Sanat

Bir garip Can Bonomo

Yazan: Ezel Nuhoğlu

Dün akşam altıncı “ev konserini” veren Can Bonomo, “sağlıklı dozda pop barındıran” müziğini sınıflandırmada zorlanıyor… “Biraz kızgın” ve “garip”.

Doğrusu Eurovizyon’a katılana kadar ismini pek duymamıştık… Türkiye’yi bu “milli” müsabakada temsil edeceği duyurulunca da, hatırlarsınız, kim olduğu ve nasıl bir müzik yaptığından ziyade memleket insanları olarak “bu nasıl bir isim” diyerek adının “garipliğini” tartışmıştık… (Bu arada arkadaşları da kendisini “bonbon” ya da “bono” diye çağırıyormuş. 2011’de ana akım medyada onunla yapılan ilk röportajdan öğreniyoruz, Milliyet’te yayınlanan “Kimdir bu Can Bonomo”  başlıklı röportajdan…)

Ama kabul edelim, bizler, yani Bilgi Medya öğrencileri için onu bir gazete röportajı ya da Eurovizyon vesilesiyle tanımak daha da ilginç bir durum: Aynı fakültenin (Bilgi Üniversitesi İletişim) öğrencisiyiz çünkü… Bizler, birer gazeteci adayı olarak şu anda okuduğunuz röportaj ve nicesi peşinde koşarken o, aynı binalarda sinema ve televizyon öğrenimi görüyormuş. Ve sessiz sedasız mezun olmuş. (Artık biz mi kaybettik o mu, bilemiyorum!)

Nitekim bu “garip” adamı bizlerle ve diğerleriyle tanıştıran “profesyonel” müzik hayatı mezuniyetinden sonra başlamış. Yaptığı altı şarkılık demoyu, bugün yapımcısı, şarkılarının düzenleyicisi ve kliplerinin yönetmeni olan Can Saban’a göndermesiyle… Geldiğimiz nokta ise hepimizin malumu. Milliyet’in attığı başlığın cevabını, Bonomo’nun kim olduğunu sanırım biliyoruz artık.

Ama biz “son gelişme” ile devam edelim: Bonomo ve arkadaşları, internetten canlı yayınlanan “ev oturması” konserlerinin altıncısını verdi dün akşam. Hafta sonları, grup üyelerinin birinin evinde toplanıp müzik yapan ekip, “ev” bu performanslarını ilk kez 2011’deki yayınlamış ve o konserde 8 bin izleyiciye ulaşmıştı. İzleyicilerin, sosyal medya aracılığıyla interaktif katılım gösterdiği bu seri, beşinci konserde 28 bin izleyiciye ulaşmıştı. Ve dün akşam izlesene.com’dan yayınlanan son konseri yine binlerce kişi izledi.

Bu arada Can Bonomo için “garip” deyip durmamın bir nedeni var. Nedenini kendisi söyleyecek, söyleşinin sonunda. Önce başladığımız yere, Eurovizyon meselesine dönelim Bonomo’yla söyleşirken; “Eurovizyon’dan sonra hayatında ne değişti” diye soralım.

“Eurovizyon’dan sonra da aynıyım”

Eurovizyon’dan sonra hayatımda inanılmaz bir değişiklik olmadı. Yine aynı yerlere aynı arkadaşlarımla beraber gidiyorum. Aynı müziği yapıyorum.  Aynı olduğum insan olmaya devam ediyorum” diyor Bonomo. Bu yıl aynı yarışmaya Türkiye’nin temsilci göstermesine ise yorum yapmıyor, “TRT’nin kararı, saygı duyarım” demekle yetiniyor. Artık daha fazla insanın onu tanıyor olmasını da sadece, yaptığı müzik için bir şans olarak görüyor: “Daha fazla kişiye yaptığım müziği duyurabilmek beni mutlu ediyor.

