Genel

Mete Tunçay’a göre Mustafa

Yazan: Gökhan Tan

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Mustafabelgesel filmiyle ilgili soruşturmasını “takipsizlik” kararıyla sona erdirdi. Savcılığın görevlendirdiği bilirkişi, inceleme sonucunda filmde 28 hata tespit etti. Ancak savcılık, Kasım 2008’de yapılan üç farklı başvuruda iddia edilen “Atatürk’e hakaret ve aşağılama” unsurları bulunmadığına kanaat getirdi. Yönetmenliğini ve senaryosunu gazeteci Can Dündar’ın üstlendiği, 29 Ekim 2008’de gösterime giren belgesel, gerçekleri yansıtmadığı ve […]

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Mustafabelgesel filmiyle ilgili soruşturmasını “takipsizlik” kararıyla sona erdirdi. Savcılığın görevlendirdiği bilirkişi, inceleme sonucunda filmde 28 hata tespit etti. Ancak savcılık, Kasım 2008’de yapılan üç farklı başvuruda iddia edilen “Atatürk’e hakaret ve aşağılama” unsurları bulunmadığına kanaat getirdi.

Yönetmenliğini ve senaryosunu gazeteci Can Dündar’ın üstlendiği, 29 Ekim 2008’de gösterime giren belgesel, gerçekleri yansıtmadığı ve Atatürk’ü küçük düşürdüğü gerekçeleriyle sert eleştirilere maruz kalmıştı. Film, gösterime girmeden birkaç gün önce, ana sponsoru Turkcell’in çekilmesiyle gündeme gelmiş ama 1 milyon 100 bin kişiyi sinema salonlarına çekerek, yılın en çok izlenen yapımları arasında yer almıştı.

Savcılığın, bilirkişiye hazırlattığı raporu İstanbul Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mete Tunçay ile konuştuk.

Tunçay, NTV Tarih dergisinin Mart 2009 sayısında kaleme aldığı kısa yazısında da Mustafaaleyhindeki değerlendirmeleri haksız bulduğunu ve Can Dündar’ın anlatımını başarılı bulduğunu dile getiriyordu. Tarihçi, bilirkişinin belgeselde işaret ettiği hataların çoğu için “Laf değil” ifadesini kullanıyor.

“Ne Milli Mücadele tarihi, ne de Atatürk’ün biyografisi”

Mete Tunçay’a göre, bilirkişinin hata olarak gördüğü 28 maddenin çoğu “hata” değil. Bilirkişi Erzurum ve Sivas kongrelerinden, Amasya Tamimi’nden, Yunanlılar dışında Anadolu’yu işgal eden diğer devletlerin ordularından bahsedilmediğini dile getiriyor. Tunçay bu tespite “Mustafa ne Milli Mücadele tarihi, ne de Atatürk’ün biyografisi. Belgesel, insan-üstü gösterilen Atatürk’ün –belki biraz magazine kaçarak– insani boyutlarını vurgulamayı amaçlıyor. Öte yandan Atatürk hakkında tüm gerçekleri gösterme gibi bir iddiası yok. Bunu yapsan herhalde o film altı saat sürer” sözleriyle karşılık veriyor.

Raporda, “Erzurum’daki Kolordu Komutanı Kazım Karabekir’in Atatürk’e ‘Emrinizdeyim’” demesinin yanlış bir aktarım olduğu, Karabekir’in bu göreve Atatürk’le görüştükten sonra atandığı iddia ediliyor. Tunçay bunun doğru olmadığı, Karabekir’in Mustafa Kemal’den çok daha önce bölgeye gittiği ve Atatürk’e sorulup sorulmamasının bu atamanın sonucunu değiştirmeyeceği görüşünde.

“Şam’ın sürgün yeri olduğu doğru”

Bilirkişi, “Atatürk’ün Şam’a sürgün amacıyla gönderildiği” bilgisinin de gerçeği yansıtmadığını, Şam’ın döneme göre çok canlı ve ileri bir kent olduğunu dile getiriyor. Tunçay’a göre ise Can Dündar’ın “sürgün” nitelemesi doğru. Çünkü ordunun parlak subayları, toplumsal isyanların baş gösterdiği Balkanlar’a gönderiliyor. Oysa o tarihlerde Şam’da bir hareketlenme yok. Sicili iyi olmayan Mustafa Kemal, bu nedenle Şam’a gönderiliyor.

