Gündem İnsan hakları

Devredilen yoksulluk: Anneden kıza, babadan oğula miras

Yazan: Pınar Tahirler
Derin Yoksulluk Ağı Twitter görseli

Derin Yoksulluk Ağı’nın kurucularından Hacer Foggo’ya göre derin yoksulluğun en özet tanımı anne babadan çocuğa devretmesi. Foggo, pandemi döneminde temel ihtiyaçlarını karşılamayan, bebeklerine mama veremeyen, çocukları eğitimden geri kalan aileleri anlatıyor.

“Sadece Hacer Foggo

“Sadece marketlerin çöpe attığı gıdalarla beslenen aileler olduğunu biliyoruz, görüyoruz” diyor Hacer Foggo. “Saatlerce market önünde bekliyor. Belli saatlerde atılan yiyecekleri topluyor ve çocuklarına yediriyorlar.”

Derin Yoksulluk Ağı (DYA), Türkiye’de yoksulluğu araştırmak ve tüm boyutlarıyla ortaya koymak ve yoksulluğu bir insan hakları ihlali olarak tartışmaya açmak üzere Açık Alan Derneği üyeleri ve gönüllülerince kurulan bir araştırma ve dayanışma ağı. Ancak Mart 2020’de başlayan Covid-19 pandemisi, içlerinde araştırmacı, sosyolog, psikolog ve gazetecilerin bulunduğu bu girişimin araştırmadan ziyade “dayanışma” amacını öncelediği çalışmasına neden oldu.

DYA, #EvdenDeğiştir dayanışma kampanyası ile 18 Mart 2020’den itibaren İstanbulun 32 ilçesinde 160’ın üzerinde mahallede, 3 binin üzerinde haneye doğrudan gıda, temel bakım, bebek bezi ve maması destek sağladı ve sağlamaya devam ediyor.

Açık Alan Derneği Başkanı ve Derin Yoksulluk Ağı’nın kurucularından Hacer Foggo, 9 Mayıs’ta katıldığı çevrimiçi söyleşide, pandeminin Türkiye’deki eşitsizliği daha da görünür kıldığını dile getiriyor. MEF Üniversitesi Politika Kulübü’nün davetlisi olarak konuşan Foggo, derin yoksulluk denen şeyin aslında devredilen yoksulluk olduğuna dikkat çekiyor:

“Derin yoksulluk sadece rakamlarla anlatılabilecek bir olgu değil. Bu insanlar hayatlarını sadece en temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için geçiriyorlar. Gıdaya erişiyorsa faturasını ödeyemiyor, faturasını ödüyorsa kirasını ödeyemiyor, kirasını ödüyorsa çocuğunun eğitimini karşılayamıyor. Girdiğiniz her evde kronik bir hastalık görüyorsunuz; insanlar ekonomik nedenlerle hastalanıyor. Derin yoksulluğun en kısa ve öz tanımı, anneden kıza, babadan oğula, yeni kuşaklara devrediyor olması. Yoksulluk çocuklara miras aynı zamanda.”

Foggo, pandemi döneminde hayatımıza giren pek çok kavramın derin yoksulluk yaşayan insanlarda gerçekçi bir karşılığı olmadığının altını çiziyor:

“Bu dönemde hayatımıza ‘sosyal mesafe’, ’65 yaş üstü’, ’18 yaş altı’, ‘sokağa çıkma yasağı’ ve ‘uzaktan eğitim’ gibi yeni kavramlar girdi. Bütün bu kavramlar derin yoksunluk yaşayan insanlar için ortaya konmadığı gibi onlar için  pratikte bir anlam da taşımıyor. Sokağa çıkıp çalışmadığı zaman aç kalan insanlardan bahsediyoruz. Sizin paranız varsa, 65 yaşındaysanız telefon edip zabıtadan yiyecek isteyebilirsiniz. Çünkü sizin paranız varsa size hizmet edebilir. Örneğin 65 yaşından büyük bir kağıt toplayıcı için bu geçerli değil maalesef.”

Pandemi ile beraber derin yoksulluğun yeniden tartışılması gerekiyor

Uzaktan eğitimde özellikle neredeyse iki öğrenim yılı kaybolan binlerce çocuk olduğunun altını çizen Foggo, “Bu çocuklar hâlâ uzaktan eğitimi takip edemiyorlar ve bununla da ilgili stratejik bir çalışma yapılmadı. Bir sürü çocuk maalesef bu dönemde de günlük işlerde çalışmaya başladı. Pandemi ile beraber derin yoksulluğun yeniden tartışılması gerekiyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, üniversitelerin sosyal hizmetler bölümünde okuyan öğrencilerin tartışması gerekiyor.”

“Dünyada ne oluyor Türkiye’de ne oluyor biz yoksullara nasıl bakıyoruz bunlar çok önemli. Her ne kadar elimizde çok net veriler olmasa da Dünya Bankası’nın rakamları çok net: Türkiye’de 3,2 milyon yeni yoksul var 2020’den sonra bu sayı artıyor. 2014’e kadar Türkiye bu konudaki verileri yayınladı ancak en son açıkladıkları İnsani Gelişim Raporu’nda yoksullukla ilgili veriler elimizde yok. Bu yüzden de daha stratejik bir politika geliştiremiyor” diyor.

