Gündem

Katliamın cevapsız 120 günü

Yazan: Esra Bilgin
Esra Bilgin

“Kaçakçılığın cezası katliam mıdır?” 120 günü geride bırakan Roboski soruşturmasının cevapsız soruları Türkiye Barış Meclisi'nce masaya yatırıldı.

Türkiye Barış Meclisi’nin, Uludere’yi Konuşuyoruz başlığıyla düzenlediği ikinci toplantıda, üzerinden 120 gün geçmesine rağmen Uludere (Roboski ) katliamının aydınlatılamaması masaya yatırıldı. 28 Aralık 2011’de Şırnak’ın Uludere ilçesi Irak sınırına Genelkurmay Başkanlığı emriyle düzenlenen hava saldırısında 34 vatandaşımız öldürülmüştü.

Devam eden soruşturmayla ilgili endişelerini dile getiren konuşmacılardan İbrahim Betil “Dünyanın onuncu büyük ordusu, askeri harcamalara en büyük kaynağı ayıran devletlerden birinin böyle ağır bir ihmal yapması mümkün değil” derken Şırnak Barosu Başkanı Nuşirevan Elçi, savcılığın köylülere “Tabutlara o sarı, kırmızı, yeşil bezleri kim bağladı” gibi sorular yönelterek sonuca gitmeye çalışmasını eleştirdi. İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyesi Levent Gök “Görüntüdeki insanların ‘terör örgütü’ mensubu olduklarına dair tespiti kim yaptı” gibi basit bir sorunun cevapsız kalmasına dikkat çekerken, gazeteci Ezgi Başaran basının konuya hâlâ mesafeli davrandığı özeleştirisinde bulundu.

“Aynı sudan içmiş, aynı yoldan geçmiş olduğumuzu duymuştum…”

Konuşmasına “Aynı sudan içmiş, aynı yoldan geçmiş olduğumuzu, yazımızın kışımızın bir olduğunu duymuştum bir zamanlar. Aynı Allah’ın kulu olduğumuzu sanıyordum. Çok değil, bir sene önce bunlar söyleniyordu bütün topluma” sözleriyle  başlayan İbrahim Betil, böyle bir katliamın yaşandığı bir ülkede kültürel zenginlikten söz etmenin, Kürt kardeşlerimizle aynı topraklarda dostça ve kardeşçe yaşadığımız için övünmenin anlamsız olduğunu ifade etti.

Sivil toplum kuruluşlarında eğitim ve demokrasi konusundaki çalışmalarıyla bilinen işadamı şöyle devam etti:

“Neden gencecik insanların yaşama haklarını ellerinden alıyoruz? Hangi gerekçe, hangi yetki ve hakla vuruyoruz onları? Burada kasıt var, burada bilinçli bir adım var. Dünyanın onuncu büyük ordusu, askeri harcamalara en büyük kaynağı ayıran devletlerden birinin böyle ağır bir ihmal yapması mümkün değil. Bu adım devleti yönetenlerin bilgisi, onayı hatta talimatı olmadan atılabilir mi?”

“Kaçakçılığın cezası katliam mıdır?”

Betil, 28 Şubat’ı yargılayan, demokrasiden yana olduğunu her fırsatta dile getiren, dikta rejimlerinden uzaklaşmak isteyen anlayışa seslendi: 

“Gencecik insanların yargısız infaz etmek, idam cezalarının bile kalktığının söylendiği bir ülkede yaşam savaşı veren insanların acımasızca yok edilmesi için ateş eden, buna talimat veren sorumluları bulmak bu kadar güç mü?”

Kürt sorunu sözüne karşı olduğunu, Kürtleri bir sorun olarak görmediğini belirten Betil, konuşmasını “Eğer mesele kaçakçılık suçu ise bunun cezası katliam mıdır? Bu ülkenin başka kaçakçılarına da benzer uygulamalar yapılmakta mı?” diyerek katliamı eleştirdi.

“Ölen çocukların yüzleri unutularak çocuk bayramı”

Moderatör, Türk Tabipleri Birliği eski Başkanı Prof. Dr. Gençay Gürsoy, katliamı yakın tarihimizin utanç sayfalarından biri olarak nitelendirerek, yetkililerin katliamdan sonra özür dilememesini ve olayın gerçekten takip edildiğine dair yürekleri ferahlatan açıklamalar yapmamalarını eleştirdi. Gürsoy Başbakan’ın, Meclis Başkanı’nın, Cumhurbaşkanı’nın ve Genelkurmay Başkanı’nın ölen çocukların yüzlerini unutarak, hiçbir şey olmamış gibi  huzur içinde 23 Nisan’ı kutlayabilmelerinden üzüntü duyduğunu belirtti.

Devletin bütün birimlerinin 28 Aralık gecesi Şırnak’ın Uludere ilçesinde yaşanan bombalama olaylarından saat 23 itibarıyla haberdar olduğunu fakat olayın halktan saklandığını anlatan CHP Ankara Milletvekili, İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyesi Levent Gök, medyanın halkı katliamla ilgili bilgilendirmek yerine iki gün sonraki yılbaşı heyecanıyla, hangi sanatçının nerede sahne alacağına ve eğlence mekânlarına odaklanmasını eleştirdi.

Gök, ölen 34 kişinin 18’inin 18 yaşın altında, diğerlerinin de 18-23 yaş arasında olduğunun kamuoyundan gizlendiğinin altını çizerek basına ve hükümete yüklendi. Gök, ölenlerin terörist olarak nitelendirilerek kimlikleriyle ilgili ciddi spekülasyonlar yapıldığını belirterek  “Ölen 34 insanın ‘terörist’ değil, TC vatandaşı olduğunu biliyoruz” dedi.

