Gündem

Ahmet Şık’ın diğer davası da Silivri’ye mi taşınmak isteniyor?

Yazan: Gökhan Tan

Silivri’de görev yapan gazeteciler Ahmet Şık’ın “araç yokluğu” gerekçesini “vaka-i adiye”den görüyor. Personel eksikliği nedeniyle, hemen her gün yaşanabilen bir durum olduğunu söylüyor. Deneyimli hukukçular aynı görüşte değil. İlhan Cihaner, “bu hukuksuz ortamda Ahmet’in diğer davasının da Silivri’ye taşınmak istenmesi bile ihtimal dahilinde” diyor.

Ahmet Şık neden Silivri Cezaevi’nden Kadıköy Adliyesi’ne getirilmedi?

***

Ahmet Şık ve Ertuğrul Mavioğlu hakkında dava, iki ciltlik Ergenekon’u Anlama Kılavuzu-Kırk Katır Kırk Satır kitabının yayınladığı gün (14 Nisan 2010) açılmıştı. (İki cildin toplam uzunluğu 1116 sayfa. Savcılık kitabın yayınlandığı gün “[Ergenekon] soruşturmasının gizliliğini ihlal ettiği” gerekçesi ile soruşturma başlatmıştı. Türkiye yargısının bu “hızı” sadece Türkiye’de değil dünya basınına da haber olmuştu. Ertuğrul Mavioğlu savcılığın ilk sorgusunda kitabın bulunduğu zarfın henüz açılmadığını görmüş ve savcıya “Okumadan nasıl Soruşturma talep ettiniz” diye sormuştu. Savcı “Polis arkadaşlar okumuşlar” cevabını vermişti.)

Ahmet Şık’ın, bu davanın karar duruşması nedeniyle dün Kadıköy Adliyesi’ne getirilmesi gerekiyordu. Ama “cezaevinde araç bulunmaması” gerekçesi ile getirilemedi.

Cihaner: “Gerçekçi ve ciddi bir gerekçe değil”

Bugün birçok gazetede yer alan haber ve köşe yazısında benzer bir yorum yer aldı: “Gel de bu işte kasıt arama.”

Konuyu hukukçular ve Silivri’de görev yapan gazetecilerle konuştuk.

En farklı yaklaşım, Adana Cumhuriyet Savcısı iken milletvekili adayı olmak için görevinden istifa eden İlhan Cihaner’den geldi. “Acaba [İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen] dava da Silivri’ye mi taşınmak isteniyor” sorusunu yöneltti. Cihaner, içerik bakımından taban tabana zıt bu iki davanın birleştirilme ihtimalinin bulunmadığını elbette biliyordu. Ancak “her türlü hukuksuzluğun söz konusu olduğu bir ortamda bunun bile mümkün olabileceğini” söyledi.

Cihaner, bu “imkansız” ihtimali dile getirmekle birlikte “araç yokluğu” gerekçesinin, gerçekçi ve ciddi olamayacağının altını çizdi: “Mahkeme sormuş, cezaevi bunun cevabını gönderecektir. ‘Üç tane aracı hastaneye gönderdik, beşini nakle gönderdik, bunlar daha acildi’ diyebilirler. Ahmet Şık’ı neredeyse dünya izliyor. Bu kadar göz önünde bir tutuklunun ring aracı yokluğundan gönderilememesini ben gerçekçi ve ciddi bulmuyorum. Mümkün değil. Cezaevi yönetimi buna cesaret edemez… Ama neden böyle bir şey yaptılar? Bunun haksızlıklarını biraz daha vurgulama dışında başka bir amacı da olamaz.”
Eski savcı, Silivri gibi yeni ve geniş imkânlara sahip büyük bir cezaevinin belki de 200 kadar ring aracına sahip olabileceğini, Jandarma’nın bu tür nakillerin planlamasını üç gün öncesinden yaptığını söyledi. Şöyle devam etti: “Spekülasyonda bulunmak istemiyorum. Bu söylediklerime ‘Bu kadar da olmaz’ diye tepki gösterilebilir. Ama artık ‘bu kadar da olmaz’ dediğimiz o kadar çok şey başımıza geliyor ki!”


