Medya Sanat Söyleşi Yaşam

Genç maceraperest Elif Koyutürk

Yazan: Ayça Karabulut

Elif Koyutürk 24 yaşında genç bir yönetmen, fotoğrafçı ve iflah olmaz bir gezgin. Kendini hikayelerin peşinde koşmaya adamış bir hikaye anlatıcısı…

Elif Koyutürk 24 yaşında, Bilgi Üniversitesi TVRP Bölümü’nde okudu, son senesinde eğitimine Madrid’de devam etti. 2014 yılında Red Bull ile Türkiye Rallisi için videolar hazırlayan yapan Elif, motor sporları dünyasında hazırladığı videolarla markaların da dikkatini çekti. Birçok global markayla çalıştı; Red Bull Media House, KTM, Husqvarna, KISKA, Carl Zeiss gibi uluslararası markaların büyük bütçeli reklamlarını ve marka hikayelerini çekmeye başladı. Good Morning Louise adlı kısa filmi geçtiğimiz günlerde Vimeo’nun sitesi Awardeo’da haftanın videosu seçilen Elif, Sony Fotoğraf Ödülleri’nde “Övgüye Değer Fotoğrafçı” ödülünün de sahibi… Elif’le fotoğrafçılık ve yönetmenlik hikayesini konuştuk.

İlk önce biraz kendinden bahseder misin? Sen kimsin, neler yapıyorsun?
Ben hikayeleri seven bir insanım. Bundan dolayı da hem fotoğrafçı hem de yönetmenlik yapıyorum. Farklı ülkelerde yaşıyorum genellikle, beni tek bir yerde görmeniz çok mümkün değil. İşim ve hayatımda bu tarza göre şekillendi tabii ki. Bu seyahatler ve işim ise beni olduğum kişi yaptı. Özgürlüğüne ve başkalarının özgürlüklerine saygı duyan, dünyada duyulmamış hikayeleri arayan bir kadın oldum.

Fotoğraflar Elif Koyutürk arşivinden.

Bilgi Üniversitesi’nde Televizyon Haberciliği okudun ama yönetmenliği tercih ettin…
Hepimiz bir şeyin haberini veriyoruz bence, ben sadece duyulmayan hikayelerin haberlerini veren olmayı seçtim. Leylek gibi, uzaklardan sizlere güzel insan portreleri getiriyorum gibi… Çok farklı değil. Ben kurgu şeyler çekmiyorum, olan bir şeyi kendi hikayemle birleştirip aktarıyorum. Bana göre hepimiz haberciyiz ve haberi vermenin farklı yolları var. Ayrıca, okulda ne okunduğunun bir önemi olmadığını söylemeden edemeyeceğim, her şey senin içinde saklı bir pırlanta gibi ve onu bulmak da sana kalmış. Öğretmenler sana o pırlantayı nasıl bulacağını anlatmaya çalışırlar, sensin ama günün sonunda onu bulacak. Ben çok farklı bir bolümde okumadım aslında, habercilik ve belgesel benzer yolda ilerliyorlar. Asıl, ben en başta zooloji (hayvan bilimi) okumak istemiştim. O farklı olabilirdi!

Doğaya, insan hikayelerine, ülkelere meraklısın. İleride ne olacak? Gerçekleşmesini istediğin hayaller neler?
İleride ne olacak, hiç bilmiyorum ama şu anki en büyük hayallerimden birisi kör bir dağcıyla film çekmek. En büyük hayalim de yaptığım işlerle kendimi tatmin edebilmek. En zor tatmin olan taraf benim çünkü, zamanla ürettikçe, gördükçe gelişip kendimi tatmin edebilmek en büyük hayalim.

Yönetmen olmaya nasıl karar verdin?
Sanırım kendiliğinden gelişti, zaten hep görsel üretiyordum ve ürettikçe kendi yolumu bulmaya başladım diyebilirim. Herkesin yapmayı sevdiği şeyler var, benimki de buymuş dedim. Görseller üretip, hikayelerin peşinden gitmek.