“Derin yoksulluk yaşayanlar aslında kendi stratejilerini oluşturuyor”

“Bu dönemde yetersiz beslenme nedeniyle bir çok annenin sütü kesiliyor ve çocuklarına mama da alamıyorlar. Mart 2020’de gıdaya erişememe durumu başladı. Yılın ortasında bu, açlık durumuna dönüştü ve öğün atlamalar başladı. Mama alamayan aileler çocuklarına mamayı bıraktırdılar çünkü bu dönemde artık mama alamayacaklarını anladılar. Bebeğine mama bıraktırmak bu stratejilerden birisi. Aileler çare olarak böyle bir yol buluyor” diyor Hacer Foggo.

DYA, Covid-19 salgınında 103 haneyle gerçekleştirdiği derinlemesine görüşmeler soncunda Kasım 2020’de, Pandemi Döneminde Derin Yoksulluk ve Haklara Erişim Araştırması‘nı yayınladı. Foggo, bu görüşmelerde, “salgın döneminde gıdaya ne derece erişebildiniz” diye sorulan ailelerin sadece yüzde 7’si bir şeyin değişmediğini belirtiyor. Buna karşılık ailelerin yüzde 53’ü daha fazla öğün atladığını, yüzde 49’u bazı besin gruplarına hiç ulaşamadığını, yüzde 14’ü ise hiç gıdaya erişemediğini belirtiyor.

Derinlemesine görüşmelerde salgının birçok aileyi açlıkla karşı karşıya getirdiği ortaya çıkıyor. Özellikle günlük işlerde çalışan, pandemi öncesinde de yoksulluk koşulları altında yaşayan ve gıdaya erişmekte zorlanan hanelerin, pandemiyle birlikte günlük işlerini de kaybetmeleriyle temel gıdaya ulaşamamaya başladıkları ve açlıkla karşı karşıya kaldıkları görülüyor. Ailelerin yüzde 38’i her gün öğün atlamak zorunda kaldığını, yüzde 32’si haftada birkaç gün öğün atladığını, yüzde 8’i ayda birkaç gün öğün atladığını, yüzde 20’si ise hiç öğün atlamak zorunda kalmadığını aktarıyor.

“Okula devam edemeyen çocuklar yeni yoksul adayları”

Hacer Foggo’ya göre dünya dijital eşitsizliği ve dijital yoksunluğu tartışıyorsa bizim de tartışmamız gerekiyor:  “Önümüzdeki öğretim yılında da çocuklar okula gitmez ve çalışmaya başlarlarsa bu bizlere 3 milyon yeni yoksul ortaya çıkacağını gösteriyor. Bu durum belediyeler için de 3 milyon yeni sosyal kart demek. Bu çocuklar önümüzdeki dönem okula gitmeyecek, çalışmaya başlayacak ve annelerinden babalarından yeni yoksulluğu devralacaklar.” Foggo, yeni yoksullar yaratmamak için acil bir şekilde çocukların okula devam edecekleri bir strateji geliştirmemiz gerektiğinin altını çiziyor.

“Görüşme yaptığımız hanelerden yüzde 6’sında sadece çocuklar ki bu, ailenen ekonomik yükünü çocuğun taşıdığını gösteriyor”. Hanelerin yüzde 7’sinde ise yetişkinler ile birlikte çocuklar da çalışıyor. Yüzde 8’inde sadece anne, yüzde 44’ünde sadece baba, yüzde 5’inde hanedeki diğer yetişkin çalışıyor. Yüzde 7’sinde ise kimse çalışmıyor.

Gizli evsizlik

Araştırmada görüşülen ailelerin sadece yüzde 26’sı oturduğu eve kira ödemiyor ya da kendi evinde oturuyor. Buna karşılık yüzde 64’ü kirada. Yüzde 10’u ise baraka, konteyner ya da çadırda yaşıyor. Pandemi döneminde evlerinden çıkarılma riski taşıyan kiracıların oranı ise yüzde 38. “Kiralarını ödeyemedikleri için birbirlerine taşınan insanlar var” diyor Foggo, “bu bir dayanışma değil bu zorunlu bir durum.” Foggo bunun “gizli evsizlik” anlanıma geldiğini ve bu durumun araştırılıp ölçülmesi gerektiğini vurguluyor.

Çeşitli kurumların yoksullara yaptığı yardım ise yeterli değil: “Çünkü bu yardımlar sabit değil” değil diyor Foggo, “verilen 1000 TL o aileler için belki üç tane faturanın karşılığı. Dünyada şu anda çok boyutlu yoksulluk tartışılıyor,  bununla ilgili veriler çıkartıyor. Bizim de bu verileri ortaya çıkartmamız gerekiyor.”

