Doğa Gündem

‘Müsilajın çözümü, arıtılsa bile atık suyu denize salmamak’

Yazan: Busem Arpacı
Müsilajın deniz yüzeyine çıkan ölü kısmı, güneş ışığının derinlere ulaşmasını engelleyip fotosentez yapan deniz canlılarını etkiliyor; yavrulayan balık ve diğer canlılarının yumurta ve larvalarını içine sıkıştırarak boğuyor (büyük fotoğraf). Dipteki, pina gibi deniz suyunu filtreleyen canlılar ise battaniye etkisi yapan bu öldürücü kütlenin baskısı altında (solda). [Fotoğraflar: Mert Gökalp]

Deniz Biyoloğu Dr. Mert Gökalp’e göre Marmara Denizi’nde müsilaj sorununu aşabilmek için atık suların içilebilir su haline getirilmesi ancak yine de denize salınmaması gerekiyor. Gökalp, sanayi atıklarının da aktif denetlenmediğini savunuyor.

Deniz Biyoloğu Dr. Mert Gökalp‘e göre Marmara Denizi’nin müsilaj sorununu aşabilmesi için tek yol, arıtmadan geçmiş olsa bile denize hiç atık su salınmaması. Gökalp, atık suların denize boşaltıldığı “derin deniz deşarjı” olarak anılan uygulamanın hemen bugün sona ermesi gerektiğini belirtiyor:

Deniz biyoloğu, belgeselci ve yazar Dr. Mert Gökalp [Fotoğraf: filmfreeway.com]

“Bırakın denize deşarj edip atık atmayı, bizim o suyu dönüştürüp içilebilir hale getirip denize hiçbir şey bırakmamamız lazım. Marmara oksijeni az, iki küçük kanalla [İstanbul ve Çanakkale boğazları] beslenen kapalı bir deniz. Fakat bereketli bir deniz ve etrafında 25 milyon insan yaşıyor. Ülkenin en büyük şehirleri, sanayi tesisleri ve termik santraller yer alıyor. Bunların neden olduğu deniz kirliliğini kesinlikle sıfıra yakın bir noktaya indirmemiz gerekiyor.”

Marmara’daki ekolojik felaketin sinyallerini aslında uzun zamandır verdiğini belirten Gökalp, “Sorun müsilajı oluşturan fitoplankton [tek hücreli bitkisel organizma] türünün Marmara’da büyük oranda artması. Bu problemden geçici olarak kurtulursak bile, bir süre sonra başka bir fitoplankton ortaya çıkabilir. Örneğin kırmızı alg gelebilir, o daha farklı hasarlar yaratabilir. Bir yeşil alg, daha başka toksik salgı salgılayan bir şey olabilir, asit yağmuru olabilir” diyor.

Gökalp’e göre, atıklar düzgün bir şekilde arıtılmaz ve doğru bir atık yönetimi yapılmazsa, müsilaj sorununun aşılması mümkün değil. Son 30-40 yıldır uygulanan atık politikasını “sorumsuzluk” olarak niteleyen bilim insanı, sanayi tesislerine atık denetleme yapılmayıp ceza kesilmediği taktirde Marmara’nın şu anda yaşadığının, çok daha ağır sorunlarla karşılaşabileceğini ifade ediyor:

“40 senedir çok yanlış denizel politikalarla yönetiliyoruz. Hiçbir şekilde atık sistemleri oluşturmuş vaziyette değiliz. Ne tür arıtma yapıyorsak yapalım, hepsini derin deşarj ile denizlerimizin dibine gönderiyoruz. Söylendiği gibi derin bile değil; 20, 30, 50 metre aşağıya gönderiyoruz. Fiziksel olarak çökeltiyoruz. Bazılarında fiziksel, bazısında ise kimyasal ya da biyolojik arıtma oluyor. Ön arıtma tesisi olanlar var. Ama adı ‘arıtma tesisi’ olan birçok tesis var ki, gerçekte hiçbirinde arıtma adına şey yok. Orada düğmeye basacak adamın bile yetkisi yok. Belli saatlerde çalıştırıyorlar. Oysa 24 saat çalışması lazım.”

Salya, deniz zeminindeki canlılarının üzerini, fotoğraftaki süngerin başına geldiği gibi kaplıyor; nefes almalarına, beslenmelerine ve yaşamları için diğer önemli faaliyetleri yerine getirmelerine izin vermiyor. [Fotoğraf: Mert Gökalp]

Marmara Denizi’nde 2007-2008’de yaşanan müsilaj olayını hatırlatan Gökalp, yetkililerin soruna duyarsız kalmasını ve kalıcı bir çözüm üretmemiş olmasını kirliliğin temel nedeni olarak görüyor:

“2007’de de bu kadar büyük bir kirlilik vakası yaşandı. Birileri bağırdı çağırdı, ama hiçbir şey yapılmadı ve kendi kendine geçti. Kadıköy Kurbağalıdere, boşaltılan atıklar nedeniyle çok kötü durumdaydı. 1990’larda Haliç temizlendiği zaman bu atıklar gidip Marmara’nın en derin kısmına bırakıldı. Yani hep bir çözüm üretilirken başka bir sorun yaratıldı Marmara’da ve artık deniz bu yükü kaldıramıyor”.

Marmara’daki kirlilik ve tükenme, diğer denizleri de etkileyebilir. Özellikle, gerçekleşmesi durumunda Kanal İstanbul projesinin büyük risk taşıdığını belirten Gökalp, Marmara’daki kirliliğin, oksijen bakımından fakir Karadeniz’e aktarılmasına anlamına geleceğini söylüyor. Mert Gökalp’e göre bu çevre kirliliği dramı, Kanal İstanbul’un yapılmaması yönünde bir uyarı olduğu gibi, çözüm getirecek adımların hiç vakit kaybetmeksizin atılması gerektiğini gösteriyor.

Yorum yazın