Cezaevi: “Araç vardı, şoför yoktu”

Cihaner davanın önemine ve kamuoyu ilgisine rağmen bir rezerv koymayı da ihmal etmedi:

“Şunu da söylemeliyim: Bizim sistemimiz bu kadar plansız da olabilir. Birçok şey el yordamıyla yürüyor. Sahiden böyle bir şey de olabilir. Yani sabah kalkmışlar ‘yahu nerde bu ring’ demiş de olabilirler.”

Silivri’de görev yapan gazetecilerin görüşleri de bu yaklaşımı güçlü kılıyor. (Bu muhabirlerin isimlerini vermiyorum.) “Kasıt olması düşük ihtimal, çünkü sık rastlanan bir durum” diyor ulusal bir gazetede çalışan bir arkadaşım “araç varken bile benzin bulunamadığı için nakli gerçekleşmeyen, mahkemeye gönderilemeyen tutuklular oluyor.”

Haber ajansında görev yapan bir başka muhabir ise, Ahmet Şık’ın neden Kadıköy’e götürülmediğini bizzat araştırdığını dile getiriyor: “Cezaevinde araç değil, büyük bir personel sıkıntısı var. Yetkililerin bana söylediği şey, Ahmet Şık’ı götürmek için ring aracının bulunduğu ancak şoför olmaması nedeniyle naklin gerçekleşmediği.”

Geçtiğimiz hafta basına yansıyan haberler Silivri Cezaevi’ndeki personel sıkıntısını doğruluyor. Açıldığı 2008’de 500 infaz memurunun görev yaptığı bu yerleşkede tutuklu sayısının 10 bine ulaşması nedeniyle, mevcut personelin ihtiyacı karşılamadığı söyleniyor. Halen 2 bin 400 infaz memurunun görev yaptığı cezaevine 300 yeni memurun alınacağı yine bu haberlerde söyleniyor.

Vaka-i adiye!

Ertuğrul Mavioğlu
her şeye rağmen personel yetersizliğinin bahane olamayacağı görüşünde. “Cezaevlerindeki tutukluların çeşitli gerekçelerle mahkemeye getirilememesi artık vaka-i adiye olarak nitelendiriliyor. Ahmet Şık’ın getirilmemesi ise engelleme olduğunu düşündürür.”

Nedim Şener’in avukatı, İstanbul Barosu eski Başkanı Turgut Kazan da benzer görüşü dile getiriyor:

“Ahmet Şık’ın neden getirilmediğini bilemem. Bunlar ne yazık ki çokça olur. Ama söyle düşünülmüş olabilir: Zaten Ahmet Şık’ın alınmasıyla ilgili bir sürü tepki doğuyor. Şimdi oraya [Kadıköy Adliyesi’ne] götürülünce bir sürü fotoğrafı çekilecek, görüntüleri çekilecek ve bu bize yük olacak. Bunu bir şekilde göndermeyiverin… Göndermemek için de böyle bir mazeret uydurulur. ‘Personel yoktu, o gün başka duruşmalar vardı, araba da kalmamıştı’ gibi… Böyle bir mazeret uydurulmuş olabilir.

“Şöyle düşünülmesi gerekir. Bu tür olaylar gerçekten de olur. Ama bu olayda büyük ihtimalle uydurulmuştur. Oysa tam tersini düşünmeleri gerekirdi. “Ahmet Şık gündemde, bir de cezaevine gönderilmemesi ayrı bir tartışma yaratmasın. Bu bize yeni bir sıkıntı yaratır. İyisi mi ne yapıp ne edip gönderelim.” Bu şekilde duyarlılık gösterilmesi gereken bir olayda tam tersi yapıldığına göre, Ahmet’in görünmesinin yaratacağı sıkıntı göğüslenememiş ve o yüzden ‘göndermeyiverelim’ denmiştir.”

Yorum yazın