Genel

“Susalım, hukuk konuşsun” demeyenler, ne diyor?

Yazan: HaberVs

Alper Görmüş “Bu hukuk darbesi girişimi askeri darbe girişiminden çok daha vahim, çok daha tehlikelidir. Askeri darbeye karşı hiç olmazsa ‘ne şeriat, ne darbe’ pankartları çerçevesinde göstermelik de olsa ‘asgari ve vicdani bir demokrasi’ zemini mevcuttu. Şimdi herhalde kimsenin ‘ne şeriat, ne hukuk darbesi’ diye bir pankart tasarlamasını beklemiyorsunuz. Olan biten, darbeyi, siyasete müdahaleyi ‘meşrulaştırma’ […]

Alper Görmüş

“Bu hukuk darbesi girişimi askeri darbe girişiminden çok daha vahim, çok daha tehlikelidir. Askeri darbeye karşı hiç olmazsa ‘ne şeriat, ne darbe’ pankartları çerçevesinde göstermelik de olsa ‘asgari ve vicdani bir demokrasi’ zemini mevcuttu. Şimdi herhalde kimsenin ‘ne şeriat, ne hukuk darbesi’ diye bir pankart tasarlamasını beklemiyorsunuz. Olan biten, darbeyi, siyasete müdahaleyi ‘meşrulaştırma’ girişimidir. Bunu, bütün bu debdebede unutmayın. Unutturmayın.”
Bu satırlar, Radikal’in, münafık-muvaffık herkes tarafından “çok güçlü” diye tanımlanan “yeni” yazarı Gökhan Özgün’e ait. Buraya tadımlık kabilinden küçük bir bölümünü aldım, birazdan yazısının geniş bir bölümünü aktaracağım.
Gökhan Özgün, AK Parti için açılan kapatma davasıyla ilgili olarak “Konu hukuka intikal etmiştir, biz susalım hukuk konuşsun ve sonuca saygı gösterelim”ciler cephesinin tam zıttında yer alan cephenin önde gelen yazarlarından biri. Girişimi “hukukun işleri” çerçevesinde kabul etmeyi kesinlikle reddediyor ve bunun bir “savaş ilanı” olduğunu söylüyor.
Yeri gelmişken, konuyla ilgili olarak basında genişçe bir blok oluşturan üçüncü gruptan da söz edelim ve böylece konunun bütün taraflarını size aktarmış olalım:
Bu gruptakiler de “Devletin savaş ilanı”ndan söz ediyor ama, onlar, Gökhan Özgün ve benzerlerinin tersine, savaşı ilan edenlerin yanında duruyor. Geçtiğimiz hafta birkaçından söz etmiştik, hatırlayalım:

Yiğit Bulut (Vatan, 16 Mart): “Devlet, hükümete ‘yeter, yol bitti’ dedi… Diyeceksiniz ki; davanın sonucu belli değil, nasıl son buldu! Sevgili dostlar, şu aşamada atılan adım en az sonuç kadar ‘dikkate değer’… Önemli olan ‘biz her şeyiz’ mantığı içindekilere ‘yeter, burada sizlerden başka birileri daha var, buranın kuralları, gelenekleri, sahipleri var’ mesajını vermek ve ‘yeter’ demek!”

Emre Kongar (Cumhuriyet, 17 Mart): “İşte bu süreç içinde, AKP iktidarı, iç ve dış güçlerin ittifakı ile Türkiye’nin devlet biçimini doğrudan değiştirecek, sınırlarını ise zaman içinde değiştirebilecek projeleri uygulamaya koymuş görünüyor. Başsavcının kapatma davası, bu oluşumlar çerçevesindeki hesaplaşmanın bir aşamasıdır bence.”
Geldik, “Susalım, hukuk konuşsun” demeyenlerin “Bu savaş kirli bir savaştır” versiyonundan seçtiğimiz iki örneğe. Birincisini söylemiştim; Radikal’den Gökhan Özcan… İkincisi de gene Taraf’ın köşe yazarları kervanına kazandırdığı, özellikle mizahî yazılarıyla dikkat çeken Yıldıray Oğur (birazdan aktaracağım yazısı da öyle; bence has bir ironi)…
İki yazarın 19 Mart’ta kaleme aldıkları yazılarından bazı bölümleri aşağıda okuyabilirsiniz:

Taraf olanların dikkatine

(Gökhan Özgün, Radikal, 19 Mart)

