Genel

Tarihi değiştiren maymun

Yazan: Niyazi Dalyancı

Yunan ordularının Anadolu’da yenilmesinin ardından gerçekleştirdiği darbeyle Yunanistan’da yönetimi ele alan cunta, aralarında dört eski başbakan ile bir başkomutan bulunan altı kişiyi idam etmişti. Şimdi bu dava yeniden açılıyor. İstiklâl Savaşı’nın 9 Eylül 1922’de sona ermesinden sonra aynı yılın Ekim ayında Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalanır. Ama İstanbul’un resmi kurtuluş günü olan 6 Ekim 1923’e kadar […]

Yunan ordularının Anadolu’da yenilmesinin ardından gerçekleştirdiği darbeyle Yunanistan’da yönetimi ele alan cunta, aralarında dört eski başbakan ile bir başkomutan bulunan altı kişiyi idam etmişti. Şimdi bu dava yeniden açılıyor.

İstiklâl Savaşı’nın 9 Eylül 1922’de sona ermesinden sonra aynı yılın Ekim ayında Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalanır. Ama İstanbul’un resmi kurtuluş günü olan 6 Ekim 1923’e kadar yaşanan olaylar pek bilinmez. Yunanistan’da “Küçük Asya yenilgisi”nin yol açtığı gelişmeler Türkiye’nin resmî tarihinde de yer almaz. Oysa, bu gelişmeleri Türkiye’nin yakın tarihinin bir bölümü oarak ele almak gerekiyor…

11 Ekim 1922’de Sakız Adası’ndaki iki Yunan albay Nikolaos Plastiras ve Stilyanos Gonatas darbe yaptıklarını ilan edip, Kral Konstantin’in tahttan çekilmesini ve yenilginin sorumlularının cezalandırılmasını isterler. Darbecilerin kurdurduğu özel Divan-ı Harp, “Altılar davası” olarak tarihe geçen yargılamadan sonra, üçü başbakan, ikisi bakan ve biri de Anadolu’da Yunan ordularının başkomutanı olmak üzere altı kişiyi idam cezasına çarptırır ve 15 Kasım 1922’de cezalar infaz edilir.

Kurşuna dizilen başbakanlardan Petros Protopapadakis’in torunu 2 Ocak 2008’de Yunanistan Yüksek Mahkemesi Arios Pagos’a başvurarak yeni kanıtların ele geçtiğini ve büyükbabasının bir vatan haini olmadığını, dolayısıyla 1922’deki davanın yeniden açılması gerektiğini dile getirdi. Talep, önce ceza dairesinde ele alındı ve beş yargıçtan üçü davanın kabulu, ikisi de reddi yönünde oy kullandı. Ceza Dairesi savcısı dosyayı genel kurula havale etti ve kurul, Ocak ayında 88 yıllık davanın yeniden görülmesine karar verdi.

“Ulusal Bölünme” ve “Büyük Felaket”

“Altılar Davası” adıyla anılan bu hukuk olayının ayrıntılarına girmeden önce, bu davayla sonuçlanan ve “ulusal bölünme” diye anılan Yunanistan’daki tarihsel koşullara bir göz atmakta yarar var.

“Ulusal Bölünme”nin başlangıcı, Duvel-i Muazzama yani, İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya’nın 1897 Türk-Yunan savaşından sonra Girit’i Osmanlı egemenliğinde, ama “özerk” bir devlet olarak yeniden yapılandırmalarına kadar uzanır. Adaya vali olarak Prens George atanır. Adanın önde gelen politikacılarından birisi de Elefterios Venizelos’tur. Venizelos ile prens ilkin ada halkını, daha sonra da tüm Yunanistan’ı “Kralcılar” ve “Venizelistler” olarak birbirine düşman iki siyasi kampa ayıracaklardır.

Bağımsızlığını 1827’de kazanmasından sonra kısa bir süre parlamentoyla yönetilen Yunanistan, Avrupalıların baskısıyla krallık rejimine döner. Bir Alman ve bir Danimarkalı kraldan sonra tahta çıkan ilk “Yunan” kral 1. Konstantin, Prusya Kralı Wilhelm’in kızkardeşiyle evlidir ve bu nedenle dünya savaşının patlak vermesinden hemen sonra İngiltere tarafından “Alman yanlısı” olmakla suçlanacaktır.