Vokalleriyle, iniş çıkışlarılarıyla, etnik-yerel melodilerden rock’a uzanan tarzıyla Türkiye için alternatif bir müzik yapıyor Bonomo. Kendisi bunu bir tık ileri götürüp “alternatifin alternatifi” diye tanımlıyor. Ona göre müziği “sağlıklı dozda pop barındırıyor” ama yine de sınıflandırmakta zorlanıyor. “Yaptığımız iş Türk Pop’un dışında kalıyor” diyor. “İçinde tınlayan bütün enstrümanlar İstanbul’da, sokaklarda çalan enstrümanlar. İşte bu nedenle biz de ‘İstanbul müziği’ olarak tanımlıyoruz.”

“Yeni bir tür oluşturmaya çalışıyoruz”

Müzik de bizimle birlikte gelişiyor” diye devam ediyor: “Yeni bir tür oluşturmaya çalışıyoruz. Artık biraz daha cesuruz. Yaptığımız işi aldığımız derslerle büyütmeye, güzel ve kuvvetli anlatımlar yaratmaya çalışıyoruz.”

Ona göre Türkiye’de bir müzisyenin “profesyonel” olmasına karşı engel olan şey “sanat fabrikasyonu”. “Arz talep mantalitesiyle yapılan seri ve kötü üretimler. Alternatif işlerin geri planda tutulması. Indie’yi bile ‘underground’ addediyor olmak” diye açıyor bunu. Eurovizyon gibi popüler bir alanda boy göstermek, kendini böyle tanımlayan bir müzisyene avantaj sağlayabilir elbette. Gelgelelim verdiği cevaplar, Eurovizyon sonrasında onu medyada fazla görmememizi de açıklıyor gibi. “Basından kaçtın mı” diye soruyorum: “İnsanlar beni sahnede görsünler isterim” diye yanıtlıyor.

“Doğru bir seçim hangisi olur? Ne işle uğraşmalıyım” diye düşünmemiş. Küçük yaştan beri sanatla ilgileniyor. “Neden müzik ‘macerasına' atıldın” diyorum, cevabı gecikmiş bir soru olarak. Daha lisedeyken karar vermiş oysa… “Her zaman müzik yapacağımı biliyordum ama sinemayı ve sanatın tarihini öğrenmek beni çok besledi” diyor. Şimdilerde okula dönüp sinema yüksek lisansı yapmayı aklından geçiriyor.

“Azlığımıza aldananlar”

Klipleriyle de farklı. Sinema televizyon öğrenimi gören Bonomo kendi müzik videolarına ne kadar müdahil oluyor?  “Senaryo üzerinde Can Saban’la birlikte çalışıyoruz. Ortaya atılan bir  fikir elden ele geçtikçe büyüyor ve son haline geldiğinde 28 saat gibi bir sürede çekiliyor” diye cevaplıyor.

Aralık 2012’de yayınladığı, ikinci albümü Aşktan ve Gariplikten’e çekilen ilk video Başkan’ı soruyorum. Nakaratında “Sesim ayyuka çıksa yeniden/Hep bu şarkıyı söylesem/Okula hiç gitmesem” dediği parçayı.. “Benim çocukluk hikâyelerimden biri. Çok samimi ve sıcak bulduğumuz ama aynı zamanda çok sivri ve biraz da kızgın bir parça. Albümün genelini çok güzel tarif ediyor bence” diye cevap veriyor.

Kendi ifadesiyle “biraz kızgın” Bonomo…  “İtiraf etmeliyiz ki bizi kandıranlar, azlığımıza aldananlar ve bildiğini saklayan hainler bizden değildir.

Şarkıda yer almayan bu sözler, kendi çocukluğuna da rol verdiği Başkan’ın videosunda bir çocuğun ağzından dökülüyor. Bugün de “alternatifin alternatifi” müzik yapan Bonomo’nun çocukluğundan kalan kızgınlığı “azlığa aldananlara” mı? Eğer öyle ise onu daha cesur ve daha belki de daha çok konuşurken görmek isteriz.

Son soruyu tek kelimelik bir cevap duymak için sordum: “Kendini nasıl tanımlarsın?” 
Garip” diye cevapladı.

İşte o garip, bu garip.

Yorum yazın