Genel

Manipülasyonun âlâsı başlık üzerinden yapılır!

Yazan: [email protected]

Alper Görmüş 25 Nisan’da kaleme aldığım “Okurları bu işe karıştırmayın!” başlıklı yazıda, Hürriyet’in son “çağdaşlık hamlesi” Hürriyet Okur Meclisi’nin de, öncekiler gibi bir makyaj ve göz boyama girişimi olmaktan öteye geçemeyeceğine inandığımı yazmıştım. (Öncekilerden ne kast ettiğim önceki yazıda var, merak ederseniz o yazıya göz atabilirsiniz.)“Okurları bu işe karıştırmayın” başlıklı yazımda, girişimi neden samimi bulmadığımı […]

Alper Görmüş

25 Nisan’da kaleme aldığım “Okurları bu işe karıştırmayın!” başlıklı yazıda, Hürriyet’in son “çağdaşlık hamlesi” Hürriyet Okur Meclisi’nin de, öncekiler gibi bir makyaj ve göz boyama girişimi olmaktan öteye geçemeyeceğine inandığımı yazmıştım. (Öncekilerden ne kast ettiğim önceki yazıda var, merak ederseniz o yazıya göz atabilirsiniz.)
“Okurları bu işe karıştırmayın” başlıklı yazımda, girişimi neden samimi bulmadığımı anlatırken iki de örnek vermiş, şöyle demiştim:

Burnuma kötü kokular geliyor: Bu defa amaç, Majesteleri’nin Meclisi’ne, ‘Gezdik gördük, çalıştayımızı da yaptık, şahane bir gazetemiz var’ mı dedirtmek acaba? Bir hatırlatmayla bitireyim: Gazete son çağdaşlık hamlesini okurlarına duyurma hazırlıkları yapıyorken, gazeteciliğin çağdaş ölçülerle yapıldığı ülkelerden iki siyasetçi, Hürriyet’in kendileriyle ilgili haberlerini ‘çıldırarak’ okumuşlardı. Yalnız bu bile girişilen işle iyi gazetecilik hedefi arasında bir bağ bulunmadığını göstermeye yeter.”

Yazı, şu notla bitiyordu:

Aslında bu yazı, sözünü ettiğim iki haberin açılımıyla devam edecekti, fakat haddinden fazla uzayacağını hissettiğim için burada kesiyorum. Önümüzdeki günlerde Lagendijk ve Daniel Cohn Bendit’in Hürriyet’le yaşadığı macerayı ayrıca ele alacağım.”

Şimdi sıra bu iki habere geldi…

Lagendijk ne dedi, Hürriyet hangi başlığı attı?

Hürriyet gazetesi genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök, 18 Nisan tarihli, “Bu ne şiddet ne celal” başlıklı yazısında şöyle diyordu:

“Önceki akşam Esma Sultan Yalısı’nda, Amerikan film kanalı TNT’nin gecesindeydim. Cep telefonuma bir mesaj gelmiş. Salonun gürültüsünden işitemediğim için, oradan çıktığımda fark ettim. AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Lagendijk aramış. Ben telefonu açmayınca bu defa bir mesaj geçmiş. ‘Hi, this is Joost Lagendijk’ diye başlayan mesaj, o günkü Hürriyet’te çıkan kendisiyle ilgili haberden dolayı çok mutsuz olduğu şeklinde devam ediyordu.
“Girişten sonraki cümleyi aynen aktarıyorum: ‘It suggests that I personally or the EU is afraid AKP wants to take Turkey, towards Iran. What I said, was that there are people in Turkey who have that fear and the best way for AKP to show those people wrong would be to return to the EU reform agenda.’
“Türkçe anlamı şöyle: ‘Söz konusu haberde benim ya da Avrupa Birliği’nin, AKP’nin Türkiye’yi İran’a götürmek istediğinden korktuğumuz iddia ediliyor. Benim söylediğim ise şuydu: Türkiye’de bu korkuyu yaşayan insanlar vardır ve AKP’nin bunun asılsız olduğunu göstermesinin en iyi yolu yeniden AB reformlarına dönülmesidir.’
“Lagendijk bununla yetinmeyip bir de Anadolu Ajansı’na zehir zemberek bir açıklama yapmıştı. Mesajı okuyunca hayretler içinde kaldım. Çünkü Hürriyet’teki haberde, ‘Lagendijk ve AB, AKP’nin Türkiye’yi İran’a götürmesinden endişe ediyor’ diye bir ifade kesinlikle yoktu. Hürriyet’teki haber aynen şöyleydi: ‘(Lagendijk), Türkiye’de AKP hükümetinin gizli bir gündemi olduğu yolunda korkular bulunduğunu belirterek, AKP bu havayı dağıtarak rahatlama yaratmalı. Türkiye’yi İran’a değil, AB’ye götürmek istediğini göstermeli dedi.’
Bu sözlerden, ‘AB veya Lagendijk korkuyor’ gibi bir anlam çıkarmak mümkün mü?”

Özkök’e cevabım şöyle: Genel Yayın Yönetmeni haklı (hakikaten), mümkün değildir. Daha da açığı: Hayır, buradan, Lagendijk’ın sanki AK Parti’nin Türkiye’yi İranlaştırma gibi bir hedefinin olduğuna inandığı gibi bir sonuç katiyen çıkmaz. Yani? Yani Ertuğrul Özkök haklı.

