Genel

Çok mu şeffaflaştık yoksa baskı mı var?

Yazan: HaberVs

iktidar tarafından Aydın Doğan’a böyle bir liste gittiğini anlatıyordu. Coşkun’un söylediğine göre verilen listede yazarların iktidarı destekleme oranları dahi yüzdeler halinde belirtiliyordu. İktidarın ve Başbakan Erdoğan’ın gazetelere ve gazete patronlarına yalnızca kürsüden yapılan konuşmalarla sınırlı bir etkide bulunup bulunmadığı elbette önümüzdeki yıllarda enine boyuna konuşulacak, tanıklar ve belgelerle yazılıp çizilecek. 2002 sonrasında medya mülkiyetinin yeni […]

iktidar tarafından Aydın Doğan’a böyle bir liste gittiğini anlatıyordu. Coşkun’un söylediğine göre verilen listede yazarların iktidarı destekleme oranları dahi yüzdeler halinde belirtiliyordu.

İktidarın ve Başbakan Erdoğan’ın gazetelere ve gazete patronlarına yalnızca kürsüden yapılan konuşmalarla sınırlı bir etkide bulunup bulunmadığı elbette önümüzdeki yıllarda enine boyuna konuşulacak, tanıklar ve belgelerle yazılıp çizilecek. 2002 sonrasında medya mülkiyetinin yeni yapılanmasının tesadüf olup olmadığı da bu tartışmalar sonucunda ortaya çıkacak.

Ancak bugün için Erdoğan’ın gazete patronlarına yönelik bu açıklamalarının “demokrasi söylemi”yle ne kadar örtüştüğü, “ifade özgürlüğünü” geliştirip geliştirmediğini sorduğumuz akademisyenler ve gazeteciler, bu sorulara büyük ölçüde olumsuz yanıt veriyorlar. Başbakan’ın ağzından çıkanlar, kafasındaki özgürlük ve demokrasi modelinin evrensel ölçütlerle pek de uyuşmadığının bir göstergesi olarak yorumlanıyor.

Gazeteci Ragıp Duran ve Kürşat Bumin, öğretim üyeleri İlter Turan, Halil Nalçaoğlu, Aslı Tunç ve Bülent Somay, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın gazete patronlarına yönelik ısrarlı çıkışını HaberVsiçin değerlendirdi…

“Başbakan işçi işveren ilişkisini feodal bir ilişki gibi algılıyor”
Ragıp Duran

Başbakan Erdoğan bu konuşmasıyla üç konudaki tutumunu net bir şekilde sergilemiş oldu:
– Başbakan dünyaya, Türkiye’ye zenginler/patronlar gözüyle bakıyor: Para veriyorsunuz ‘adamlara’ benim istediğimi yaptıracaksınız bundan sonra!
– Başbakan, medya işvereni ile köşe yazarı arasındaki ilişkiyi, özellikle de işveren-ücretli ilişkisini feodal çağdaki ya da daha eski dönemdeki ilişki gibi algılıyor: Ben efendiyim sen kölesin. Benim istediğimi ya da benim efendimin istediğini yazacaksın.
-Nihayet Başbakan, demokrasi ve basın özgürlüğü kavramlarıyla ya henüz anakronizm nedeniyle tanışamamış ya da hoşlanmadığı kavramlarla yüzleşmek, onları uygulamak istemiyor.
Başbakan’ın yaptığı bu açıklama, demokratik herhangi bir ülkede yapılsa, önce medya işverenleri,sonra tüm gazeteciler ve kuruluşları, ardından da bütün kamuoyu ve siyasi çevreler, demokrasi ve basın özgürlüğü açısından sert bir şekilde kınanır ve gerekli cevabı alır.

“Başbakan yalnızca kendini tutamıyor”
Kürşat Bumin

Tayyip Erdoğan’nın bu çıkışı halkına karşı bir dürüstlük göstergesi veya medyaya yapılan baskının meşrulaştırılmasının ifadesi değildir. Yaptığı açıklama tamamen yapılan haberlere karşı kendisini tutamamasından kaynaklanmaktadır. Bunu baskı diye nitelendiremeyiz çünkü yasalara dayanan bir kısıtlama söz konusu değildir. Zaten ortada böyle bir niyet de yoktur. Bu Erdoğan’nın ilk çıkışı değildir. Daha önce de çıkan haberlere karşın, şu gazeteleri almayın, şu yazarları okumayın diye açıklamalar yapmıştır. Bu da bu çıkışın bir cesaret göstergesi veya baskı amacı güdmeden tamamen kendini tutamayarak yapıldığını bir kez daha gösterir. Basın istediğini konuyu yazar çizer. Bunlar doğru ya da yanlış olabilir. Hiç önemli değil. Buradaki sorun Erdoğan’nın kendi alanı olmayan bir konu hakkında değerlendirme yapmasıdır. Buna hoşuna gitmeyen şeyleri eleştirmesi de dahil. Ayrıca Erdoğan’nın ya da hükümetin çıkan haberlerin üzerinde bu kadar durması gereksizdir. Zira medyanın bir yaptırım gücü yoktur.