Dünya Savaşı başladığında Konstantin Yunanistan Kralı, Venizelos ise başbakandır. Venizelos savaşta Büyük Britanya’nın safından yer almak konusunda hayli isteklidir. 1915’te Müttefik Donanması’nın Çanakkale’ye saldırısından önce İngiltere donanma bakanı olan Winston Curchill, Venizelos’a harekâta katılması önerisinde bulunur. Karşılığında İngiliz dominyonu (sömürgesi) Kıbrıs, Yunanistan’a verilecektir. Venizelos bu öneriyi kabul etmek istese de Konstantin tarafından engellenir. Ancak Bulgaristan’ın Mihver Devletleri safında savaşa girmesi sonunda Venizelos, müttefik kuvvetlerin Selanik’e çıkmasına izin verir. Konstantin de anayasadan kaynaklanan hakkını kullanarak Venizelos’u azleder ve parlementoyu dağıtır.

1916’nın Ağustos ayında Venizelos’a bağlı subaylar, müttefiklerin denetiminde olan Selanik’te bir darbe yaparak “Geçici Ulusal Savunma Hükümeti” adı altında bir yönetim kurarlar. Kral Konstantin buna rağmen Atina ve Mora’da yönetimini sürdürmeye çalışsa da Fransızlar buna izin vermezler ve Atina’yı topa tutarlar. Çatışmalar sonunda kral yenilerek ülkeyi terk eder. Meydan Venizelos’a kalır ve Yunanistan tümüyle müttefiklerin denetimine geçer. Bundan sonra Mayıs 1919’da Yunan ordusu İngiltere başbakanı Lloyd George’un onayı ve yüreklendirmesiyle İzmir’e çıkar. Batılıların deyişiyle “Küçük Asya”da yani, Anadolu’da “Büyük Yunanistan”ın kurulması için askerî harekât başlamıştır…

Konstantin tahtan inerken yerini oğlu Aleksandros’a bırakır, ancak 1920’nin Ekim ayında Yunan Kralı Aleksandros sarayının bahçesinde iki maymun tarafından ısırılır ve kan zehirlenmesinden ölür. Bu Yunanistan tarihi açısından bir dönüm noktasıdır. Sürgündeki Konstantin geri döner. Kasım ayında seçimler yapılır ve kralcılar Yunanistan parlementosunda 370 sandalyenin 246’sını kazanırlar. Bunu ordudaki Venizelist subaylarının temizlenmesi izler. Yunanistan’ın resmî tarihinde Küçük Asya yenilgisi genellikle Venizelist subayların yerine deneyimsiz subayların atanmasına bağlanır. Başta ingiltere olmak üzere müttefiklerin görüşü de bu yöndedir. Hatta Winston Curchill daha da ileri giderek, “Çeyrek milyon insanın bir maymun ısırmasından dolayı öldüğünü söylemek büyük bir abartı olmayacaktır” sözleriyle, yenilginin sorumluluğunu Kral Alexandros’u ısıran ve Konstantin’in dönmesine neden olan maymuna yükleyecektir.

Londra Konfesansı ve Yunanistan’ın Ankara harekâtı

1921’in Mart ayında Ankara hükümeti temsilcilerinin de katıldığı Londra Konferansı sırasında İngiliz hükümetinde Ankara’yla uzlaşma yanlılarıyla karşıtları arasındaki çatlak daha da büyür. Başbakan Lloyd George, Konferansı sırasında Yunanistan delegasyonuna “Eğer Kemalist güçlere yeni bir saldırıda bulunmak niyetindeyseler, kendisinin engel olmayacağı” mesajını verir. Bunu İngiltere’nin yeni bir saldırıyı destekleyeceği biçiminde yorumlayan Yunanistan 23 Mart 1921’de Ankara’ya doğru harekâta başlar.

İsmet Paşa komutasındaki Türk birlikleri Yunan saldırısına İnönü kasabasında püskürtürler. Yunan hükümeti başarısızlıktan komutanları sorumlu tutar. Altılar Davası’yla kurşuna dizilecek olan Yunan Başbakanı Dimitris Gunaris, deneyimli bir komutan olan Ioannis Metaksas’a komutanlık önerir. Ancak Metaksas savaşın sonucundan çok umutlu değildir ve öneriyi geri çevirir: “Türkler özgürlükleri ve bağımsızlıkları için savaşıyorlar. Küçük Asya’yı kendi vatanları, bizi de istilacı olarak görüyorlar. Taleplerimizi dayandırdığımız tarihsel haklarımızın onlar için hiç bir anlamı yok.”

Savaşın başlangıcında tarafsızlık politikasını benimseyen Kral Konstantin ve taraftarları için Küçük Asya Harekâtı artık dönüşü olmayan bir noktaya gelmiştir. Bütün bu muhalif görüşlere rağmen siyaseten savaşı sürdürmek zorundadırlar. 22 Haziran 1921’de müttefikler Yunanistan’a Türklerle ateşkes yapmaları için arabuluculuk önerirler, ama Yunanistan bunu kabul etmez.

