Yorum Analiz Görüş

Bir anda kör olmak

Yazan: Ayşegü Aydın

Daha düne kadar birçok meslektaşı “Suçlu olup olmadıklarını bilmiyoruz” şeklinde yaptılar açıklamalarını. Şüpheyle yaklaşamıyorum. “Bir anda kör olmuşlar demek ki…” diyorum. * Hocalar, gazetecilik öğrencilerine senelerce “Bir gazeteci olaylara hep şüpheyle bakmalıdır” derler. Ahmet Şıkiçin verilen tutuklama kararından sonra, öğrenci olarak şüpheyle bakacağım, önce kendi geleceğim olacaktır. Ahmet Şık ile geçen sene sınıfta gündemi tartışıyorduk. […]

Daha düne kadar birçok meslektaşı “Suçlu olup olmadıklarını bilmiyoruz” şeklinde yaptılar açıklamalarını. Şüpheyle yaklaşamıyorum. “Bir anda kör olmuşlar demek ki…” diyorum.

*

Hocalar, gazetecilik öğrencilerine senelerce “Bir gazeteci olaylara hep şüpheyle bakmalıdır” derler. Ahmet Şıkiçin verilen tutuklama kararından sonra, öğrenci olarak şüpheyle bakacağım, önce kendi geleceğim olacaktır.

Ahmet Şık ile geçen sene sınıfta gündemi tartışıyorduk. Şık, bir gazetenin “Türkiye İran olur mu?” başlığı üzerine “Sizce bu ülkeye şeriat gelir mi?” diye sormuştu. Gençlerden biri, “Korkmayın hocam, bu ülkede asker var! Darbe olur, şeriat gelmez” diye atıldı. Şık, bu defa kaşlarını çatarak “Galiba bazılarımız darbenin iyi bir şey olduğunu sanıyor” dedi.
Yine o ara, meslektaşı Ertuğrul Mavioğlu’yla Kontrgerilla ve Ergenekon’u Anlama Kılavuzu ve Ergenekon’da Kim Kimdir? adında iki kitap çıkardıklarında, operasyonlardan övgüyle söz edeceğini düşünmüştüm. Çünkü medyada, ne olduğunu tam anlayamadığımız Ergenekon’un, işi darbe planlarına kadar götüren derin devlet olduğu söyleniyordu. Şık, darbeye sıcak bakmıyorsa, operasyonları da onaylıyor olmalıydı. Oysa Nisan 2010’da Bianet’e verdiği söyleşide kitabı niye yazdığını şöyle anlatıyor :

“Medya yoluyla bilinçli bir kafa karışıklığı yaratılarak ‘Türkiye’de gerçekten bir derin devlet temizliği yapılıyor’ algısı yerleştiriliyor. Ergenekon soruşturması, Türkiye’de bir şeyleri soruşturuyormuş gibi gösterip ama hiçbir şeyin soruşturulmadığı, esas faili gizlemek üzerine kurulu bir dava süreci benim gözümde. Bir yıl sonra yeni tutuklamalar olmazsa Ergenekon’dan bir kişi bile cezaevinde kalmayacak.”

Şu an bu söyleşiyi okuyup, tutuklanma kararının kendisi için alındığını öğrenmek, insanların bir anda kör olduğu Yeşilçam filmlerini izlemek gibi geliyor. Ancak filmlerin gerçeklik payı da varmış. Daha düne kadar birçok meslektaşı “Suçlu olup olmadıklarını bilmiyoruz” şeklinde yaptılar açıklamalarını. Şüpheyle yaklaşamıyorum. “Bir anda kör olmuşlar demek ki…” diyorum.

Olayı gözümde filme dönüştüren bir başka nokta daha var. Ahmet Şık’ın da içinde bulunduğu bir ekip 2007’de Nokta dergisinde “Darbe Günlükleri” başlıklı 50 sayfalık bir haber yayınlamıştı. Haberde, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek’e ait olduğu iddia edilen bir günlük deşifre ediliyordu. Kaynak olarak da Örnek’in bilgisayarından alınan bir CD gösterilmişti.

