Genel

“Frankfurt’un hesabı verilmeli”

Yazan: Barbaros Altuğ

SantralHaber’de yayınlanan Frankfurt Kitap Fuarı ile ilgili bir haber beni hem şaşırttı hem de korkuttu! Haberde, Ulusal Yürütme Komitesi’nin desteği ile Frankfurt’a götürülen ve yüz binlerce avro harcanarak ağırlanan 102 yayınevinin sattığı telifler soruluyordu. Bu sorunun cevabını herkes gibi ben de merak ediyorum. Zira Ulusal Yürütme Komitesi, tüm ikaz ve teamüllere aykırı olarak 102 yayınevini […]

SantralHaber’de yayınlanan Frankfurt Kitap Fuarı ile ilgili bir haber beni hem şaşırttı hem de korkuttu! Haberde, Ulusal Yürütme Komitesi’nin desteği ile Frankfurt’a götürülen ve yüz binlerce avro harcanarak ağırlanan 102 yayınevinin sattığı telifler soruluyordu. Bu sorunun cevabını herkes gibi ben de merak ediyorum. Zira Ulusal Yürütme Komitesi, tüm ikaz ve teamüllere aykırı olarak 102 yayınevini Frankfurt’a telif haklarını satmaya götürmeyi seçmişti. Ve bu seçimleri Türkiye’nin kültür sanat harcamalarından yüz binlerce avroya mal oldu. Ben günlerdir bu yayınevlerinin telif satıp satamadığını sorguluyorum. Ama cevap veren yok. Zira eminim ki bu 102 yayınevinin satmayı başardığı telif yok. Bu kaynakla elde edilebilecek sonuçları düşününce insan kızmadan da edemiyor.

Tüm dünya yayıncılığının da bildiği gibi Frankfurt’ta telif alış-verişi ajansların olduğu 6’ıncı salonda 2. katta yapılır. Ben de burada senelerdir telif satıyorum. Bunu Ulusal Yürütme Komitesi üyeleri de bal gibi bilir; yoksa Ulusal Yürütme Komitesi başkanı olan yayınevi sahibi senelerdir bu salonda neden yayınevine yeni kitaplar bulmak için görüşmeler yapsın ki?

Frankfurt geçti bitti. Simdi kol kırılır yen içinde kalırdan vazgeçip komiteden “gerçek” bir rapor almanın zamanı gelmedi mi? Frankfurt’a götürülen 100 küsur yayınevinin sattığı telifler konusunu ben çok merak ediyorum. Ve program dışı bırakılan ajanslar ne yaptılar? Ulusal Komite’nin “yayınevleri telif satabilir” tezi ne kadar doğru çıktı? Zira tüm fuar programını buna göre inşa etmişlerdi. Açıklamalarında da yayınevlerini desteklediklerini açıkça söylüyorlardı.

Benim iddiam 100 küsur yayınevine nakit olarak ödenen aşağı yukarı 150 bin avro ve bilet bedeli olarak ödenen 30-40 bin avronun çöpe atıldığıdır (ki fuar kapsamında harcandığı belirtilen 7 milyon Avro’nun nereye harcandığı konusu da herhalde merakınızı celbeder!). Bu desteğe asla ihtiyacı olmayan yayınevlerinin (düşünebiliyor musunuz koskoca Yapı Kredi, Doğan Kitap, şu, bu, 1000 küsur avro destek almasa sanki katılamayacaklardı fuara) toplumun diğer kesimlerinden beklediği etik, ahlak vs. kurallarını hiçe sayarak, Türk yazarların haklarını satmak için değil ama sadece kendi ilişkileri için ve tam anlamıyla “devletin malı deniz, yemeyen domuz” mantığı ile bilet paralarını bile (Ulusal Yürütme Komitesi kararları doğrultusunda) bakanlığa yükleyip gitmelerinin sonucu ne oldu merak ediyorum? Hangi yayınevi kaç yazarını sattı? Beni “gelecekte yapılacak hayali anlaşmalar” değil yapılan anlaşmalar ilgilendiriyor. Eğer satamadılarsa Ulusal Yürütme Komitesi kendini başarılı addediyor mu?