Yunan kuvvetleri 1921 yazı ile 1922 yazı arasında Sakarya’da beklerken yunan dışişleri bakanı ve başbakanı Paris ve Londra’da destek için kapıları aşındırır ama bir sonuç alınamaz. Müttefikler artık Yunanlıları yalnız bırakmış, İngilizler Ankara’yla anlaşma için harekete geçmiştir. Türklerin 26 Ağustos 1922’de başlattıkları harekat 9 Eylül 1922’de İzmir’de sona erer.

Vatan hainliği tartışması

Başa dönersek; 11 Eylül 1922’deki darbeden hemen sonra darbe destekçilerinden ve şimdiki Başbakan Yardımcısı Theodoros Pangalos’la aynı adı taşıyan büyükbabası Atina’da Venizelos’un Liberal Partisi’nin karşıtı Halk Partisi’nin önde gelen üyelerini tutuklamaya başlar. 13 Eylül 1922’de aralarında Altılar Davası’nın sanıkları da bulunan birçok politikacı Atina Polis Merkezi’nde gözaltına alınırlar.

9 Ekim 1922’de Atina’nın Sintagma Meydanı’nda 100 bin kişinin katıldığı bir gösteri yapılır ve “Küçük Asya Felaketi”nin sorumlularının cezalandırılması istenir. Genel hava Yunan ordularının yenilgiye değil, ihanete uğradığı yolundadır. Darbecilerden Pangalos, sorumluların Pire’de “Limni” muhribine alınıp kısa bir yargılamadan sonra kurşuna dizilmelerinden yanadır. Ama Britanya ve Fransa elçileri buna karşı çıkarlar. Yargılama açık olacaktır ama sanıklar özel olarak kurulan bir mahkemede yargılanacaktır.

12 Ekim 1922’de özel mahkeme kurulur. Sorgu heyetinin başına Pangalos getirilir, iddianame ise Yunanistan’ın bugünkü başbakanı Yorgos Papandreu’yla aynı adı taşıyan ve o zamanlar genç bir hukukçu olan büyükbabası tarafından hazırlanır. 17 Ekim’de Devrim Komitesi’nden yapılan bir açıklamayla “Küçük Asya felaketinden sorumlu olan ulus düşmanlarının örnek cezalara çarptırılacakları” duyurulur. Davanın seyri baştan bellidir.

Tarihe “Altılar Davası” olarak geçen davada aslında sanık sayısı sekizdir ancak dava idam sayısıyla anılır. Duruşma 13 Kasım 1922’de başlar. Suçlamalar arasında İzmir ve çevresini Kemalistlere terk etmek, ordunun başına deneyimsiz subayları atamak, askeri donanımı ve müstahkem mevkileri ter etmek gibi eylemler vardır. Sanık avukatlar bu özel mahkemeye yetki itirazında bulunurlar. İtiraz reddedilir. Sanıklara savunma yapma hakkı tanınır, ama suçlandıkları olaylarla ilgili resmi belgeler, yazışmalar kendilerine verilmez.

15 Kasım 1922’de mahkeme başkanı kararı açıklar. Sekiz sanıktan altısı idamla, ikisi de ömür boyu hapisle cezalandırılmıştır. Venizelos, bütün bunlar olurken Lozan’dadır. İngiltere’nin Atina büyükelçisi de idamları durdurmak için harekete geçer. Devrim Komitesi Başkanı Plastiras, İngiliz Elçisi Lindley ile Trakya topraklarının kalanı karşılığında mahkümları Britanya’ya verme pazarlığı yapar ama sonuç alamaz.

İdama mahküm edilen eski başbakanlar Dimitrios Gunaris, Nikolaos Stratos, Petros Protopapadakis, Nikolaos Theotokis, Eski Bakan Yeorgios Baltacis ve Anadolu kuvvetlerinin son başkomutanı Yeorgios Hacianestis aynı gün öğleye doğru Atina yakınlarındaki Gudi Kışlası’na nakledilir ve altı ayrı idam mangası tarafından kurşuna dizilirler. İnfazlardan 14 saat sonra Venizelos’un Lozan’dan idamların durdurulmasını isteyen telgrafı gelir.

İdam edilen başbakanlardan Protopapadakis’in torunu, davanın yeniden açılması talebini Venizelos’un bu telgrafı ile daha sonra yazdığı bir mektuba dayandırıyor. Venizelos mektubunda idam edilenlerin “vatan hainliği” ile suçlanmayacağını söylüyor.

Şimdi Yunanistan Yüksek Mahkemesi’nin davayı görüşeceği tarihi açıklaması bekleniyor.

Yorum yazın