Genel

Dinde zorlama yok, dersine var

Yazan: Ayşegül Aydın

Emirgan’daki Osman Saçmacı İlköğretim Okulu’nda öğrenim gören, 7. sınıf öğrencisi R.’nin önümüzdeki birkaç senede alacağı notlar, ileride hangi lisede okuyacağını belirleyecek. Yapılan başarı puanlarının sadece küsuratıyla, yüzlerce kişinin elenebildiği bir sistemde, o da güzel bir puan yaparak iyi bir okula girmek istiyor. Fakat onun alacağı puanı etkileyecek derslerden biri de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına […]

Emirgan’daki Osman Saçmacı İlköğretim Okulu’nda öğrenim gören, 7. sınıf öğrencisi R.’nin önümüzdeki birkaç senede alacağı notlar, ileride hangi lisede okuyacağını belirleyecek. Yapılan başarı puanlarının sadece küsuratıyla, yüzlerce kişinin elenebildiği bir sistemde, o da güzel bir puan yaparak iyi bir okula girmek istiyor. Fakat onun alacağı puanı etkileyecek derslerden biri de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına aykırı olduğu halde verilen, zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi. R. şimdi Alevi olmasına rağmen, puan kaybetmemek için harıl harıl Arapça dua ezberlemeye çalışıyor. AİHM, 2007’de verdiği kararda; “Türkiye’deki din kültürü ve ahlakı dersleri, demokratik bir toplumda verilen eğitimde olması gereken, objektiflik ve çoğulculuk, bunun yanı sıra öğrencilerin dine karşı sorgulayıcı bir bakış geliştirmeleri ölçütlerini karşılamamaktadır” demişti.

Muafiyet çözüm değil ayrı bir sorun
Anne B. (37) kızını din dersinden muaf tutmak için yargı yolunu seçmemiş. Haksız da sayılmaz. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Başkanı Fevzi Gümüş sadece kendi derneklerinde, elliye yakın sonuçlanmış ya da sürmekte olan muafiyet davası olduğunu söylüyor. Bu davaların çok uzun sürdüğünü anlatan Gümüş, dava süresi boyunca çocuğun din dersi almaya devam ettiğini de hatırlatıyor. Fevzi Gümüş’ün dikkat çekmek istediği bir başka nokta da, çocuğun dersten muaf olmasının bir kazanım olmadığı. Gümüş, “Dava kazanılsa bile, çocuğun muaf olduğu, öğrenciler, öğretmenler ve yönetim tarafından biliniyor. Bu durumu herkes kendi kimliğine, kendi algısına göre değerlendiriyor” diyor. Muaf olan öğrencilerin, okulda dışlanma, lakap takma gibi sorunlarla karşılaştığını belirten Gümüş, bu yüzden ayrı bir psikolojik baskı altına girdiklerini belirtiyor.

Baskıdan kaçmak için kimlik gizleniyor
Anne B. de, hem uzun bir davanın, hem de muafiyetin, kızının arkadaşlarından farklıymış gibi hissetmesine neden olacağını düşünmüş. Ayrıca, kızının Alevi kimliği ön plana çıktığında, eğitim kadrosunun tepkisinin de değişmesinden korkmuş .”Bu konuda keskin düşünceleri olan Sünni öğretmenleri olabilir, notlarını da riske atmak istemedim” diyerek anlatıyor bu süreci. Kızının bir ders saati boyunca dışarda tek başına beklemesinin de onu üzeceğini düşünerek bu çözümü kafasından silmiş. Fakat B. tüm bu engelleme çabalarına rağmen, kızının daha şimdiden “öteki” hissine kapıldığını belirtiyor.
Aynı zamanda Dersimli olan B., kızının, kendisine “Arkadaşlarım dalga geçer diye sınıfta Kürdüm ve Aleviyim demedim ama ileride söyleyeceğim” dediğini üzülerek anlatıyor. “Bana da ‘Mum söndü oynuyor musunuz?’ diye soranlar olmuştu. Çok acı verici ama ben güçlüydüm ve kültürüme sahip çıktım. Fakat kızım güçlü durabilecek mi? Yoksa sırf bu baskıyı yok etmek için, reddetme yolunu mu seçecek bilmiyorum” diye yakınıyor. Çocuğuna Kürtlere özgü bir isim verdiği için, okulda dikkat çektiğini düşünen B., “Zaten okula 1-0 yenik başlamıştık, bir gol de Alevi olduğumuz için yedik. 2-0 olduk” diyor.

Siz en iyisi namaz kılın
Hırslı bir öğrenci olan R. çok çalışıp, duaları ezberlemiş ve din dersi sözlüsünü başarıyla geçmiş. Fakat Annesi hala üzgün, çünkü yapılanın asimilasyon olduğunu düşünüyor. B., AİHM’nin kararına rağmen değişen bir şey olmadığını vurguluyor: “Madem böyle bir karar var o zaman dinler tarihi anlatılsın, hepsini öğrensinler. Hâlbuki şuan resmen ‘Başka inanışlar da var, ama boş verin. Siz en iyisi namaz kılın’ deniliyor. Bu şekilde bizim kültürümüz hiçe sayılıyor ve unutturulmaya çalışılıyor” diye yakınıyor. “Biz bambaşka bir şeklide ibadet ediyoruz. Ama okulda, baskın kültür empoze ediliyor. Daha şimdiden ‘Doğrusu budur’ denildi ve Arapça dualar ezberletildi” diyor.
Anne, şimdi cevap arıyor: “Ben, kendi inanışımı çocuğuma empoze etmiyorum, çünkü o özgür olmalı. Şu an yaşadığımız kültürü sevdiğini söylüyor, ama isterse ileride Hristiyanlığı da seçebilir, türbana da girebilir. Sorun şu ki; ben annesi olarak bu hakkı kendimde bulamazken, devlet nasıl benim çocuğumun neye inanması gerektiğini söyleyebiliyor?” diye soruyor.

Varız, vardık, var olacağız!
B.D. 6 Kasım günü, birçok Alevi gibi bu acıyı aktarmak için Kadıköy’de eylemdeydi. Yüzlerce kişinin katıldığı eylemde, “Devletin Alevi’si olmayacağız.”, ”İnanç özgürlüğü istiyoruz.”, ”Diyanete değil, eğitime bütçe” gibi pankart ve dövizler taşındı. Din derslerinin kaldırılmasını, Madımağın müze olmasını ve Cem Evlerinin yasal güvence altına alınmasını isteyen eylemcilere, birçok siyasi parti ve sanatçı da eşlik etti.
Eylem alanında Sarı Gelin türküsü çalarken Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Kemal Bülbül, “Bu, Hrant’ın en sevdiği türkülerdendir. İşte, halkların kardeşliğinin göstergesi. Bizim hiçbir inançla sorunumuz yok. Sadece bizi tanımak istemeyenlere karşıyız” dedi. AİHM’in kararına uyulmadığını hatırlatan Bülbül, “Varız, vardık, var olacağız. İslam sentezi adı altında, bu kültürü yok etmeye çalışanlara karşı buradayız.” diye konuştu.

Yorum yazın