Spor

Atlantik Okyanusu’nda minik bir Yakamoz

Yazan: Mine Savaş

Hayal kurmak bedava, ama bunu gerçeğe dönüştürmek kimi zaman ciddi özveri istiyor. Tolga Pamir’in beş sene önce verdiği radikal karar, aslında bu durumun en güzel örneği. Pamir, dokuz sene boyunca reklam sektöründe çalışırken kurduğu hayallerin ağına düşüyor ve yelken sevdası onu Fransa’nın güneyindeki La Rochelle şehrine sürüklüyor. Amacı, MiniTransat isimli yarışa katılarak, küçük teknesiyle tek […]

Hayal kurmak bedava, ama bunu gerçeğe dönüştürmek kimi zaman ciddi özveri istiyor. Tolga Pamir’in beş sene önce verdiği radikal karar, aslında bu durumun en güzel örneği. Pamir, dokuz sene boyunca reklam sektöründe çalışırken kurduğu hayallerin ağına düşüyor ve yelken sevdası onu Fransa’nın güneyindeki La Rochelle şehrine sürüklüyor. Amacı, MiniTransat isimli yarışa katılarak, küçük teknesiyle tek başına Atlas Okyanusu’nu geçen ilk Türk olmak.

1975 doğumlu Pamir’in hikâyesi aslında yedi yaşında, Tuzla Ankara Mercan Spor Kulübünde yelkenle tanışmasıyla başlıyor. Okul, iş hayatı derken karşısına çıkan her boşlukta kendini yelken yaparken buluyor. Arada bir de babadan kalma küçük bir kayıkla denize açılıyor, rüzgârın ve denizin tadını çıkartıyor. Avrupa’daki yelken yarışlarını yakından takip eden Pamir, bu işin televizyondan takip edilemeyeceğini düşünmüş olsa gerek, eşinin karşısına “Ben Vendee Globe yarışına katılacağım, Fransa’ya gidiyorum” diyerek çıkıyor.

Arabasını, müzik setini satarak kısıtlı bir bütçeyle 2004’ün Kasım ayında aldığı kararı, Ocak 2005’te uyguluyor ve La Rochelle’e ayak basıyor. Eşinin Fransız asıllı olması bir takım bürokratik sorunları da ortadan kaldırıyor. Bilmediği bir şehir ve dilini anlamadığı insanlar onun hevesini kırmıyor ve hemen bir dil kursuna yazılıyor. Altı ay sonra eşi yanına geldiğinde kendi tabiriyle, “çat pat” Fransızca konuşuyor ve yavaş yavaş tüm kapılar açılmaya başlıyor. Gittiği dil kursundaki bir öğretmen Pamir’in yelkene olan ilgisini duyunca, denizcilerin uğrak yeri olan bir bardan bahsediyor ve gitmesini öneriyor. Tabii, Pamir zaman kaybetmiyor ve hemen gidiyor. Barda ilk gözüne çarpan, duvara çizilmiş büyük bir dünya haritası ve onun yanında da yarışçıların geldikleri noktaları gösteren bir denizci haritası oluyor. Haftanın üç günü o bara giderek hem çevresini hem de dilini geliştiriyor. Tam da paraya ihtiyacı olduğu bir zamanda bardan iş teklifi geliyor ve yarış için hedeflediği haritaya bakarak barmenlik yapıyor.

Pamir, dil kursunu tamamladıktan sonra tekne imalatıyla ilgili bir sertifika programının sınavına giriyor. Sınavda epey zorlansa da başarılı oluyor, ama kontenjanın dolması yüzünden iki sene beklemesi gerektiğini öğreniyor. Pes etmiyor ve yaklaşık iki ay boyunca durmadan okulu arıyor, boşluk olup olmadığını soruyor. Umudunun tükendiği bir anda da telefonu çalıyor ve ertesi gün kendini okulda buluyor. Okula başladığı ikinci hafta tüm öğrencilere bir proje veriliyor, okulun girişinde bulunan sekretaryayı gemici konseptindeki mobilyalarla döşemeleri isteniyor. Pamir’in aklına sandalye yapmak geliyor, ama hocaları, “Yapamazsın, bunu yapamayacağını da formasyonun sonuna geldiğinde anlayacaksın” diyor. Fakat Pamir, yine pes etmiyor ve ısrarlarının sonucunda projesine onay alıyor. Beş ay içerisinde sandalyesini bitiriyor ve büyük bir ilgiyle karşılaşıyor. Pamir, “Şimdi o sekretaryada iki tane ürün duruyor. Bir tanesi benim sandalyem, diğeri de benden önce eğitim almış birinin yaptığı küçük bir kayık. İkisi de eğitimde çıkan değerli parçalar olarak sergileniyor” diyor. Tabii, Pamir’in bu başarısı Fransa’da gözlerden kaçmıyor ve yelkenciler tarafından takip edilen bir internet sitesinde “Türkler sadece kebap yapmıyorlar” manşetiyle haber oluyor.

