Genel

Darbe Günlükleri Davası: Bundan sonra hangi ihtimaller var?

Yazan: [email protected]

Alper Görmüş Haberin öznesi bizzat haberi yazan kişiyse eğer, o haber nasıl yazılmalı? Birinci sayfanın başlığında, alt başlığında ve spotunda (gördünüz) kendimi dışarıda tutarak yazmayı becerebildim. Fakat bunun sonuna kadar böyle devam etmesinin pek suni kaçacağını hissediyorum. O nedenle izninizle bundan sonrasında “ben” diye gideceğim… Biliyorsunuz, Darbe Günlükleri’yle ilgili olarak emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden […]

Alper Görmüş

Haberin öznesi bizzat haberi yazan kişiyse eğer, o haber nasıl yazılmalı? Birinci sayfanın başlığında, alt başlığında ve spotunda (gördünüz) kendimi dışarıda tutarak yazmayı becerebildim. Fakat bunun sonuna kadar böyle devam etmesinin pek suni kaçacağını hissediyorum. O nedenle izninizle bundan sonrasında “ben” diye gideceğim…

Biliyorsunuz, Darbe Günlükleri’yle ilgili olarak emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’in şikâyetiyle hakkımda açılan “hakaret ve iftira” içerikli kamu davası, 11 Nisan’daki üçüncü duruşmada beraatla sonuçlandı. Duruşmadan sonra yaptığım açıklamada, “buruk bir sevinç” içinde olduğumu söyledim.

Sevinçliydim, çünkü böylece kamuoyu kanaati bakımından oluşmasını istediğim atmosfer, beraat kararıyla birlikte oluşmuştu. “Demek gerçekten de 2004’te iki darbe atlatmışız, Günlükler gerçekmiş” kanaati kamuoyunda yerleşmişti böylece. Bunun en iyi göstergesi de, bir yıl boyunca günlüklerle ilgili bolca tezvirat yayan basındaki kimi köşe yazarlarının tam siper vaziyet almaları ve konuyla ilgilerini kesmeleriydi.

Öte yandan buruktum, çünkü hâkimin açıkladığı beraatın sözlü gerekçesi (yazılı gerekçe henüz yazılmadı) beni hiç tatmin etmemişti. Hâkim, “Ben bu davaya hakaret ve iftira suçlaması açısından baktım ve kararımı bu yönden verdim. Darbe girişimlerinin olup olmadığı bu davanın konusu değildir.”

Oysa ben ve avukatlarım başından beri bu davanın basit bir “hakaret ve iftira” davası olarak görülemeyeceğini, kamusal niteliğinin olduğu ve bu nedenle davanın mutlaka genişletilmesi gerektiğini savunduk. Bu yönde, Günlükler’in sahihliğine yorumlanacak demeçler veren eski Dışişleri Bakanı yeni Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile zamanın Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün tanıklığına başvurulmasını istedik. Keza, verdikleri haberler ve yazdıkları yorumlar Günlükler’in gerçek olduğu yönünde delil sayılabilecek kimi gazetecilerin de tanık olarak dinlenmesini talep ettik. Mahkeme, bunların tümünü reddetti.

Son duruşmada ise basında haberlere konu olan, Emniyet’in Günlükler’in CD’leriyle ilgili olarak yaptığı anlaşılan teknik inceleme raporunun ilgili savcılıktan istenmesi yönündeki talebimiz de reddedildi.

Yani, “iftira” suçlamasını açığa düşürecek en somut delil dahi dosyaya giremedi. Oysa davanın cumhuriyet savcısı, bu talebin kabulü yönünde mütalaa vermişti. Savcı ayrıca “görünür gerçek”in “gerçek”le uyuştuğunu da söylemişti. Savcı açıkça, Günlükler’in gerçek olduğu yönünde kanaat bildirmişti ve beraat kararının bu kanaat üzerine oturtulması gerektiğini söylemişti.

Davanın hâkimi beraat kararını bu mütalaa üzerine oturtsaydı eğer, benim sevincim buruk kalmayacaktı. Çünkü böylece 2004’teki darbe girişimlerinin yargı konusu olması kaçınılmaz bir hale gelecekti.

Bundan sonra n’olmak ihtimali var?

Ben liseyi Haydarpaşa Lisesi’nde yatılı okudum. Bir coğrafya öğretmenimiz vardı; Fethiye Hanım. Ne zaman “Karadeniz bölgesindeki madenler”den söz etse, kendisi de bir Karadenizli olan Ahmet arkadaşımız “şişe tabanlı” gözlüklerini hocamıza diker, yüzünde muzip bir gülümsemeyle Karadeniz’de zerresi bulunmayan bir madenin de bölgede bolca bulunduğunu iddia ederdi. Zavallı Fethiye Hanım önce o madenin Karadeniz’de olmadığını bir daha söyler, fakat Ahmet’in “Hocam ben Trabzonluyum, gayet iyi biliyorum, zaten babamın işi de o maden üzerine, inanın var hocam” yollu ısrarlarına daha fazla dayanamaz ve “Var ama az” diyerek Ahmet’i başından savardı.

Beraat kararından sonra günlüklerde adı geçen komutanlarla ilgili olarak bir dava açılıp açılmaması ihtimaliyle ilgili olarak ben de sevgili hocam Fethiye Hanım gibi konuşacağım: “Var ama az!”