“ ‘Terör örgütü’ tespitini kim yaptı?”

Gök, İnsan Hakları İnceleme Komisyonu olarak bombalama görüntülerini izlediklerini, görüntüdeki insanların terörist değil köylü olduklarının çok net bir şekilde görülebildiğini anlattı. Köy halkının hemen hemen  her gün  sınıra giderek diğer taraftaki akrabalarından mazot, çay vb şeyler alarak geçimlerini sağladıklarını belirten Gök,  “Köylülerin yıllardır yaptıkları bu sınır ticaretinden jandarma ve polis haberdardır, bölgedeki herkesin bildiği bir sınır ticaretidir bu” dedi.

“Heron görüntülerini kim, Genelkurmay’ın hangi birimi değerlendirdi? Görüntüdeki insanların terör örgütü mensubu olduklarına dair tespiti kim yaptı, düşman unsurlar olduğuna kim karar verdi? Vur emrini kim verdi? Yurtdışında gerçekleştirilen operasyon için siyasi iradeden izin alındı mı?” sorularını yönelten Gök, olayın üzerinden dört ay geçmesine rağmen konunun aydınlatılamamasını eleştirdi.

“Tabutlara sarı, kırmızı, yeşil bezleri kim bağladı?”

Şırnak Baro Başkanı Avukat Nuşirevan Elçi, Roboski katliamının, bundan öncekilerin ve daha sonra yaşanacakların, Kürt sorununun çözüme kavuşturulamamasından kaynaklandığının altını çizdi: “Bu ülkede Kürtler, eşit yurttaşlık temelinde anayasada ve kamu alanında yer almadığı sürece bu sorun devam edecektir. Daha büyük katliamlar karşılaşma ihtimali daima var.”

Katliamın ardından Roboski’ye giderek inceleme yaptıklarını söyleyen Elçi, çok zor anlar yaşadığını, 15 yıllık avukat olmasına rağmen parçalanmış bedenleri ikinci kez göreceği için otopsiye giremediğini anlattı. Uludere Savcılığı’nın olayı aydınlatmak için çalışmalar yapmak yerine köylülere, “tabutlara, o sarı, kırmızı, yeşil bezleri kim bağladı“, “kim size çağrı yaptı” gibi anlamsız sorular yönelttiğini aktardı ve bu nedenle savcılığın soruşturmayı gerektiği gibi yürütemeyeceğini anladığını söyledi.

Elçi “Dünya medyası saatlerce bu olayı servis ederken, ölenlerin resmini yansıtırken maalesef bizim basınımız bu konuda da geri kaldı” diyerek ana akım medyanın katliam karşısındaki tutumunu da eleştirdi. “Sadece yandaş değil, candaş, yandaş hepsi katliamı görmedi, gerçekleri karartı. Bölgede yüz yıldır kaçakçılık yapılıyor, Uludere Emniyet Müdürlüğü’ndeki bekçiden tutun Cumhurbaşkanı’na kadar orada her gün kaçakçılık olduğunu bilmeyen insan yok” diyen Elçi ihmal değil kasıt olduğunu vurgulayarak parlamento, siyaset ve yürütmenin, özel yetkili savcıları soruşturma konusunda teşvik etmemesi ve sivil toplum kuruluşlarının baskı oluşturmaması durumunda sonuç alınacağına inanmadığını ifade etti.

“Mağarada kıstırdığı silahlı muhalifleri bile öldürme yetkisi yoktur”

MAZLUMDER Genel Başkan Yardımcısı M. Cüneyt Sarıyaşa, Roboski katliamında ölenlerin “terörist” oldukları gerekçesiyle vurulmasına dikkat çekerek, devletin yurttaşlarına kendi egemenliğini yok etmek veya kuşatmak isteyen başka bir devletle savaşır gibi davranmasını eleştirdi. Devletin, tüm yurttaşlarının her şekil ve şart altında yaşam bütünlüğünü koruma sorumluluğu olduğunu hatırlatarak, “Kendisine silahlı muhalefet gösteren yurttaşlarını ya da mağarada kıstırdığı silahlı muhalifleri bile öldürme yetkisi yoktur. Bu suçtur. Devlet vatandaşa böyle gitmez. Giderse öyle vatandaşlık olmaz” dedi.

“Kürt sorununa bakarken bölünmeyi ele alan siyasal talepler de olsa devletin sorumluluğu yok etmek üzerine kurulmamalıdır” diyen Sarıyaşa, devletin farklı olanı yok ederek kendisini var etmesini “akıl tutulması” olarak değerlendirdi ve Kürt sorununun bu temelde “düşmanlık” konsepti içerisinde yürütülmesine karşı olduklarını ifade etti.

“Uludere haberi yapılsa bile okunmuyor”

Uludere faciasında medyanın olanları doğru gösteremediğini ve olup biteni halkına zamanında duyuramadığını anlatan Radikal gazetesi yazarı Ezgi Başaran,  özeleştiri yaparak “Biz de basın olarak zaten başından iyi bir yerde duramadık, hâlâ da buna yeterince yer veremiyoruz” dedi.

Katliamın üzerinden 120 gün geçmesine rağmen hukuki anlamda ilerleme kat edilemediğini ifade eden Başaran, medyanın artık Uludere ile ilgili haber yapmadığını, yapsa da bu haberlerin okunmadığını takip ettiğini, “unutursak kanımız kurusun” dediğimiz bu meselenin unutulmaya yüz tuttuğunu belirtti.

Yorum yazın