Oramiral ise, CD’nin sahte olduğunu savunmuş, iftira suçlamasıyla derginin genel yayın yönetmeni Alper Görmüş’e dava açmıştı. Davada Alper Görmüş yazı gerçeğe uygun görüldüğünden beraat etse de mutlu olamamıştı. Çünkü davanın genişletilmesi talebi reddedilmişti. Ancak Ntvmsnbc’nin haberine göre Görmüş, tekrar incelenmesi için Ergenekon Soruşturması’nı yürüten Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz’e, günlüklere ilişkin CD’nin bir örneğini vermişti.
Zekeriya Öz 2008’de aldığı bu CD için ne kadar uğraştı bilmiyorum ama Savcı Savaş Kırbaş ancak 11 Şabat 11’de Özden Örnek için tutuklama talep etti. Ahmet Şık’ın yakalama kararı ise bahsedildiği gibi Oda Tv ile alakalı değil. 2010’da başladığı belirtilen soruşturmaya dayanıyor. Ancak nasıl bir suç işlediyse, Zekeriya Öz bu defa çabuk davrandı ve esas darbeci (!) daha kısa sürede yakalandı. (Belki de asıl bu durum bir film olmalı.)

Örgüt üyesi öğretmenimin bana öğrettiği çift taraflı şüphe çalışmıyor. “Belki de, olur olmaz konulara burnunu sokan adamı susturmaya çalıştılar” diyor hep. Sırf benim paranoyam olmayabilir. Avukatı da yaptığı açıklamada, Şık’ın üzerinde çalıştığı kitabında, son 20-25 yılda emniyet teşkilatı içindeki cemaat örgütlenmesi sürecini anlattığını söylemişti. Anlaşılan yine kolay bir konu seçmemişti. Tutuklanacağını öngörmüş müydü bilmiyorum ama “Böylece birinin bana bu kitabı yazdırdığı iddiası dillendirilecek” diyerek kitabın itibarsızlaştırılmaya çalışıldığını dile getirmişti.
Şık’ın kitabıyla ilgili görüş istenen az sayıdaki kişiden biri olduğunu kaydeden T24 yazarlarından Aydın Engin ise Şık’ın neden göz altına alındığını şöyle açıklıyor: “Bu kitabın varlığının duyulmasının bile polis örgütü içinde yuvalanmış o gruplarda nasıl bir paniklemeye yol açacağını ve o zaman neleri göze alabileceklerini kestirebilecek kadar meslek deneyimim var.”

Meslektaşı Ertuğrul Mavioğlu, 2010’da yazdıkları kitabı Bianet’e anlatırken, Ergenekon kapsamında gözaltına alınan isimlerin, başlangıçta Susurluk operasyonunu tamamlıyor gibi bir izlenim uyandırdığını belirtiyor. Ancak bu görüşe yaptığı eklemeyle benim için adeta günün özetini de çıkarıyor:

“… Daha sonra işin içine aydınlar, akademisyenler, siyasi partiler, günlük yayın organları dâhil edildi. Bu karmaşık tablodan ilk anlaşılan da yapılanların hiç de Susurluk’u tamamlamaya yönelik olmadığıydı. Ergenekon iddianamelerinin sunulduğu gibi ‘demokratikleşmenin bir adımı, katharsis, ‘Temiz eller operasyonu’ gibi sunulmasının aslında ne kadar sahte olduğunu anlatmaya çalıştık.”

Şüphe, şüphe, şüphe dedim ama sınıfta kaldım. Şüpheyle yaklaşamıyorum bu olaya. Daha bir kaç ay öncesinde ısrarla silahsızlanma haberi yaptıran hocamın, silahlı terör örgütü üyesi olmadığına dair şüphe duymuyorum. Geriye bir tek kendi geleceğime dair duyduğum şüpheler kalıyor. “Bugün Ahmet, Nedim yarın kim?” diye zonkluyor beynim. Sonra Ahmet Şık “düşünmeyin” diyor. “Dokunan yanar!” diye bağırıyor. Şüphesiz haklısınız hocam demek istiyorum.

* İstanbul Bilgi Üniversitesi, Medya ve İletişim Sistemleri Bölümü döndüncü sınıf öğrencisi.

Yorum yazın