Birinci ihtimal: Generaller yargılama ister…

Bu, aklımda hiç olmayan bir ihtimaldi. Önceki gün Yeni Şafakgazetesinde, başlığı “Paşalar yargılanma isteyebilir” olan haberi görene kadar… Haberden bir bölümü aktarayım:

Deniz Kuvvetleri eski komutanı emekli Oramiral Özden Örnek’e ait günlükleri yayınlayarak ‘Sarıkız’ ve ‘Ayışığı’ adlı darbe planlarını ortaya çıkaran, kapatılan Nokta dergisinin yayın yönetmeni Alper Görmüş’ün yargılandığı ‘hakaret ve iftira’ davasından beraat etmesi ve günlüklerin Emniyet incelemesi sonucu Örnek’in bilgisayarından çıktığının tespit edilmesi, darbe planları kapsamında adları geçen kişileri tekrar gündeme getirdi. Aytaç Yalman ve Şener Eruygur’un bu son gelişmeler üzerine biraraya geldikleri ve ‘gerekirse kapsamlı bir açıklama’ yapmaya hazırlandıkları belirtildi.

Görüşmede, bugüne dek askeri savcılığa soruşturma izni vermeyen Genelkurmay’dan ‘yargılanma hakkı’ talep etme düşüncesinin gündeme geldiği belirtildi. İki paşanın Emniyet incelemesinde günlüklerin Örnek’in bilgisayarından çıktığının anlaşılması ve bunları yayınlayan Görmüş’ün beraat etmesinin kamuoyu nezdinde dikkatlerin kendilerine dönmesine neden olduğunu, ‘yargılanma hakkı’ talep etmeleri halinde kamuoyu önünde güçlü duruma gelecekleri tespitinde bulundukları belirtildi.”

Haber, “Genelkurmay sessizliğini koruyor” ara başlığının devamında şu cümlelerle son buluyordu:

Günlükte adı geçen emekli generallerin yargılanması istemiyle bugüne kadar yapılan 6 suç duyurusu da ilgili savcılıklar tarafından askeri savcılığa gönderildi. Askeri savcılık ise Genelkurmay’a bildirerek, soruşturma izni istedi. Ancak bugüne kadar Genelkurmay’dan soruşturma izni çıkmadı.”

Böyle bir gelişmeye bekleyebilir miyiz? Yukarıda sözünü ettiğim ve beraat kararından sonra pekişen kamuoyu kanaatini göz önüne alırsak, bunu bir ölçüde izale etmek için emekli generallerden böyle bir talep beklenebilir. Ben şahsen bunun, Genelkurmay’ın nasılsa izin vermeyeceği beklentisiyle pekâlâ gerçekleşebileceği kanaatindeyim.

Demek ki birinci “teorik” ihtimal bu: Emekli generaller Genelkurmay’a başvurur, Genelkurmay şimdiye kadarki tutumunu değiştirir ve generallerin askeri mahkemede yargılanmalarının yolu açılır.

İkinci ihtimal: Bir cumhuriyet savcısı çıkar, ve…

Yukarıda da değindiğim gibi şimdiye kadar cumhuriyet savcılarına yapılan bütün suç duyuruları, bu savcılar tarafından “yargılanması istenen kişiler askerdir” denilerek ve “görevsizlik” kararı verilerek Genelkurmay askeri savcılığına gönderildi, oradan da hiçbir sonuç çıkmadı.

Fakat “görevsizlik” kararlarına ilişkin farklı değerlendirmeler de var. Mesela benim bu davadaki avukatlarımdan, emekli hâkim albay Ümit Kardaş bu yönde çok sayıda makale kaleme aldı. Kardaş’a göre, “darbe girişimi” anayasal bir suç olduğuna göre, bu türden suç duyurularını Anayasa’yı korumakla görevli cumhuriyet savcılarının işleme koymaları mümkün.

Son zamanlarda bu yorumu güçlendirecek, emsal karar niteliğindeki askeri mahkeme kararları da yansıdı basına. Mesela bunlardan birinde, mahkeme, yargıladığı muvazzaf albaya isnat edilen suçun Askeri Ceza Kanunu’nda olmadığından hareketle, sanığın sivil mahkemede yargılanması gerektiğine karar verdi.

İkinci ihtimal bu: Askeri Ceza Kanunu’nda “darbe girişimi” bir suç olarak düzenlenmediğine göre, örneğimizdeki emekli generallerin de sivil mahkemelerde yargılanması mümkün görünüyor.

Üçüncü ihtimal: Genelkurmay tavır değiştirir…

Bence en zayıf ihtimal bu, o nedenle kısa tutacağım; Genelkurmay der ki, “Davanın hakaret ve iftira yönünden beraatla sonuçlanması, darbe girişimi iddiasını daha da güçlendirmiştir. O nedenle önceki suç duyurularında aldığım tavrı değiştiriyor ve yargılama izni veriyorum.”

Gördüğünüz gibi umut dağın arkasında; neredeyse “yok” mesabesinde… Galiba ben ve Nokta’daki arkadaşlarım, bir yıllık sürecin sonunda oluşan kamuoyu kanaatiyle yetinmek zorunda kalacağız.

Ne diyelim, bu da bir şeydir.

Yorum yazın