1. Bu tuzağa düşmeyin. AKP’nin kapatılma davasını bir münazara mevzuu haline getirmeyin. Bunun ‘hukuki’ olduğunu söyleyenlerle tartışma programlarında aynı masada oturarak, olanı biteni ‘meşru’laştırmayın. Gayrimeşru olanı meşru bir zemine çekmeyin. Demokrasiyle uzlaşamayanlarla aynı masaya oturarak bir uzlaşma zemini mümkünmüş intibaı yaratmayın. Bütün bunlar, maalesef bir ‘savaş’ olarak tasarlanmış. Bu savaşı açanlar maalesef hiçbir bedel gözetmiyor. Bunu artık anlayın. Bunu artık görün. Tarafınızı seçin ve orada durun. ‘Empati devri’ ebediyen bitmiştir.
2. Bu hukuk darbesi devletin çıkarlarını milletin çıkarlarının çok önüne geçirmeyi göze almıştır. Lütfen dikkat edin, burada mesele birey mi, devlet mi, değil. Birey-devlet liberal sorunsalı ucu görünmeyen karanlık tünelin derinliklerinde kaybolmuştur. Bu hukuk sistemi, bırakın bireye saygı göstermeyi, millete bile saygı göstermemektedir. Gözü kararmıştır. Tek hesabı vardır. Gerisi, hesapsızlıktır. Bu hukuk sistemi kendi için, kendi adına, kendiyle var olmaktadır. Bu hukukun ardında bir ‘hukuk felsefesi’ yoktur. Bu hukukta, hukuk kanunlardır. Kanunlar hukuktur. ‘Devlet için devlet’ hukukudur bu. Ardında ‘insan’ yoktur. Ve bu hukuk, bu zalim gerçeği artık saklamaya bile tenezzül etmemektedir.
3. Bu hukuk darbesi, ‘düzen’in sadece belinde değil, kolundan çorabına kadar her yerinde ‘silah’ gizli olduğunun delilidir. Askeri darbe yapmazsak, hukuk darbesi yaparız. Asamazsak, siyasetten men ederiz. Yukarıdan halledemezsek, karın boşluğundan, oradan da olmazsa derinden hallederiz mesajıdır bu. Verilmiş en büyük gözdağıdır.
4. Bu hukuk darbesi girişimi askeri darbe girişiminden çok daha vahim, çok daha tehlikelidir. Askeri darbeye karşı hiç olmazsa ‘ne şeriat,
ne darbe’ pankartları çerçevesinde göstermelik de olsa ‘asgari ve vicdani bir demokrasi’ zemini mevcuttu. Şimdi herhalde kimsenin ‘ne şeriat, ne hukuk darbesi’ diye bir pankart tasarlamasını beklemiyorsunuz. Olan biten, darbeyi, siyasete müdahaleyi ‘meşrulaştırma’ girişimidir. Bunu, bütün bu debdebede unutmayın. Unutturmayın.
5. AKP’nin ‘kendine güvenli’ mesajlarına kanmayın. AKP şaşkınlık içindedir. Kendine bütün güvenini yitirmiştir. Paralize olmuştur. ‘Bazı şeyler bu memlekette artık olmaz’ ruh halinden, bir gecede ‘Bu memlekette olmaz olmaz’ ruh haline geçilmiştir. Bir gecede ‘yarını meçhul’ bir ülke yaratılmıştır.
6. AKP’ye verilen mesaj net olarak şudur. Geri çekilmiş, top çevirerek idare etmeyi deniyor olabilirsiniz. Bu yetmez. Biat etmelisiniz.
Bu düzenle uzlaşmak bile mümkün değildir.
Ya biat edersiniz, ya da… “

Türkiye İran olunca

(Yıldıray Oğur, Taraf, 19 Mart)

(…)
İranlaşan Türkiye’den son haberler. Taraf muhabiri zamanın ve mekânının iç içe geçip hükümsüzleştiği, aynalardan resmimizi görüp kendimize çeki düzen verelim diye ortaya çıkmış araftaki o ülkeden bildiriyor.
Humeyni’ye hakaret eden kliplerden dolayı YouTube yine kapalı. Zaten Humeyni’yi eleştirmek bile beş yıldan başlıyor.
Temel insani ve kültürel hakları için mücadele eden Güney Azerbaycan Partisi hakkında kapatma davası var, parti sürekli saldırı ve baskı altında.
İktidardaki parti Anayasa Koruyucular Konseyi’nin “aksini düşünen bile mürted olur” hükmüne karşı kadınlara başörtü takma zorunluluğunu en azından üniversitelerde kaldırmak için bir adım attı. Maslahat Konseyi Baş Kadısı da iktidar partisi hakkında kapatma davası açtı.
Zaten kapatma davasına gerekçe olsun diye aylardır rejim yanlısı gazete ve televizyonlarda “Şok. Tahran’ın göbeğindeki Park-ı Lale’de elele tutuşan çift”, “Moin Üniversitesi’ne kızlar başı açık giriyor” haberleri, “gizli kameralarla deşifre edilen yasadışı doğum günü partisi”, “anaokulunda başını açarak öğrencilere kötü örnek olan öğretmenlerin gizli kamera görüntüleri” yayınlanıp duruyordu.
Baş Kadı’ya zaten bu haberleri alt alta koyup, aralara da “din elden gidiyor” çığlıkları yerleştirmek kalmıştı. Kadı partiyi şia mezhebindeki takiyye yöntemini kullanarak görünüşte dini bütün görünüp, aslında sinsi bir şekilde İslam Cumhuriyeti’nin altını oymakla, ülkeyi laik demokratik bir rejime doğru taşımakla suçladı.
Kapatma haberi İran devrimini yapan ama seçimlerden yana kısmeti hep kapalı olmuş İslami Halk Fırkası taraftarları ve yöneticileri arasında sevinçle karşılandı. Haber duyulunca parti merkezlerinden tekbir sesleri duyuldu, partililer ünlü Şeriat mitinglerinin meşhur sloganı “İran Şeriattır, Şeriat kalacak”, “İran Türkiye olmayacak” diye bağırdılar. Kutlamalar kapsamında parti merkezinde aşure yapılıp dağıtıldı.”

Yorum yazın