Gündem

‘Dink bu devlete 1915’i hatırlatıyordu’

Yazan: Hüseyin Aldemir
Hüseyin Aldemir

Hrant Dink için düzenlenen anma etkinliklerinin ilkine katılan konuşmacıların ortak görüşü: “1915’ten bugüne 'devlet sırrı' geleneği devam ediyor.”

Agos gazetesi Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesinin altıncı yılında,  “Hrant’ın Arkadaşları”nın adalet arayışları “Buradayız/Ahparig” etkinlikleriyle sürüyor. 

Hrant ‘ın Arkadaşları, Dink’in katledilmesinin altıncı yıldönümü nedeniyle, katliamın yapıldığı 19 Ocak 2007 öncesi ve sonrasındaki sürecin takipçisi gazeteciler ve avukatların da bulunduğu birçok kişinin katılımıyla sempozyumlar düzenliyor. Cezayir Restaurant’ta düzenlenen sempozyumların birinci gününde, “Operasyon başlıyor: 19 Ocak öncesi”, “6 yıllık müsamere: Hrant Dink cinayeti davası”, “Devletin dehlizleri: Polis ve Jandarma”  başlıkları altında, geride kalan süreçte yaşatılanlar ve tanıklıklar anlatıldı.

Etkinliğin açılış konuşmasını gazeteci Hayko Bağdat yaptı. Bağdat, Ermeni cinayetlerine dikkat çekerken, Dink Davası’nda adalet tesis edilmediği sürece azınlıklara dokunulması tehdidi olduğunu bildiklerini söyledi. Hrant için adalet talep etmenin artık bir gereklilik olduğunu, 1915’ten bugüne “devlet sırrı” geleneğinin devam ettiğini söyleyen Bağdat “Bu gelenek 1915 sırrına yeni sırlar eklediği sürece bizim de mücadele etmekten başka çaremiz yok” dedi.

Operasyon başlıyor: 19 Ocak öncesi” başlığı altında  gerçekleşen birinci oturumunun moderatörlüğünü insan hakları konusunda özverili çabalarıyla tanınan Çiğdem Mater yaparken, Dink Davası’nın avukatı Fethiye Çetin, gazeteci Ersin Kalkan, Agos gazetesi Yazıişleri Müdürü Karin Karakaşlı konuşmacı olarak katıldı.

Misyonerlik tehdidi var

Dink ailesinin avukatı Fethiye Çetin, Hrant Dink’in öldürülmeden önce devlet ve medya eliyle ciddi bir saldırı kampanyasına maruz kaldığını belirtti. 2007’nin sonunda Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK) “Asılsız soykırım” iddialarına karşı  komisyon kurulduğunu ve misyonerliğin iç tehdit olarak kabul edildiği haberlerinin yapıldığını söyledi. Rahşan Ecevit başta olmak üzere, Meclis’teki bütün siyasi partilerin “misyonerlik tehdidi var” söylemleri geliştirdiğini hatırlatan Çetin, Dink’in aynı dönemde Sabiha Gökçen’in Ermeni olduğu yönünde haber yaptığını anlattı.  

Çetin, Genelkurmay’ın bütün kişi ve kuruluşları mücadeleye çağırdığı “Böyle haberler yapamazsınız. Bu hainliktir” açıklamalarının ardından çağrıyı duyanların, Agos’un önüne gelerek protestolarda bulunduğunu vurguladı. Dink’in derin devlet tarafından hedef haline getirildiğini söyleyen Çetin, açılan davalardan beraat çıkması gerekirken linç kampanyaları nedeniyle yargı sürecinin uzadığını ve ceza kararlarının çıktığını ifade etti.

“Kamuoyunu etkilediği için tehlikeliydi”

Çetin, bir gazetesi olan, sesini kamuoyuna duyurmaya çalışan Dink’i öldürmek için, devletin özel harekat birimi ve örgütleriyle neden bu kadar seferber olduğunu sordu.  Derin devlet yapısı içerisinde gerçekleşen stratejik planın, MGK’nın operasyon bölümünün özel harekat birimiyle yapıldığına dikkat çekti:  

“Dink’in öldürülmesinde iki ana neden aklıma geliyor? Birincisi, Avrupa Birliği süreci içerisinde bir Batı düşmanlığı ve misyonerlik tehdidiyle, hafızalardaki geçmiş korkuların üretilmesi olabilir. Diğeri ise, Dink bu devlete hep 1915’i hatırlatıyordu. Özellikle Gökçen yayınıyla [Ermeni sorununu] gözlerinin içine soktu. Dink bulunduğu ortamda, çıktığı televizyon programlarında insanları o kadar etkiliyordu ki bütün bunların birleşiminden Hrant çok tehlikeli oluyordu.”

