Genel

Leyla Gencer’in külleri, Aysun Özbek’in tesettürü…

Yazan: HaberVs

Alper Görmüşagormus@medyakronik.com İyilik, fedakârlık, digerkâmlık… Daha sayabiliriz; insanlardaki yüce gönüllülüğe işaret eden bu türden vasıfları yanılgıya düşmeden test etmenin en kestirme yolu, onları bizden gayrılara, “yabancı”lara karşı ne ölçüde uyguladığımıza bakmaktır. Bugünlerde Güney Afrika’da olanlara bakın; Bu ülkenin tarihinde ilk kez siyahlar siyahları öldürüyor. Öldürülenler göçmen, suçları ise “yerli”lerin ekmeğine ortak olmak. “Biz”den siyahlar, “biz”im […]

Alper Görmüş
agormus@medyakronik.com

İyilik, fedakârlık, digerkâmlık… Daha sayabiliriz; insanlardaki yüce gönüllülüğe işaret eden bu türden vasıfları yanılgıya düşmeden test etmenin en kestirme yolu, onları bizden gayrılara, “yabancı”lara karşı ne ölçüde uyguladığımıza bakmaktır.

Bugünlerde Güney Afrika’da olanlara bakın; Bu ülkenin tarihinde ilk kez siyahlar siyahları öldürüyor. Öldürülenler göçmen, suçları ise “yerli”lerin ekmeğine ortak olmak. “Biz”den siyahlar, “biz”im ekmeğimize ortak olduklarında, hatta belki onlar nedeniyle aç kaldığımızda bu sorun değil, fakat göçmenler nedeniyle aç kaldığımızda, onları öldürmek mubah!

Kardeşinize, ana-babanıza, ailenize, geniş ailenize, arkadaşınıza karşı iyi, fedakâr, digerkâm olabilirsiniz… Müşkül şurada ki, iş aynı duyguyu “yabancılara”, “biz”den olmayanlara karşı beslemeye geldiğinde, bu iyi-fedakâr-digerkâmların sayısı hızla azalıyor…

Aynı şey, bireysel tercihleri bize benzemeyenlere karşı beslediğimiz duygular için de geçerli. Zaten “biz”den olanların zaten yadırgamadığımız tercihleriyle çevrili bir kültürel ortamda hoşgörülü olmak kolay. Müşkül şurada ki, bu hoşgörü, tercihleri bize benzemeyenler karşısında bir anda tuz buz oluveriyor.

Leyla Gencer’in külleri…

Bugüngazetesi yazarı Nuh Gönültaş’ın “Leyla Gencer, külleriyle denizimizi kirletmesin” yollu tepkisini gazetelerde okumuşsunuzdur. İsterseniz, “bizim okurlara bu kadarı yeter” diyen gazetelerde yer almayan uzun versiyona da göz atalım:

Leyla Gencer, Türkiye’de etnik kimliği azınlık olarak ifade edilen bir sosyal gruptan geliyordu. Elbette bu suç da değil, suç kabul edenler için ise ‘Elbette bu onun suçu değil’ demek gerekir. Safranbolulu bir aileden gelen Leyla Gencer’in annesi Katolik Polonyalı. Hiçbir zaman Müslüman olduğunu hiçbir yerde deklare etmedi. Kültürel Hıristiyan bağlılığını faş etti. Felsefi hayat görüşüyle kendi cenazesini yakma yolunu seçti. Kendini Jesus’a (Hazreti İsa) yeniden veren bu kimlik küllerini Ortaköy’e saçtırıyor. Madem öyle külleriniz de İtalya’da kalsın, niye kirletiyorsunuz suyumuzu? O modern Türkiye’nin bir ürünüydü. Ama asla bizim tercihimiz değildi.”

Bugüngazetesi, neyse ki diyelim, bu tüyler ürpertici tercih terörünün arkasında durmadı. Genel Yayın Yönetmeni Selahattin Sadıkoğlu, yazarın bakış açısını onaylamadığını, yazıdan haberi olsaydı yayımlanmasına izin vermeyeceğini açıkladı. Gazetenin konuya ilişkin haberleri de Sadıkoğlu’nun sözlerini teyit eder nitelikteydi.

Fakat Vakitgazetesi Bugün’ün yapmadığını yaptı, Nuh Gönültaş’ın bakış açısını “kurumsal” olarak benimsediğini duyurdu okurlarına…

Bu çerçevede tavırları merak edilecek öbür gazetelerin (Zaman, Yeni Şafak, Yeni Asya) haberlerinde ve yorumlarında da Nuh Gönültaş’taki öfkeli tona rastlamadık; bu gazeteler, nesnel bir haber diliyle duyurdular gelişmeyi.

Aysun Özbek’in tesettürü…

Aynı günlerde benzer bir bireysel tercih öyküsü “öbür taraf”ta yaşanıyordu. Yalnız bu defa, kırmızı görmüş boğa tavrı laik basından gelecekti…

Mesele şuydu: Vakıfbank Güneş Sigorta’nın ve Türk Milli Voleybol Takımı’nın en değerli oyuncularından biri olan Aysun Özbek, etrafına “tesettüre girme” kararı aldığını, önümüzdeki dönemde bunu uygulayacağını ve ardından da en büyük isteği olan Hacca gitme farizesini yerine getireceğini açıklamıştı.

Salvo gecikmedi… Milli voleybolcunun tercihi laik basında ya alayla (Milliyet: “Filede tesettür jübilesi kesin!”); ya da çağdaş bir Cumhuriyet kızının böyle akıl dışı bir tercih yapmış olamayacağı ima eden başlıklarla (Cumhuriyet: ”Baskıyla tesettüre girdi”) karşılandı.

Cumhuriyet’e göre, Özbek’e baskı yapan grup sonunda onu kandırmıştı: “Her fırsatta Özbek’e ‘Voleybolu bırak ve artık sen de kapan’ şeklinde baskı yapan bu grubun deneyimli sporcunun aklını iyiden iyiye karıştırdığı konuşuluyor. (…) Ayrıca Özbek’in 15 gün önce tesettür kıyafetleri satan bazı mağazalarda alışveriş yaparken görüldüğü ve son bir ay içersinde Çamlıca’da kara çarşaflı bir grup bayanla tanıştığı da konuşuluyor.” (Eh, “konuşuluyor”lu haberler kotarmak için bundan güzel fırsat olmaz herhalde.)

Şu cümle de Cumhuriyet’in haberinden: “Özbek’in beş yıldan bu yana beş vakit namaz kıldığı da tüm voleybol camiası tarafından biliniyor.” (Buradan da anlıyoruz ki, son bir ayda devreye giren kara çarşaflılardan önce birileri daha varmış; onlar da en az beş yıldır meseleyi olgunlaştırmaya çalışıyormuş. Eh, bu kadar “çalışma”ya da hiçbir Cumhuriyet kızı direnemez tabii…)

Son olarak Aysun Özbek’in kulübünün ve Voleybol Federasyonu’nun tepkisini aktarmak isterim size… İki motif var bu tepkilerde:

1. Bu kişisel bir karardır; saygı duymak zorundayız.

2. Aysun Özbek’in en verimli döneminde voleybolu bırakması Türk voleybolu ve milli takım için önemli bir kayıptır. Bu açıdan üzgünüz.
İnsanın “Keşke, gazetelerin haberlerini bu yöneticiler yazsaymış” diyesi geliyor.

Yorum yazın