Fakat bir dakika: Haber metninden bu sonuç çıkmaz, doğru da, başlığa bakmadan, sadece haber metnine bakarak da bir sonuca varamayız. Başta değdim gibi:

Okurların zihnini çelmeyi kendine meslek edinmiş gazetecilerin en tecrübelileri, bu işin en kestirme yolunun başlık üzerinden geçtiğini gayet iyi bilirler…”

Ben, ayrı baş çeken ne haber metinleri ve başlıklar gördüm koca koca gazetelerde. Yukarıda işaret ettiğim “tecrübeli gazeteciler” aynı zamanda, okurların büyük bölümünün haberi başlıktan okuduğunu, ötesine pek geçmediğini de bilirler. Diyelim bazı “huysuz” okurlar bu sınırı aşıp habere de göz atmaya yeltendiler, endişeye mahal yok, çünkü o tecrübeli gazeteciler şunu da bilirler: Başlıkta zihnine eğilip bükülmüş bir bilgi zerk edilen okur, daha sonra haberde işin aslını okusa da başlıkta edindiği izlenimden kolay kolay sıyrılamaz!

Demek ki, “Lagendijk manşeti”nin başlıkta nasıl sunulduğuna bakmadan, “haber içeride temiz, öyleyse sorun yok” diyemeyiz. Bu soruya mutlaka muhatap olacağını bilen

Ertuğrul Özkök de çaresiz, giriyor bu mayınlı alana. İşte o fasıldan söyledikleri:

Yine de oturup, acaba gerçekten rahatsız edecek ne olabilir diye düşündüm. Acaba manşetteki söze mi takıldılar? Manşette, “İran’ı değil, AB’yi göster” sözleri vardı. Tahmin ediyorum, bu söz bazı kişilerin hoşuna gitmedi. Bunu ‘çarpıtma’ olarak değerlendirdiler. Ama Lagendijk de konuşmasında ‘AB’yi göster’ demiyor muydu? Öyleyse, Lagendijk’in sözlerinin üzerine atılanlarda bu ne şiddet ne celal?”

İnsaf yani…

Demek öyle… Demek, O nal gibi manşette “Lagendijk’ten AKP’ye: ‘İran’ı değil, AB’yi göster” ibaresine okuyan okurlar, Lagendijk’ın AK Parti’nin Türkiye’yi İranlaştırma gibi bir hedefinin olduğuna dair bir kuşku taşıdığı sonucunu çıkarmayacaklar öyle mi? Demek, Hürriyet okurları, o manşete bakıp, Lagendijk’ın kesinlikle böyle bir düşüncesinin bulunmadığı, onun sadece, Türkiye’de böyle korkuları olan insanların varlığına işaret ederek AK Parti yönetimine “AB reformlarını daha fazla vurgulaması gerektiğine” dair bir mesaj ilettiği sonucunu çıkaracaklar, öyle mi?

Ertuğrul Özkök şu örneğe ne der?

Diyelim, Lagendijk, kendisine yöneltilen bir soru üzerine Türkiye’nin en büyük gazetesi ile ilgili görüşlerini açıkladı ve özet olarak bu gazetenin darbeciliğe karşı daha net bir tavır alması, buna karşılık demokrasiyi daha fazla vurgulaması gerektiğini söyledi.

Ertesi gün Sabah gazetesinin manşetinde şöyle bir şey görelim: Lagendijk’tan Hürriyet’e: “Darbeyi değil, Demokrasiyi savun!” Evet, Ertuğrul Özkök ne derdi bu başlığa? Sorun yok, tamamdır mı derdi, yoksa Sabah’ın, Lagendijk’in sözlerini başlık marifetiyle çarpıtarak Hürriyet’i darbeyi savunan bir gazete gibi göstermeye çalıştığını mı söylerdi?

Cohn-Bendit ne dedi, Hürriyet hangi başlığı attı?

İkinci haberimiz, 23 Nisan tarihli Hürriyet’ten… Bu defa, Avrupa Parlamentosu’nun “Kızıl Dany” lakaplı üyesi Daniel Cohn-Bendit’in konuya ilişkin sözlerinden derlenmiş bir haberle karşınızdayım.

Önce Hürriyet’te yayımlanan haberin metnine bakalım:

AB reformları konusunda AKP hükümetinin 2 yıldan beri ’ayak sürüdüğünü’ belirten ’Kızıl Dany’ lakaplı AP milletvekili, ‘Erdoğan’ın ve AKP’nin hatası, şimdiye kadar çoktan yapılması gerekenleri yapmamış olmasıdır’ dedi. Avrupa Parlamentosu’nda dün basın toplantısı düzenleyen Cohn-Bendit, şimdiye kadar Türkiye’de siyasi parti kapatılmasına yönelik Avrupa normlarının Anayasal bir çizgiye ulaştırılmış olması gerektiğini söyleyerek, ‘Reformlar konusunda frene basıldı. 301 hâlâ değişmedi. İfade özgürlüğü konusunda adım atılmadı. AKP bütün bunları sürüncemede bıraktı. Ve şimdi de kendi hatasının cezasını ödüyor’ diye konuştu.”

Bu habere Hürriyet yazı işlerinin uygun gördüğü başlık ise şu: “Kapatma Davası Erdoğan’ın Suçu…”

İzninizle başlık ve haber arasındaki alâkaya çay demleyen ilişki konusunda bir şey yazmayacağım. Her şey meydanda…

Ben, ortada göz göre göre bu tarzda manipülasyonlar yapabilen bir gazete varken, onun “Okur Meclisi” kurmasının hiçbir anlamının olmadığını düşünüyorum açıkçası.

Meğer ki, “Meclis”e ayıp olmasın diye, Meclis oluşturulmadan önce bu türden tuhaflıklardan tümüyle vaz geçme kararı alınsın.

Yorum yazın