Peki motor sporları ilgin?
Lise zamanımda başladı, ondan önce de hep takip ederdim, filmlerini, fotoğraflarını çekmek isterdim. Hızlı şeyler hep ilgimi çekti, hızlı şeyleri nasıl şiirler ve yavaş anlatırım diye düşünürdüm. Sonra da yapmaya başladım.

Bu zamana kadar en çok hangi anlarda zorlandın?
Ekipmanlar oldukça ağır oluyor, hava koşulları vs. de prodüksiyona göre değişiyor, bunlar temel zorluklar üstesinden gelmek zorunda olduğun. Kimse arkada kalan birine bir daha iş vermek istemez, ondan ben de olabildiğince gücümü arttırıyorum.

Hangi ülkeleri gezdin ve en çok nereyi sevdin?
Baya yaşadığım ülke oldu, en sevdiğim yer Sicilya. O çok farklı bir yer, benim ruhumla birleşen ve sanatımı en güzel yansıttığım. Tam bir romantiğimdir, işlerime bu çok yansır. Sicilya sokakları ve karakterleri benim için mücevher gibiydi. Orta yaşlarıma gelince belki gidip tümden yerleşirim. Akdeniz insanı olmak başka… Helikopterden çekim yapmak için hazırlanırken ürktüm. Korkmak değil ama adrenalin işte, “İş sevgim uğruna yaptığıma bak! Anneme söylemeyeyim bari” dedim içimden. Helikopterin dışından atlayan sporcuları çekiyordum, inanılmaz eğlendim ama ilk başta bir durup düşünüp hareket ettiğim bir o oldu. Yani tabii ki zorlandığım bir sürü şey oluyor ama ben yaptığım şeyi çok seviyorum ve adrenalini de çok seviyorum ondan dolayı çok da üstünde durmadan hızlıca oldu bittiye getirip kameranın kayıt tuşuna basarken buluyorum kendimi.

Geziyorsun, gezerken neler yaşıyorsun? Seyahat etmek sana neler katıyor?
Ben gettolarda takılıyorum bir yere gittiğimde, ilk orayı görmek istiyorum, asıl olaylar orada donuyor. Çoğunda bir şey çekemedim ama bana güzel tecrübeler kattı. Ben ürettikçe çevreme bakışımın değiştiğini anladım, bir yere gittiğimde ben gruptan ayrılıyorum ve bakınmaya, insanlarla konuşmaya, karakter aramaya, detaylara iniyorum. Bana her şeyi katıyor diyebilirim, bütün ilham aldığım şeyler o küçük bulduğum detaylarda saklı.

Şu ara çalıştığın bir proje var mı?
En güzel ve güncel olanı Amerikan şirketi olan Grandson ile beraber çektiğimiz Yörükler belgeselim. Onun montajına başlamak üzereyiz. Bunların dışında bir sürü küçük insan hikayeleri var masamın üstünde yazılması ve eşitlenmesi gereken… Yoğun, güzel bir yoğunluk.

Hayattaki motton nedir?
Ben her bulduğum işte çalıştım, resepsiyonist, garson ne aklına gelirse. Bunları yapın, çok büyük deneyim demek genç yaşta çalışmaya başlamak. Sorumluluk sahibi ve disiplin sahibi olun. Ben konu işime geldiğinde asker disipliniyle çalışan biriyim, bence gerekli olan işinize doğru ilgiyi ve zamanı veriyor olmanız. Masada konuşulan şeyleri hayata geçiren olun. Gerçekten, hayatta hiçbir şey imkânsız değil, deneyince ve öğrenince her şeyin mümkün olduğunu göreceksiniz. Sabırla bol bol çalışın, daha sonra başarıyı hak edeceksiniz!

Kaydet

Yorum yazın