Raporda, Can Dündar’ın “Atatürk Ankara’ya gelişinde Meclis önünde karşılandı” ifadesi de hata diye nitelenmiş ve doğru yerin Dikmen sırtları olduğu ifade edilmiş. Tunçay, Dikmen sırtlarında Mustafa Kemal’i karşılayanların seğmenler olduğunu ancak toprağa bastığı yerin, bugün Genelkurmay Başkanlığı’nın bulunduğu şimdiki Bakanlıklar mevkii olduğunu söylüyor. Tarihçi, bilirkişinin “Millet O’na karşı olsaydı Ankaralılar tarafından coşkuyla karşılanmazdı” tespitine ise “Savaş yorgunu bir milletin tepki vermesi doğal” cevabını veriyor.

“Şapka Devrimi can acıtıcıydı”

Mete Tunçay, Şapka Devrimi’nin belgeselde en radikal devrim olarak gösterilmesine yönelik tespiti de haksız buluyor. “Bence de Harf Devrimi, en radikaliydi. Ancak şapka Hırıstiyanlık’ın sembolü olarak algılandığı için can acıtıcıydı. Dolayısıyla böyle yorumlanmış olması doğal” diyor.

Tunçay bilirkişinin “Nutuk’u Atatürk yazmayıp, yazdırmıştır” tespitini ise komik buluyor. “Atatürk’ün Nutuk’ta katip kullanıldığı biliyoruz. Ayrıca mecliste de kendisi okumamış, okutmuştur. Bunlara bakıp kendisinin yazmadığını söyleyebilir miyiz” diyor.

“Atatürk yargıya müdahale edebiliyordu”

Raporda, Can Dündar’ın Atatürk için söylediği “Artık her söylediği kanundu” ifadesi de “Kanun yapma görevi TBMM’ye aittir” ifadesiyle düzeltilmek istenmiş. Tunçay “Elbette kanunları meclis çıkarıyor ama Atatürk’ün söylediklerini yapıyor” diyor.

Benzer bir “hata” tespiti de belgeseldeki “En yakın arkadaşlarını bile gözünü kırpmadan idama gönderdi” ifadesi için yapılıyor. Bilirkişiye göre bu bilgi verilirken “Atatürk’ün bir tek arkadaşının İstiklal Mahkemesi’nde suçlu bulunduğu” da belirtilmeliydi. Tunçay, Atatürk’ün mahkemeye de etki edebildiği bilgisini veriyor. Yargılanan komutanlar için Ali Fuat Paşa’ya söylediği “Diğer paşaları senin hatırın için affettim” sözleri yargı sürecine müdahale ettiğini gösteriyor.

Mustafa’nın ikinci baskısı

Tarihçi Mete Tunçay, Mustafabelgeselindeki, filmin genelini etkilemeyecek hatalar da olduğunu “Fransızca-İngilizce metinlerin çevirileri, Osmanlıcaların sadeleştirmeleri yapılmış. Gerçi metinler ve görseller arasında ufak tefek takdim-tehirler de yok değil” sözleriyle ifade ediyor.

Can Dündar, NTV Yayınları’ndan çıkan Mustafakitabının ikinci baskısında, tarihçilerin eleştirilerine maruz kalan bir takım noktaları düzeltmişti.

Bilirkişi raporu
Gazete HABERTÜRK’ün 9 Mayıs tarihli haberine göre, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bilirkişi eliyle tespit ettiği 28 hata şunlar:

1- Atatürk’ün Erzurum’a gidişinde Kolordu Komutanı Kazım Karabekir’in, Atatürk’e “Emrinizdeyim” dediği anlatılıyor. Kazım Karabekir’in Erzurum’daki Kolordu Komutanlığı’na, Atatürk’ün kendisi ile görüşmesi sonucunda atandığı belirtilmiyor.

2- Yine ulusal hareketi tek elde örgütleyen “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin” kurulmasıyla sonuçlanan Erzurum ve Sivas kongrelerinden ve “Amasya Tamimi”nden hiç söz edilmiyor.

3- İşgal anlatılırken sadece Yunanlıların Ege’yi istilasından söz ediliyor. Aynı dönemde Fransızlar Güneydoğu’yu, Ermeniler Doğu’yu ve İtalyanlar Güney Batı Anadolu’yu işgal etti. Ancak eserde söz edilmiyor.

4- Atatürk için “Artık Mareşal ve Gazi’ydi” açıklaması bulunuyor, bu sıfatların Atatürk’e TBMM tarafından verildiği gösterilmiyor.

5- Atatürk’ün medreseleri kaldırması ve eğitimi laikleştirmesi, çocukluğunda “Kaymak Hafız” adlı öğretmenden dayak yemesine bağlanıyor.

6- Tarihimizde “Rum” ayaklanması yoktur. Yunandan Rumlar olarak söz ediliyor.

7- Atatürk’ün Şam’a “sürgün” edildiği anlatılıyor. Oysa Şam’ın o tarihte sürgün yeri olmayıp, döneme göre çok canlı ve ileri bir kent olduğu belirtilmiyor.