Yoksulluğun psikolojik sonuçlarına bakmamız gerekiyor

Hacer Foggo’nun dikkat çektiği bir başka sorun ise salgın koşullarında daha da yoksullaşan ailelerin psikolojik durumları:

“Gündelik ya da geçici işlerde çalışan insanların sıkıntıları, bir iki odalı evlerde oturup kirasını ödeyemeyen ve çocuğuna artık çikolata dahi alamayan ailelerin sayısı gün geçtikçe artıyor.

“Çocuğunun artık oyuncak istemediği, yiyecek istediği bir ortamda psikolojik olarak anne ve babalar çok fazla etkileniyor. Pandemi, bir çok anne babanın ve aslında hepimizin yoksullaştığı, depresif bir durumda olduğunu ortaya çıkardı. Bu da yoksulluğun başka bir boyutu.”

Foggo’ya göre çocukların ihtiyaçlarına karşılıkı veremeyen ailelerin yaşadığı mutsuzluk, hem annenin hem babanın ruh sağlığını derinden etkileyebilir. Bu mutsuzluğun şiddete dönüşmesiyle çocukta yeni travmalara neden olabilir. “Bütün bunlar tam da şu anda yaşanıyor, o yüzden hemen şimdi ne yapılacaksa yapılmalı” diyor Foggo.

“Kamunun, yoksula bakışının tartışılması gerekiyor”

DYA hem derin yoksulluğun sebeplerini ve nasıl çözüleceğini ortaya koyuyor hem de bunu yaparken kriz müdahalesi gibi ihtiyaç sahibi kişilere destek olmayı amaçlıyor. Ailelere temel gıda yardımları, uzaktan eğitime erişemeyen çocuklar için hem internet bağlantısı hem de tablet yardımları yaptıklarını söyleyen Hacer Foggo “Hem belediyelerin hem kamu kurumlarının yoksullara bakışını yeniden tartışılması gerektiğini konuşuyoruz. Sokağa çıktınız, sosyal inceleme yaptınız ve yoksul birine kart verilmesine karar verdiniz. Bin liralık bir kart yoksunluğu azaltan bir şey değil çünkü arkanızı dönüyorsunuz önemli olan o bir yıl içerisinde neler oluyor asıl mesele bu” diyor.

“Pandemi maalesef eşitsizliğin ne kadar büyük olduğunu önümüze serdi. İnsanlarımızın yüzde 84’ü yeterli miktarda besine ulaşamıyor, yüzde 53’ü sürekli öğün atlıyor, yüzde 74’ü bebek bezine ve mamaya ulaşamıyor. Yüzde 46’nın pandemi süresince temiz içme suyuna erişemediğini tespit ettik. Günlük çalışanlar içinde pazar artıklarını toplayan, sadece orada topladıkları yiyeceklerle beslenen aileler var. Bu aileler saatlerce market önünde bekliyor, belli saatlerde atılan yiyecekleri de evlerine götürüyor ve çocuklarına yediriyorlar. Bu durumu pandemi ile birlikte düşündüğünüz zaman hem aileler hem de çocuklar için sağlık açısından ne kadar tehlikeli olduğunu görüyorsunuz.”

Bir an önce tedbirlerin alınması gerektiğini belirten Foggo “Önümüzdeki dönem için bir umut göremiyoruz. Bu yoksulluk ve yokluk gittikçe büyüyecek. Bizim bahsettiğimiz insanlar en dipteki insanlar ama bunun üzerine bir de işten çıkartılanlar, hayatlarında hiç sosyal yardım almamış olan bir sürü insan, yani ‘yeni yoksun’ dediğimiz insanlar var. Onların da durumu çok vahim. Alttan yukarıya giden bir yoksunluk biçimi oluşuyor. Tedbirler alınmazsa bu böyle devam edecek.”

1 Yorum

  • Öncelikle canıgönülden tebrik ediyorum. Çok önemli bir konuyu gündeme getirmiş olmanız, kaybolan ümitlerin yeniden yeşermesine vesile olsun inşallah.
    Böyle bir konuyu ülkemizi yönetenlerin dile getirerek fiiliyatta hayata geçirmesini isterdim. Ne yazık’ki bunu göremedik ve göremeyeceğiz herhalde.
    Vatandaştan uzak yöneticilerin kabukarından çıkmadan makam ve kendi kişisel hayat tarzında sözde görev yaparak bu ülkeye verebileceği hiçbir şey yoktur.
    Vatandaş’ları mızdan kaç kişi mahalli idarecilerini tanıyor ve ismini biliyor?
    Bir derdi olunca görüşebiliyor.
    Ben bir sel felaketine maruz kaldım. Her şeyimi kaybettim ve kaybettiğimle kaldım.
    Yazmadığım kurum kalmadı. Kaymakam beyle defalarca görüşmek istedim, 8 yıl üstüne benimle kerhen görüştü evraklarıma dâhi bakmadı. Sonuç kocaman bir sıfır.

Yorum yazın