Pamir’in yaklaşık bir sene boyunca aldığı eğitim son buluyor ve 12 kişiyle başladıkları programdan kendisiyle birlikte sadece altı kişi diploma almayı hak ediyor. Diplomasını alır almaz da Avrupa’nın en büyük elektrikli katamaranını yapan ekiple çalışmaya başlıyor. İki sene sonra proje bitiyor ve Pamir, yine radikal bir karar vererek bankadan imkânları doğrultusunda bir kredi çekiyor. “Artık kendi projeme ağarlık verme zamanım geldi” diyor ve Yakamoz 737 ismini verdiği teknesini satın alıyor. Kısıtlı bir bütçeyle yola çıkan Pamir’in bir takım eksiklikleri, Türkiye’de yelken malzemeleri satan firmaların distribütörleri tarafından karşılanıyor, fakat halen sponsor arayışı devam ediyor. Pamir, finansal eksiklikleri dışında, 13 Eylül 2009’da Fransa’nın La Rochelle şehrinden başlayacak olan MiniTransat isimli yarışa aslında hazır. Gerçekleşecek bu uluslararası yarışa katılabilmesi için, sahip olduğu tekneyle iki bin mil yapması gerekiyor. Bu ön koşulu geçmesi için de 22 Nisan’da Atlantik kıyısındaki çeşitli yarışlara katılacak ve yelkenini fora edecek.

1977’de İngiliz yelken yarışçısı tarafından başlayan MiniTransat, Türkiye dışında çoğu ülkenin katılımıyla ve ortalama 75 kişiyle gerçekleşiyor. 2009’a kadar iki senede bir düzenlenen yarış artık her sene Eylül ayında yapılacak. Parkur, yarışçıların tek başlarına katıldığı altı buçuk metrelik teknelerle La Rochelle’den başlıyor, Kanarya adalarında iki gün mola verildikten sonra da Brezilya’da sona eriyor.

Navigaisimli yelken dergisinde her ay yazan Pamir, oluşturduğu miniproje.com isimli internet sitesiyle de projesini anlatma imkânı buluyor. Kendisi gibi hayal kurmuş ama gerçekleştirememiş insanlardan elektronik mailler aldığını ve çok mutlu olduğunu söyleyen Pamir, babasının da 60 yaşından sonra yelkene başladığını anlatıyor. İlk olmanın zorluklarından bahsediyor ve “Türkiye’de kalsaydım bu yarışa katılamazdım, çünkü etrafımda benim hedefimi gerçekleştirmek için uğraşan bir örnek yoktu” diyor.

Pamir, Türkiye’de Büyükşehir Belediyesi, Kültür Bakanlığı, Deniz Ticaret Odası ve Yelken Federasyonu gibi birimlerden hiçbir destek görmediğini ve kendisine inanmadıklarını anlatıyor. Hâlâ yarışa neden katıldığını ve ne yaptığını anlamayan, “Boş ver yarışı, Brezilya’ya tatile gidelim” diyen insanların olduğunu söylüyor. Pamir, 1950’lerden beri yelken kulüpleri olan bir ülke olmamıza rağmen günümüzde, hükümetlerin yelken için herhangi bir yatırım yapmamasından yakınıyor. Bu sebeple de yarışa Türkiye yerine Fransa’dan hazırlandığını, çünkü daha fazla destek ve imkân sağlandığını söylüyor. Son zamanlarda Türkiye’nin güney sahillerinde popülerleşen yelken merakına ise seviniyor, ama bu işin moda olmasından ve bir gün yine unutulmasından korkuyor.

“Fransa’ya geldim, dillerini, yarışı öğrendim ve şimdi de o yarışa hazırlanıyorum. Yelken yapalım, yelkenle büyütelim!” diyen Pamir, gerçekleştirilen her umudun yarın başkalarına da umut verebileceğini söylüyor. Hayallerle yola çıkılmış zorlu bir yolda, tek başına ilerliyor ve yarışın gerçekleşeceği günü bekliyor. Kimilerinin hayallerini ciddiye almadığı yelkenci, belki de Türkiye’ye yarışın galibi olarak geri gelecek.

Yorum yazın