8- Atatürk’ün Şam’a sürgün edilmekle karamsarlığa düştüğü ifade ediliyor…

9- Atatürk’ün Sofya’da yalnızlık ve bunalım içinde olduğu anlatılıyor; Atatürk’ün oradaki Türkler’i örgütlemeye çalıştığı ve iki Türkçe gazete çıkarmalarını sağladığı anlatılmıyor.

10- Atatürk’ün Çanakkale’deki başarılarından kimsenin haberinin olmadığı anlatılıyor. Oysa o günlerin tanınmış gazetecisi Ruşen Eşref tarafından Atatürk ile “İstanbul’u kurtaran kumandan” olarak röportaj yapıldığı belirtilmiyor.

11- Atatürk’ün Diyarbakır’da 8 yaşındaki bir çocuğu evlat edindiği anlatılıyor; oysa Atatürk’ün bu çocuğu çok daha önce evlat edindiği belirtilmiyor.

12- Atatürk’ün Anadolu’ya ordu müfettişi olarak görevlendirilmesi sıradan bir iş olarak gösteriliyor.

13- Atatürk’ün ordudan istifasından sonra gösterilen sivil fotoğrafın, bu olaydan iki ay sonra Sivas Kongresi’nden sonra çekildiği belirtilmiyor.

14- Atatürk’ün Ankara’ya gelişinde Meclis önünde karşılandığı ifade edilmekle birlikte, gerçekte o tarihte Meclis binası inşaat halinde yarım bir bina olduğu gibi, karşılandığı yer de Meclis binası önü değil, Dikmen sırtları…

15- “Millet’in O’na karşı olduğu” ifade ediliyor; ancak gerçekte böyle olsa Ankara’ya gelişinde Ankaralılar tarafından coşkuyla karşılanmaması gerekirdi.

16- Sakarya Savaşı’na ait olarak gösterilen fotoğraflar daha sonraki dönemlere ait.

17- Büyük Taarruz’dan önce hazırlıkları gizlemek için verdiği davet “çay ziyafeti” olduğu halde, “ziyafet” olarak gösteriliyor.

18- Büyük Taarruz’dan önce büyük birliklerin taarruz yerlerini almasına, sadece ufak bir bölümün taarruz günü yürüyüş yapmasına karşın “bütün ordunun” yürüyüş yapıp savaşa başladığı anlatılıyor.

19- İzmir’in kurtuluşunda kullanılan Atatürk’ün sivil fotoğrafları o güne ait olmayıp, yıllar sonra çekilmiş fotoğraflardır.

20- Şapka Devrimi Atatürk’ün en radikal devrimi olarak gösteriliyor. Oysa Cumhuriyet’in ilanı, Hilafetin kaldırılması, Latin alfabesine geçiş daha radikal devrimlerdi.

21- Nutuk, Atatürk yazmayıp yazdırmış, sadece ‘Gençliğe Hitabe’yi kendisi yazmıştır.

22- Atatürk’ün yapılacak heykel için verdiği pozda kullanılan şapka, o döneme ait olmayıp günümüzde kullanılan şapkalardan…

23- Atatürk için “Artık her söylediği kanundu” ifadesi kullanılıyor. Oysa kanun yapma görevi TBMM’ye ait.

24- Atatürk için “en yakın arkadaşlarını bile gözünü kırpmadan idama yolladığı” yakıştırması yapılıyor. Oysa Atatürk’ün bir tek arkadaşının İstiklal Mahkemesi’nce suçlu bulunduğu belirtilmiyor.

25- Atatürk’ün hastalığı nedeniyle ayağa kalkamamasından dolayı dışarıdaki öğrencilere odada bulunan Kılıç Ali’ye el sallattığı, (doğru değil…)

26- Anlatılanın aksine Atatürk’ün vasiyetnamesini özel kalem müdürüne yazdırmadığı, vasiyetnameyi kendisinin yazdığı, zaten aksinin Medeni Kanunun vasiyetnamenin düzenlenmesine ilişkin düzenlemesine de aykırı
olacağı…

27- Bilirkişi raporunda, Atatürk’ün son zamanlarında da maddi ve manevi yönden yalnızlık çekmediğinin kanıtı olarak; ölümü sırasında onu tedavi eden hekimlerin tümünün ve yakınlarının yanında bulunduğu, cenazesinin Ankara’ya naklinde her istasyonda trenin durması ve halkın onu yaşlı gözlerle uğurlaması, Ankara’daki
cenazesine büyük bir kalabalığın katılmış olması gösteriliyor.

28- Atatürk’ün “bağ evinin” Milli Savunma Bakanlığı’na verilmesi onun dürüstlüğünü gösterecek bir uygulama iken hiç söz edilmiyor.

Yorum yazın