği anonsu yapılmasının ardından dağıldı. Alandan çıkmak istemeyen kimi gruplar da polislerin sözlü uyarısıyla dağıldı.

Gün boyu çatışma

“Makul çoğunluk” arasında yer alan işçiler Taksim’e çıkmayı başarsa da gün boyunca Mecidiyeköy ile Taksim arasında kalan alan çatışmalara sahne oldu. Sabahın erken saatlerinden itibaren Şişli Halaskargazi Caddesi’nde başlayan çatışmalar aralıklarla Pangaltı. Kurtuluş, Mecidiyeköy, Tarlabaşı, Cihangir ve Dolapdere’de öğle saatlerine dek sürdü. Kimi yerlerde göstericiler banka şubeleri ile bazı dükkanları tahrip etti. Taşlar ve kimi zaman molotof kokteylleriyle polislerle uzun süre çatışan gruplar göz yaşartıcı gaz bombası ve panzerlerle dağıtıldı. Eskiye kıyasla daha az gaz kullanılsa da çatışmalar sırasında yine bilmdik sahneler oluştu. Çok sayıda vatandaş ve gösterici gazlardan etkilenerek fenalaştı. İstanbul Valisi Muammer Güler akşam saatlerinde yaptığı açıklamada 36’sı kadın en az 108 kişinin gözaltına alındığını, 21 polisin yaralandığını söyledi. Güler, yaptığı basın toplantısı sırasında, “yasadışı gruphlardan ele geçirilen malzemeler” diyerek tay, sopa, molotofg kokteyli ve sapanların yanısıra limonları da sergiledi.

Türk-İş ve Hak-İş de Taksim’deydi

Belirledikleri “makul çoğunlukta” bir sayıyla Taksim’de basın açıklaması yapan Türk-İş’in 1 Mayıs mitingi ise Kadıköy’deydi. Türk-İşé bağlı sendikaların yer aldığı mitinge yaklaşık 5 bin kişi katıldı. Mitingden önce Türk_iş üyeleri Taksim’de de bir kutlama yaptı. Cumhuriyet anıtına çelenk bırakıldıktan sonra bir konuşma yapan Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu, “Bugün yıllardan beri 1 Mayıslarda yaptığımız gibi yine Taksim’deyiz, Yine Kazancı Yokuşu’na karanfiller bıraktık, yine 1 Mayıs 1977’de kaybettiğimiz arkadaşlarımızı en içten duygularımızla anıyoruz”dedi.

Hak-İş de, 1 Mayıs 1977’de çıkan olaylarda hayatını kaybedenleri, Kazancı Yokuşu’na karanfiller bırakarak andı.Sendika üyeleri, Dolmabahçe’den sloganlarla yürüyerek Taksim Meydanı’ndaki Kazancı Yokuşu’nda bir anma yaptı. AKP milletvekilleri Burhan Kuzu ve Agah Kafkas’ın da yer aldığı grup adına bir konuşma yapan Hak-İş Genel Başkanı Salim Uslu, 1 Mayıs 1977’de hayatını kaybedenleri kimlerin katlettiğinin halen açığa çıkarılmadığını belirtti.

Yorum yazın