“Denetim arzusunun bir ifadesi”
Prof Dr. İlter Turan

Başbakanın demeci, iktidar partisinin basın özgürlüğünü iktidar lehine denetleme arzu ve sevdasında olduğunu doğrulanmıştır. İktidar partisi içerisindeki demokrasiyi daha hazmetmiş güçlerin, Başbakan’ın yanlış yaptığı konusunda onu ikna etmesinin mümkün olmasını temenni ederim.

“Zaten var olan bir ortamın ifadesi”
Doç. Dr. Aslı Tunç

Başbakanın bu açıklaması beni şaşırtmadı. Halihazırda var olan hoşgörüsüzlük ortamının uzantısıydı bu açıklama. Bu söylem başbakanın halka bazı gazeteleri almamaları doğrultusunda yaptığı açıklamanın bir devamıdır. Büyük resime bakınca bir başbakanın neye sinirlendiğini, ne tür karikatürlere dava açtığını, neyi dava ettiğini görürsünüz. Doğan Holding’e kesilen vergi cezası da bu büyük resimin bir parçasıdır. Bu son olay, son tuğladır. Şaşırmadım ama üzülmedim diyemem. Bunu tekrar tekrar Başbakan’dan duymak çok acı. Demokrasi tolerans demektir, eleştiriye açık olmak demektir. AB’ye girmeye çalışırken demokrasinin gerektirdiklerine uyulmuyor. Bu ve bunu gibi metotlarla muhalefet sindirildi ve kenara itildi. Partizan bir medya ortaya çıktı. Fettullah Gülen grubuyla da güçlenen bir medya görüyoruz. Bunun da üzerine Başbakan’ın köşe yazarlarına öfke salması bugüne kadarki en acı söylemidir. Kristalize olmuş antidemokrasi örneğidir. AKP, iktidara halkın oylarıyla geldi. Bu yüzden insanlara baskı kurmaması gerekir. Politikacılar gelip geçici insanlardır ve bunu unutmamalıdırlar. Köşe yazarlarını tasvip etmemek başka, ‘işten atın’ demek bambaşkadır. Kişisel çıkarlar doğrultusunda verilen bir savaştır Başbakan’ın yaptığı. Bildiğimiz gibi köşe yazarları ülkemizde önemli bir yere sahip ve hedef olarak onların seçilmesi tesadüf değildir, planlı olarak yapılmıştır. Dikensiz gül bahçesi ve şakşakçı medya yaratmak adına yapılanlardan biridir. Başbakanın son söylemiyle zaten var olan atmosfer tekrar dile getirildi. Bu kez daha çok ses getirmesinin sebebi de doğrudan köşe yazarlarını hedef almasıdır.

“Basını sermayenin yönlendirmesine onay veriyor”
Bülent Somay

Öncelikle ben basında yer alan her iki görüşe de katılmadığımı belirtmek isterim. Başbakan’ın yaptığı açıklamayı totaliter buluyorum ve totaliter bulmamın sebebi de, Başbakan’ın basın kuruluşlarının sermaye gruplarına tarafından yönlendirildiğini kabul etmesindendir. Bundan bir kaç yıl önce, başbakanın kendisi de, medyayı sermaye gruplarının yönetmesi fikrine karşı çıkıyordu ve bir takım kişileri “Patronun Tetikçileri” olarak adlandırıyordu. Ben Başbakan’ın bir kaç yıl önceki fikirlerine kendimi daha yakın hissediyordum. Ancak bu son açıklama, açıkça gösteriyor ki Başbakan bu görüşünden kesin bir dönüş yapmıştır. Bu dönüşün nedenini, Doğan Grubu’nun dağılmaya başlaması ve kendine yakın sermaye gruplarının çoğalmasına bağlayabiliriz. Başbakan bu durumu iyi bildiği için bu tarz bir açıklama yapmıştır. Ben bu açıklamaya AKP düşmanları gibi değil bu açıdan yaklaşıyorum.

“İfade özgürlüğüne doğrudan darbe”
Doç. Dr. Halil Nalçaoğlu

Böyle bir iyi niyet olamaz. Birçok kişini söylediği gibi benimde fikrim bu sözlerin arkasında içe sindirilmemiş bir demokrasi anlayışı olduğudur. Tabi ki hiç bir şekilde politikacılar medyayla ilgili böyle yorumlar yapmamalılar. Günümüzde medya farklı bir şekilde işliyor. Artık medya patronları sadece medyayla uğraşmıyorlar. Aynı zamanda bir çok sektörde de faaliyet gösteriyorlar ve Başbakan’ın bu açıklamaları her alanda tehlikelidir. İktidardaki bir başbakan herhangi bir söz söylese, hatta ima bile etse, bu medya patronlarına karşı ciddi bir gözdağıdır. Bir medya patronu yazarına “Seni işten atacağım” demese bile yazarın üstünde başbakanın açıklaması doğrultusunda baskı oluşur ve bu düşünce özgürlüğüne doğrudan darbedir. Bu açıklamayla Başbakan antidemokratik bir atmosferin oluşmasının koşullarını yarattı.

* Mert Oynargül, Hikmet Karahasan, Meneviş Tozak, Mert Sarsağ, Ecem Kurumsuz, Güventürk Görgülü.

Yorum yazın