Sanırım hakkaniyetli bir yaklaşımla bu soruların cevabini beklemek benim olduğu kadar çalıştığım yazarların hakkıdır. Bilhassa oraya götürülmeyerek fuar dışına itilen veya götürüldükleri halde fuar programına alınmaya “değer bulunmayan” Türkiye’nin en önemli yazarlarının da bu soruyu sorma hakkı vardır; ki götürülen bazı yazarlar herhangi bir programa alınmazken, bazı yazarlar (ne tesadüf ki bu yazarlar Ulusal Yürütme Komitesi’nde görev yapan yayınevlerinin yazarları!) 3 bazen de 5 kere fuar kapsamında programa katılmaya layık görülmüştür! Al gülüm ver gülüm hesabi ile “bir sizden bir bizden” şeklinde yapılan hangi program hakkaniyetli olabilir ki?

Açıkçası Frankfurt Kitap Fuarı için yapılan tüm programın Türk kültür hayatının Ali Dibo’su olduğunu düşünüyorum. Bunun hesabını sormayacak mıyız?

Şimdi gelelim sizde açıklaması yayınlanan yayınevlerinin kendilerini kurtarma çabasının komikliğine: Ulusal Yürütme Komitesi başkanı olarak bir numaralı sorumlu olan yayıncının açıklaması şöyle: Murathan Mungan’ın Çador’unu Fransızca ve Almanca sözleşme aşamasına getirmişler. Yalan! Bu kitap Almanya ve Fransa’da yayınlanalı bir yıl oluyor. Üstelik bahsettikleri yazar bir ajansa bağlı olarak çalışıyor. Yani ne satıldıysa ajans satıyor; merak edenlere ajansı ve sahibini söylerim. Aynı şekilde başarısından memnun oldukları Murat Uyurkulak da bir ajansa bağlı olarak çalışıyor. Yani komitenin başkanı olan ve yayınevleri telif satacak diye direten insan, kendi çalıştığı yazarların bile ajanslar ile satıldığını gizlemeye çalışıyor.

Koskoca Yapı Kredi’nin gülünç açıklamasını herhalde siz de okudunuz. Tek bir telif satamadıkları gibi bunu başarı olarak görüyorlar! Aslında yayınevleri arasında tek dürüst cevap Arkadaş Yayınları yetkilisinden gelmiş; kitap satmadıklarını ama aldıklarını söylemiş.

Zaten demek istediğim de budur; yayınevleri telif satmak amacı güden bir fuara Ulusal Yürütme Komitesi başkanı olan yayınevi sahibinin ısrarı ile yüz binlerce avro harcanarak gönderildiler ve kendi yayınevlerine kitap seçtiler. Bu ikiyüzlülüğün hesabını da Türk yazarlarına vermek durumundadırlar…

Ben size ne yaptığımı söyleyeyim: 2009 yılı içinde temsil ettiğim yazarların 43 kitabı Brezilya’dan Kore’ye, ABD’den Hindistan’a 30 ülkede yayınlanacak. 2010 yılında ise bu kitap sayısı şimdiden 51. Anlaşmaları imzalandı, çevirileri başladı; Türk yayıncılarının görüşüyoruz, inşallah, maşallah çalışması gibi değil yani. Üstelik “yayınevleri” gerçek, birinci sınıf ve “adını bildiğimiz” yayınevleri; Random House, Penguin, Rizzoli, Suhrkamp, Klett Cotta, Lumen ve daha onlarcası… Üç beş Türk’ün bir araya gelerek bakanlıktan aldığı yardıma göz diktiği türden “şeyler” değil.

Yorum yazın