“Savcılar da 'Burada örgüt var' demişti”

Çetin, Dink Davası'nın Yargıtay süreci hakkında da şunları söyledi: “Altı yıl önce iddianâmeyi hazırlayan savcılar da 'Burada örgüt var' demişti. Ama örgüt bundan ibaret değil. Onların arkasındaki derin güce ulaşalım. Altı yıl önce neredeysek şimdi bir biçimde baştan başladık. Türkiye’nin yargısal pratiğinde örgütsel suçlar Kürtler için, ‘bölücülük’, solcular için ‘anayasal düzeni tehdit etmek’ şeklinde sınıflandırılmıştır. Dink’i öldüren örgütü de, 'devletin birliğini bozmaya' sokmuşlar. Bu yargısal alışkanlık.”

Kalkan: “Hrant'ı korumak için 'Haberi ben yapayım' dedim.”

Agos’ta yayınlanan “Sabiha Gökçen Ermeni’ydi” haberini Hürriyet gazetesi için de haberleştirerek geniş kitleler tarafından duyulmasını sağlayan gazeteci Ersin Kalkan, Gökçen’in Ermeni olduğu konusunda çok fazla somut delil bulduklarını dile getirdi. Hürriyet'te yer alan başlığıyla “Sabiha Gökçen'in 80 yıllık sırrı” haberinin yazılış sürecini anlatan Kalkan, o dönemde çok fazla hedef gösterildiği için Dink’e “Bırak bu haberi ben yapayım, yapar, sonra da kaçar giderim dedim” dediğini söyledi.

 Kalkan, haberi yaptıktan sonra askerler dahil ilk tepkilerin olumlu olduğunu, Ege Ordu Komutanı Hurşit Tolon’un “Atatürk'ün büyüklüğünü gösterir”, Ertuğrul Özkök’ün de “Bakın ne hoşgörülü askerlerimiz var” açıklamalarına değindi. Durumun hemen değiştiğini belirten Kalkan Genelkurmay Başkanlığı'nın bir gün sonra “Bu söylentileri çıkaranlar, bu sembol isimleri elimizden almak isteyenler hepsi vatan hainidir” açıklaması yahtığını sonrasında sürekli olarak ölüm tehditi aldıklarını belirtti:

“Telefonlarımız sürekli çalıştı, büyük bölümü ölüm tehdidiydi. Bu hiç bitmedi. 6 ay bu tehdit sürdü. Her gün belli isimler, sesler günde birkaç kez arayarak tehditlerini sürdürdüler.Ev telefonumu bile öğrenmişlerdi. Öyle ki o zamanlarda evin telefonunu kapattırdım ve o gün bugündür hala eve telefon bağlatmıyorum.”

Dink'le birlikte yaptıkları haber çalışmalarını anlatan Kalkan, “Ona 'Dışarıdan yazamaz mısın?' dedim. Dink, 'Gidersem her şey yıkılır, korktu kaçtı derler' dedi. Ve gitmedi” diye konuştu.

 Hrant’ın öldürülmesi çalınan bir umut

Agos gazetesi Yazıişleri Müdürü Karin Karakaşlı, Yargıtay'ın Dink Davası’na ilişkin son kararına dikkat çekti: “Yargıtay 9. Dairesi yeniden devreye girse bile, bu organize işleri nereye kadar genişletecekler?

Ermenilerin inanılmaz bir tedirginlik ve korku içinde yaşadığını dile getiren Karakaşlı, Samatya'da son bir ay içinde iki yaşlı Ermeni kadının saldırıya uğradığının altını çizdi: “Biri kör olacak şekilde yaralandı, birini ise kaybettik. Nefret cinayeti olduğunu polise anlatmaya çalıştık. Ama ‘Bunun için delil yok’ dediler.”

Dink’in öldürüldüğü 19 Ocak 2007 öncesi Agos önünde sürekli İstiklal Marşı okuyan gruplar geldiğini söyleyen Karakaşlı, Dink’in öldürülmesinin sadece Ermeniler için değil herkes için gelecekten çalınan bir umut olduğunu dile getirdi.

Dink cinayetinden geriye bir kara kutu olarak 1915’in kaldığını vurgulayan Karakaşlı, “Pandoradan kalan son şey umuttur biliyorsunuz” diye konuştu.

Yorum yazın