Dijital teknoloji toplumsal yapıda köklü değişikliklere sebep olurken, eğitim ve öğretimin hâlâ müfredata ve sınıflara hapsolmasını bekleyebilir miyiz? Peki, internet üzerinden sınırsız kaynağa ulaşılabilirken bir konu öğretmenin, akademisyenin anlattıklarıyla sınırlı kalabilir mi? Ya da dijital dünyaya uyum sağlamak, sosyal mecraları aktif bir şekilde kullanmaktan mı ibarettir?
İstanbul Bilgi Üniversitesi Halkla İlişkiler Bölümü öğrencileri, “teknolojiye karşı birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz” bu günlerde “Eğitimde Dijital Dönüşüm” başlıklı konferansta düzenledi ve yukarıdaki soruları tartışmaya açtı. Akademisyenlerden ve bilişim sektörünün eğitim konusunda deneyimli uzmanlarından çarpıcı cevaplar aldı. HaberVs bu konferansın sabah oturumunu takip etti.
İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Halil Nalçaoğlu, teknolojik imkânların eğitimde etkin bir şekilde kullanılmasını dijital teknolojiye yapılan yatırımdan ziyade, eğitmenlerin bu teknolojiyi algılama ve uygulama kapasitesiyle ilişkilendiriyor.
Konferansın açılış konuşmasını da yapan Nalçaoğlu'na göre teknoloji, yaşı ne olursa olsun eğitimciyi “eskime” tehlikesiyle yüz yüze bırakıyor. “Dijital değişim, bizim dışımızda gelişen, bilim ve teknoloji dünyasının ortaya koyduğu bir olgu. Bu anlamda biz teknolojiyi sonradan öğrenmiş bir kuşağız. Ancak günümüzdeki teknolojiyi eğitimde uygulayacak olan yine bizleriz. Sahada kaldığımız sürece de öğrenmek durumundayız” diyen Nalçaoğlu bu süreci “eğitimde dijitale geçiş, donanımın değil zihniyetin dönüşmesiyle mümkün olacak” sözleriyle özetliyor.
Öğretmeden, öğrenmeye geçiş
Merkezi Kaliforniya'da bulunan, dünyanın en büyük teknoloji şirketlerinden Intel'in Türkiye İş Geliştirme Müdürü Göker Öztürk ise eğitimde teknoloji kullanmayı bir amaç değil “öğrenciyi merkez alan bir siteme geçişi kolaylaştırmak için bir araç” olarak tanımlıyor.
Öztürk'e göre eğitmeni merkeze alan geleneksel yöntem “öğrenmeyi değil, öğretmeyi” esas alıyor. Öztürk bunu şöyle açıklıyor: “Teknoloji sınıfın içerisinde. Neden sınıfın içerisinde? Öğrenciler burada kendi aralarında iş birliği yapıyolar fakat yine öğretmen merkezli. Öğretmen yine tahtada birşeyler gösteriyor, yönlendiriyor. Bizim amacımız öğrenci merkezli sınıfları yaratmak olmalı.” Öztürk, “bizim ve bizden önceki kuşağın, yani şaşırmaya en meyilli kuşağın üstüne daha fazla görev düşüyor” derken Halil Nalçaoğlu'yla benzer bir noktaya dikkat çekiyor.
Intel'in Milli Eğitim Bakanlığı ile birlikte, 200 binin üzerinde öğretmene “online” ve “offline” yöntemlerle eğitim verdiğini belirten Öztürk, öğretmenlere sadece teknolojiyi nasıl kullanacağı değil, 21. yüzyıl becerilerini öğrencilere nasıl kazandıracaklarına dair beceri kazandırmayı amaçladıklarını söylüyor.
Öğretmen merkezli Fatih Projesi
Öztürk'e göre öğrencilere tablet dağıtılan ve sınıfta akıllı tahta kulanılan Fatih Projesi de mevcut haliyle öğretmeni merkeze alan bir sistem. Öğrenci sınıfta tabletle ilgili birşey ya yapmıyor ya da öğretmenin çok sıkı kontrolu altında çalışıyor. Öğretmen, sınıf yönetim yazılımları kullanarak öğrencinin ekranını tahtada paylaşıyor, ama bunun dışında tabletin bir özelliği kullanılmıyor.
“Oysa tabletin başka birçok fonksiyonu var” diyor Öztürk: “Oyun oynarken çok keyifle kullandığımız sensörler deneylerde de çok rahatlıkla kullanılabilinir. Örneğin öğrenci ısı ölçerle suyun donma derecesinin değişimini gerçek zamanlı olarak gözlemleyebilir. Ya da bir yüzeye bal döküp, karıncaların o balın üzerindeki dolaşımını “ped finder” yazılımıyla izleyebilir. Bu sensörlerin amacı öğrencilerin o teknolojiyi doğru bir şekilde kullanmayı öğrenip, sınıfa katkısını arttırmak.”
Devletin 'dijital içerik' anlayışı: PDF
Göker Öztürk'e göre eğitimde dijital dönüşümün önündeki en büyük engellerden biri de içerik eksikliği. “Dijital içerikten anladığımız, en azından devletin anladığı, kitabın PDF (portable document format) versiyonu maalesef. Ögrenci tabletinden asağı doğru inerek, hiçbir etkileşim olmadan sadece okuyor. “Z kitap” diye birşey çıkmıştı, zenginleştirilmiş kitap. Bir standart olmadığı için Z kitap konusu da ortada kaldı. Standartlarının konulması lazım ve bu hiç kolay bir iş değil.”
“Dersi mobil uygulamada topladık”
Kadir Has Üniversitesi Yeni Medya Bölümü Başkanı İsmail Hakkı Polat ise dijital dönüşümü, öğrencilere mobil ders vererek uyguladıklarını söylüyor. Polat, “Öğrencilere siber dünyayı, yeni medyayı anlatıken ‘Çıkarın kağıt, kalemleri yazmaya başlayın’ demeyelim, deneyimleyerek yaşatalım diye dersle ilgili herşeyi tek bir mobil uygulama altında topladık” diyor. Mobil eğitim sistemiyle derse katılımın çok daha arttığını ve bu eğitim sistemiyle birlikte eğitimi haftada üç saate indirmek yerine süreklilik kazandırdıklarını söylerken, aslında eğitimin bir televizyon programında olduğu gibi yayına dönüştüğünü vurguluyor. Polat, 21. yüzyılın eğitiminde temelin, öğrencinin özüne inmek olduğunu vurguluyor.
“Kısa, eğlenceli ve samimi bir dil kulllanan ders videoları”
Fırsat eşitliği için herkese, her yerde ve ücretsiz eğitim verme iddiasındaki Khan Academy’nin Türkçe direktörü Alp Köksal ise, kısa, eğlenceli ve samimi bir dil kullanmaya gayret eden ders videolarıyla başarıya ulaştıklarını belirtiyor. Bağışlar sayesinde Khan Academy'nin birçok ülkede faaliyet gösterebildiğini belirten Köksal, “Microsoft’un kurucularından Bill Gates bir programda 'Çocuklarım evde Khan Academy videolarıyla ders çalışıyor' dedikten sonra tanınırlığı arttı ve bağışlarda da artış oldu.” diyor.