Medya

Gerçeğe en yakın haliyle haber

Yazan: Hüseyin Aldemir
Hüseyin Aldemir

Kadıköy Halkevi'nin düzenlediği panelde gazeteciler medya üzerindeki baskıları, sansürü, otosansürü ve korkularını anlattı.

Geçtiğimiz pazar gerçekleşen Medyadaki Dönüşüm: Halkın Haber Alma Hakkı panelinin düzenleyicisi ve yeri Kadıköy Halkevi’ydi. Bianet.org editörlerinden Ayça Söylemez, Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Sekreteri, Cumhuriyet yazarı Alper Turgut ve gazeteci Hilmi Hacaloğlu, sendika.org editörü Ali Ergin Demirhan’in moderatörlüğünde tartıştı.

İlk konuşmacı Alper Turgut, gazeteciliğe başladığı 90’lı yıllarla bugünü kıyaslarken “Eskiden davalar Basın İş Kanunu’na göre açılırdı. ‘İşkenceciye beraat’ haberini yaptığım için 5 yıl ‘uslu dur’ cezası aldım. Bakın, polis memurlarının işkence yaptığı devletin yetkili kurumları tarafından belgeli, ama ben ‘işkenceci’ diye yazdığım için suçluyum. Bunları bile arar olduk. Artık gazeteciler terör suçundan yargılanıyor. Eskiden tutuksuz yargılanırdık, şimdi suç eylemi bile ortada yokken gazeteci tutuklanıyor. İktidar, ayırım yapmaksızın karşıtlarıyla hesaplaşıyor. ‘Tutuklama terörü’ ile toplumun tüm kesimlerine saldırıyor. Muhabir ‘suçlu’ ilan edildiği için yazamaz hale getiriliyor.”

“Hepimiz teröristiz”

Bianet editörü Ayça Söylemez ise konuşmasına bir soruyla “Medya hiçbir zaman özgür değildi ama neden şimdi dönüşümden bahsediyoruz” diyerek başladı. Ve kendi cevapladı: “Çünkü bizi topyekün totaliter rejime götürebilecek nüveleri görüyoruz. KCK (Kürdistan Komünler Birliği ) operasyonları ve Oda TV davası bunun örnekleridir.  Kürt olmak  KCK’dan tutuklanmak için yeterli sebep olabiliyor. Yasadışı bir örgüt parasız eğitim ile ilgili bir kampanya yapıyorsa ve siz de ‘parasız eğitim istiyorum’ derseniz, tutuklanabilirsiniz. İddianameler gülünç halde. Bırakın medyanın dördüncü kuvvet olmasını, yargı-devlet-medya üçlemesinin içerisindedir. İktidar eşittir hükümet olgusu değişti, parti eşittir devlet olgusu haline geldi. İçişleri Bakanı’nın açıklamalarını duyduğumda inanmamıştım, ama yapmış. Buna göre hepimiz teröristiz.”

Panele, Ahmet ve Nedim’in Gazeteci Arkadaşları (ANGA) adına katılan Hilmi Hacaloğlu, gazetecinin ruh haline kendisinden örnek verdi: “Mart ayında baba olacağım ve korkuyorum. “Ahmet Şık ve Nedim Şener’in de çocukları var. Onların ve yüzlerce gazetecinin durumu, insanım diyen herkesin vicdanını yaralar” dedi. Oda TV davasında tutuklu yargılanan Said Çakır henüz 23 yaşında genç bir gazeteci ve suçu ‘Hükümet PKK ile görüşüyor’ diye haber yazmak. Özel yetkili mahkemeler cunta yıllarında yaşanılıyormuş hissi uyandırıyor. İttihat ve Terakki Partisi döneminde dahi yönetim kıyasıya eleştirilirken, 22 Temmuz 2007 seçimleri Türkiye’de kırılma noktası oluşturdu. Bu dönüşümün yarattığı ilk unsurlardan biri de medyadaki otosansür ve sansür oldu.”

“Gerçek haliyle değil, gerçeğe en yakın haliyle…”

Hacaloğlu gazetecinin maruz kaldığı baskıyı şöyle açıkladı: “Biz önce kendimize otosansür uyguluyoruz. Kafamızda yapmak zorunda kalıyoruz. Yani haberi, gerçek haliyle değil, gerçeğe en yakın haliyle sunmak zorunda kalıyoruz. Ama bu hali bile,  bir şekilde, yukarıdan gelen müdahalelerle yayınlanamaz oldu. Bu memleketteki her itiraz sahibi, neye karşı olduğu önemli değil,  topun ağzındadır.”

Panele katılan bir dinleyicinin, “AKP hükümeti haber alma hakkını engellemeyi adım adım şiddetlendiriyor mu? Birşeyden korkularak bir mekanizmamı mı oluşturuldu?” sorusu üzerine Ayça Söylemez, “İktidar muhalif bırakmak istemiyor. Beğenilmeyen, beğenmediğimiz liberalizmde bile karşı çıkılan şeyler, bu iktidar tarafından engelleniyor. Yani, ifade özgürlüğü karşıtlığı, tahammülsüzlük çok yoğun. Ama buna rağmen bakıyorsunuz oyları artıyor. Televizyonlarda 20 tane insan ‘AKP’nin ne kadar demokrat’ olduğundan bahsediyor. Ayrıca AKP iktidarı yapacağını yapıyor ve geçip kenara oturuyor” dedi.

Panel, Alper Turgut’un, gazetecilerin Ahmet Şık ve Nedim Şener’in isimleri etrafında örgütlenmesine getirilen eleştirileri cevaplamasıyla sona erdi:

“Sistem muhalifi ile büyür. Davamız kişi ve kurumlardan ziyade basın ve ifade özgürlüğüdür. Çünkü orada yargılanan ve engellenmek istenen ifade özgürlüğüdür, muhalif basındır, haber alma hakkıdır. Ahmet Şık ve Nedim Şener özelinde tüm tutuklu gazeteciler adına mücadele veriyoruz. Herkesin yanında olmaya özen gösteriyoruz. Ancak bizleri de sürekli bir isimlendirme, birşeye dahil etme çabasındalar. Öyle ki, Aydınlıkçılar ile yürüdük Ergenekoncu yapıldık, KCK için yürüdük, terör destekçisi ilan edildik. Bu durumda, bizde ne olduğumuzu şaşırdık. Ahmet Şık’a özellikle değinmek istiyorum. Yıllarca mücadele ettiği bu örgütlenmelerle aynı davada onlardan birisiymiş gibi yargılanması komiktir. Ahmet’in tek suçu kitap yazmaktır.”

1 Yorum

  • Ak Parti İktidarı Gazetecilik mesleğine en büyük kötülüğü etmeye devam ediyor. Herkes ve her Gazeteci, onların tarafında olmak durumunda değil. Yazan, üreten insanları körüklüyorlar. Bir iktidara yakışmayacak hareket. Ak partiye oy veren ve yandaşlarının % 30 u cahil , onlarla bu iktidarı daha ne kadar götüreceklerini umuyorlar. Yoksa yanlarında olmayan herkesi içeri atacaklarsa durmadan Hapishane yapsınlar. Çünkü hapishaneler adam almayacak…

Yorum yazın